Balkan savaşları İmparatorluğun sonu olmuştu. Bu işin başını çeken kadroların bir kısmı sonra ‘Kurtuluş Savaşına’ öncülük edenlerdi.
Almanya birinci Dünya Savaşı’nın hazırlıkları içinde iken Padişahı değil, partner olarak İttihat ve Terakki’yi seçmişti.
Boğazın hasta adamı olarak nitelenen ve Alman devletiyle ‘dostluğu’ bir yüzyıla kadar uzanan İmparatorluk devre dışı kalmıştı.
Moltke ile başlayan Alman askeri istihbaratı, İmparatorluğun, çökmenin hangi aşamasında olduğunu devletine rapor ediyordu.
İmparatorluğun durumuyla ilgili en önemli bilgi notu, “içeride İmparatorluk herkesle kavgalı. Arap yarım adasından Bulgaristan’a kadar uzanan başkaldırı.... Dış ilişkide iflas eden bir politika.’’
Enver ve arkadaşları Balkan savaşını başlatırken, padişah o sıralar İstanbul’da kendisine bir ‘dokunulmazlık’ sahası yaratmakla meşguldü.
Erdoğan ve Bahçeli ikilisi, Türkiye’yi, birinci paylaşım savaşında Enver – Talat ve Vahdettin üçlüsünün değişik amaç ve hedeflere endeksli izlediği politikadan daha berbat bir politika ile yönetiyorlar.
İç Politika: Kürtlere karşı topyekun bir savaş… Muhalif olan ya cezaevinde, ya sürgünde, ya da işi gücü elinde alınarak sosyal yaşamı müsadere edilmiş… Enflasyon, onu takip eden devalüasyon at başı gidiyor… İşsizlik yüzde 30’ları çoktan geçti… Açlık sınırına her gün biraz daha yaklaşan toplumun fakirlik yüzdesi 50-60’ların çok üzerinde...
Türk olmayan etnik kimlik, İslam olamayan inanç kimlikleri ve ibadet yerleri açık saldırı hedefi… Kiliseler, ibadet mekanları, ya İslami ibadethaneye dönüştürülüyor (Ayasofya) ya da tahrip ediliyor ( Alevilerin kutsal mekanı Munzur Gözeleri).
Cinsiyeti İslami tanıma uymayanlara(LGBT), yine İslam’a göre erkeğin ‘ihtiyacı’ için yaratılan kadınlara, orta çağı aratmayacak katliam ve işkence muamelesi reva görülüyor.
AKP-MHP faşist kliğinin normlarına uymayan her kesime karşı ‘cadı avı’ politikasıyla, toplumun bir kesimi, toplumun diğer bir kesimi için, ‘’Ötekiler’’ statüsüne yerleştiriyor.
Yani toplum, bir değil, birçok cephede bölünmüş, birbirine düşmanlaştırılmış. Bu politika her gün biraz daha derinlik kazanıyor. İçerde Kürtler, Aleviler, Demokrat, Sosyal Demokrat, Sol Sosyalist, Liberal…
Demokrasi ve insan haklarından yana olan aydın entelektüel, akademisyen, sanatçı, gazeteci… Kendisine biat etmeyen herkesle savaş halinde olan bir yönetim. İç politikanın iflası.
Dış politika: Komşularıyla, Irak, Suriye, Yunanistan savaş hali. Ortadoğu’nun geniş yelpazesi içinde dost(!) kalanlar, Katar, Pakistan ve Libya’nın %20 sini kontrol eden Fayiz el Sarrac Hükümeti.
Karşısında olanlar: Yunanistan Mısır yakınlaşmasının ardından Emirliklerle İsrail arasında anlaşmanın etkileri genişleyerek devam ediyor. Bahreyn ve Umman da İsrail ile anlaşma yapacağı ile ilgili her iki tarafın kaynaklarından açıklamalar var. Suriye ve Irak politikaları dolayısıyla Arap Birliği Türkiye'ye karşı ayağa kalkmış durumda.
Genel Sekreterlik düzeyinde yapılan bir açıklamada, Arap Birliği içinde Türkiye’nin “agresif politikalarına karşı ortak pozisyon çalışmaları nihai aşamada’’ olduğu açıklandı.
ABD Kıbrıs Cumhuriyetine ambargosunu kaldırdı. AB ülkeleri Yunanistan’ın yanında olduklarını açıkladı. Almanya’nın ayak sürtmesi, AB’nin ortak tavrını boşa çıkaramaz. Fransa, Kıbrıs’ta üslere kendi uçaklarını yerleştirdi.
Yakın komşuları Suriye ve Irakta pratikleştirdiği işgal girişimleri, Yunanistan ve Ermenistan’a karşı savaş hazırlıkları…geri kalan dünyaya rest çeken bir dış politika. Bugünkü Türkiye fotoğrafı.
Böyle bir fotoğraf karesinde görünen şu: Dış dünyada yalnızlaşan bir devlet yönetimi, Katar, Pakistan Ve Libya’nın Serrac hükümetinde başka dostu kalmayan, bir ülke….
Dış politikanın iflası: Peki bu gidişin sonu nereye varacak? AKP-MHP faşizminin yıkılacağı kesin. Bunun kadar kesin olmayan ise, yüzyıldır kendisini tekrarlayan bu gel-git olayının sonunda Türkiye’nin ne ile karşılaşacağı?
Gelenekçi Irkçı, Tekçi ve İnkarcılar mı, yoksa Demokrasi güçleri mi? Kim kazanacak? Sonraki günün cevabı burada saklı.
Demokrasi güçlerinin durumunun iç açıcı olmadığını belirterek noktayı koyalım.