ODTÜ’den on bin öğrencinin ‘Halklara Özgürlük’ sloganıyla Tandoğan meydanına akışını ve Ecevit’in çileden çıkışını daha dün gibi hatırlıyorum...


Herkes eline bir kalem defter almalı ve yılların yarattığı tüm önyargıları bir kenara bırakılarak kendi öncelik sırasına göre bu zulümden kurtulmak isteme sebeplerini alt alta yazmalı. Yazdıklarına bakarak bugüne kadar kimin hakkının yendiğini, bilerek ya da bilmeyerek kimin değirmenine su taşıdığını kendi yazdıklarında görmeli. Geçmişini portmantoya asmış, hariçten gazel okumaktan bir adım öteye gitmeyen, ülkenin ‘doğusunu’ askeri çözümlere bırakıp gözünü gönlünü tamamen kapatmış solcular bunu öncelikle yapmalı. 

Bu ülkenin geçmişi elbette güllük gülistanlık değil. Geçmişten bugüne soykırımlarla, sürgünlerle, muhalifleri denizde boğdurulmakla, işkencelerde insanlıktan çıkarmakla, haksız yere yıllarca cezaevi yatırılmakla, günün kör şafağına kurulan idam sehpalarıyla önü kesilerek gelindi. Hâl böyle olunca, ömürlerini büyük oranda bu ülkenin geleceğine harcamış solcular bu muhasebeyi öncelikle kendileriyle yapmalılar.

Aşağıdan yukarıya örgütlenmek, yukarıdan aşağıya yeniden inşa etmekle tarif edilen devrim tanımını yaparak, ülkenin dört bir yanından Ankara’ya yürümüş, yürüyüşlerinin önünü darbenin kestiği kuşak ve o kuşaktan kalan bizler bu muhasebeyi yapmalıyız. Üstelik bunu sadece bir devrim için, ya da Kürtlerin ortak mücadele ile kurtuluşuna katkı sunmak için değil, hayat haritasında her birimizin durduğu yeri tam olarak belirlemesi için şapkamızı önümüze koymalıyız.

En ufak meşru talebin dışa vurumu iktidar tarafından terörize edilerek şiddetle bastırılan günümüzde bunu yapmak elbette hiç kolay olmayacak. Hâl böyle olunca solcuların kendi devrimci muhalefetlerini yükseltmek yerine CHP’nin muhalefeti peşine takılmaları kaçımızın yüreğini burkuyor? O CHP ki kuruluşundan beri Kürdü kırmış, Kürt dökmüş bir parti. Kendisi iktidar olmadığı dönemlerde bile Kürdü vurup kırana gizli ve açık desteğini hiç esirgememiş bir parti. Eğer demokrasi ile yönetilen bir ülke hayal ediliyorsa ciddi bir sol yüzleşme gerekiyor. Solcular öncelikle ‘Cumhuriyetin’ kurucu partisi olan CHP ile yüzleşmeyi koymalıdır önüne. AKP iktidarının Kürtlere ilişkin olanca pervasızlığını CHP’nin iktidara verdiği destekten kaynaklanmadığını bugün kim inkâr edebilir? ‘Solcular’ kendilerini Marksist-Leninist görseler de Kürtlere ilişkin ulusalcı tutumlarını değiştirmedikçe değil solcu, demokrat bile olmadıklarının kanıtını sunmuş olurlar.

Solun ‘Proleter olun öyle gelin’ gibi sınıfçı bir tutumla başka asimilasyona niyeti yoksa Kürt kentlerinden her yıl mevsimlik işçi olarak kızı kızanıyla yollara dökülen, gittikleri yerde horlanan, zulme uğrayan, trafik kazalarında durmadan ölü ve yaralı veren Kürt işçilerinin derdini derdi yaparlardı. Demem o ki, iktidar karşısında örgütlü ya da örgütsüz olarak muhalefette yerini alan tüm sınıf ve halk tabakalarını kucaklamayan bir sol asla kapsayıcı olamaz, geleceği hak ederek büyüyemez. Bu ülkede solun geçmişte hakkı yenmez bir yeri varsa, her mitinginde Ecevit’in burnunun dibine dikilerek ‘Halklara Özgürlük’ sloganı atan biz zamane gençliğinin payı küçümsenemez.  ODTÜ’den on bin öğrencinin ‘Halklara Özgürlük’ sloganıyla Tandoğan meydanına akışını ve Ecevit’in çileden çıkışını daha dün gibi hatırlıyorum...

Tek ülke, tek bayrak, tek ulus diyerek başlayan, kendi varlığını bir diğer ulusun yok edilişinde gören kurucu fikrin babası CHP’nin soykırımlardaki rolünü bir kenara koyalım. CHP’nin tarihi, kendisinin Kürtlere yaptığını devam ettirecek iktidarlara açık ya da gizli her türlü desteği sunduğunun da tarihidir aynı zamanda. 

AKP’nin yıllardır Kürtlere zulüm yağdırmasının altında bu Kürt düşmanlığı yatmıyor da ne yatıyor? CHP’nin amacı yapmaya kendisinin bile asla cesaret edemeyeceği şiddet ve kırımı kim yapıyorsa ona dikensiz bir yol açmak değil de nedir? Özellikle Kürt seçilmişlerinin cezaevine gönderilmesinin yolunu açıp demokratik muhalefeti etkisiz kılmanın amacı neydi? Nerede başını kaldırmış bir Kürt varsa onu ezmek, iktidarın talep ettiği savaş teskerelerine destek vermek yine bu yüzden değil midir? Özetle CHP iktidarda ya da muhalefette, hangi konumda olursa olsun tek stratejisi Kürdün gün yüzü görmemesi üzerine kurulmuştur. 

İşte tam da bu noktada ‘Sol, solcular’ başını iki elinin arasına alıp düşünmelidir. Gözleri dönmüş bir biçimde Kürtsüz bir ülke hayalinden vazgeçip, haklar etrafında birleşerek varlıklarını görünür kılan; Türk-İslam inanışının dışında varlıkları inkâr edilen inançlara, en yalın haliyle erkekler tarafından öldürülmemek için örgütlenen her sınıf ve tabakadan kadınlara, yok sayılan dillere, o dillerin ulusal azınlıklarına yukarıdan bakmayı bir kenara bırakıp olanı olduğu gibi kabul ederek hak edeceği noktaya gelmelidir.

İktidarın sömürü ve zulmü doruklara çıkarttığı böyle bir dönemde solun anlayacağı bir dille ifade edersem: Objektif şartların gani gani var olduğu bir ülkede solun sübjektif (örgütlenme) şartları bir türlü neden yerine getirmediği herkesi düşündürmeli.

Yukarıdan buyuran biri olarak değil, birçok yoldaşını bu uğurda toprağa vermiş içinizden biri olarak, üstünde yaşadığı toprakların hakkını vermek için, sevgiliye şiir yazar gibi, meyvesini ve gölgesini bizden esirgemeyen bir ağaçla konuşur gibi, bir akarsuyla beraber akar gibi, mahpushanelerde kilit altında tutulanlara mektup yazarak dertleşir gibi yazıyorum bunları. Kuşlar kanadına, sular akışına, hayat hayale, kadın bedenine, ağaç meyvesine küsmesin diye yazdım tüm bunları. 

Söylenmiş söz dudaktan çıkınca ya da geleceğimize yazılmış bir metin okununca eskiyip kaybolmaz. Tıpkı kendini kıyılarımıza vurup geri çekilen dalgalar gibi o dert dünyanın yakasından düşmedikçe geri dönüp kendini tekrar tekrar vurur insan kalmamızın kıyısına...