Memleketin üzerine karabasan gibi çöktüler. Memleket, memleket olmaktan çıktı. Her devasında havasına, suyuna, dağına, taşına hayran olduklarını dile getirdikleri memleketin, havasını, suyunu zehirleyip, dağını, taşını bombalıyorlar. Memleket sevgisinden anladıkları sadece bu…
Toplumun iktidara biat etmeyen bütün kesimlerine savaş açıldı, insanlar dışlanıp, ötekileştirildi, incitildi. Kendi iktidarlarına hizmet etmeyen herkes, partiler, dernekler, medya öteki oldu ve onlar ötekileştirdikleri bu insanların mağlup edilmeleri, mümkünse yok edilmeleri gerektiğini savunuyorlar. Yani iktidarın gemisine binmemişseniz yaşam hakkınız yok demektir. Böyle olunca da yarınlardan umut beklememiz pek mümkün olmuyor ve gittikçe zayıflıyor ama her şeye rağmen sözün bitmemesi için itiraz etmek gerek.
Bugün Türkiye’de, Kürdistan’da olup bitenlere, insan kıyımına nasıl sessiz kalınır?
Bu satırları yazdığım sırada Cizre’de bir binanın bodrum katında mahsur kalan ve dışarı çıkarılmalarına izin verilmeyen 24 yaralıdan biri olan Nusret Bayer’de yaşamını yitirdi. 5 gündür mahsur kaldıkları binadan çıkarılıp hastaneye kaldırılmaları engellendiği için yaşamını yitirenlerin sayısı 5’e çıktı. Hala da bulundukları binaya top atışları yapılıyor.
İktidar tüm bu katliamlarını meşrulaştırmaya çalışıyor. Meclis olmuş sirk yeri…
Salı günü mecliste torba kanunları konuşulurken HDP Diyarbakır milletvekili Sibel Yiğitalp kürsüye çıkıp, "Öncelikle savaş politikaları üzerinden gerçekleştirilen bu torba kanunlarını biz ilkesel olarak ret ediyoruz" demesinin ardından AKP milletvekilleri tek yaptıkları iş olan klasik saldırılarını ve sataşmalarını gerçekleştirdiler.
AKP milletvekillerini sinirlendiren Sibel Yiğitalp’ın konuşmasından alıntı yapacağım:
"Ölümler arasında ayrım yapmaksızın konuşmayı becerebilirsek bu meclis görevini yerine getirir. Sizin güvenlik politikalarınız ve ısrarla şehir merkezlerini tanklarla dövmeniz, 24 insanı ölüme mahkûm etmeniz ve bunun karşısında hala ve hala gençleri ölümlere gönderip, arkasından güzellemeler yapmanız sizin savaş seviciliğinizden başka hiçbir şey değildir. Eğer siz gerçekten Türkiye halklarını sevmiş olsaydınız bugün bu gençlerin hiç birini ölüme göndermezdiniz. Bugün ölümler oluyorsa sizin savaş politikalarınız yüzünden oluyor ve bugün bu ölümlerden bire bir siz sorumlusunuz. Bugün 24 insan bir binanın altında, bodrum katında olmasına rağmen hiçbirinizde insani bir refleks göremiyoruz. O kadar rahatsınız. O kadar gazel okuyorsanız gelin Sur’a, gidin Cizre’ye, gidin Silopi’ye! Niye gitmiyorsunuz? Burada oturup ahkâm kesmeyin." Sözleri yüreğimize azıcık da olsa su serpiyor.
Peki ya AKP sıralarından gelen cevaplar:
"Şehitler ve teröristler", "savaş yok, terör var" nakaratları.
Özellikle Malatya milletvekili Nurettin Yaşar’ın, Sibel Yiğitalp’a, "O çocuklar ölmezse ne yapacaksınız?" ve "Varlığınızı savaşa borçlusunuz" sözleri zurnanın zırt dediği yer aslında.
Sormak lazım bugün o çocukları kim öldürüyor? Kimin varlığı savaşa borçlu acaba!
O çocukları öldüren, polisler, askerler, özel hareket timleri, Esedullah timleri, korucular ve ne idüğü belli olmayan adamlar Uganda devleti tarafından mı Cizre’de, Silopi’de, Sur’da görevlendirildi? Kürdistan’da görev yapan valiler, kaymakamlar Amazon’da yeni bulunan kabilelerin mi ataması?
Aslında Kürdistan’da olanları Erdoğan Sarayında ağırladığı kaymakamlara, "Mevzuat şöyledir, böyledir. Yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir tarafa, siz zihinsel inkılabınızı devreye sokun" sözleri neyle karşı karşıya olduğumuzu açık ve net gösteriyor. Bu zihinsel inkılabın ne olduğunu bizler Koçgiri, Zilan, Dersim, Amed zindanı ve 1990’lı yıllardan biliyoruz. O zaman bu gerçeği bilerek mücadele etmek gerekiyor.