'Kanlı' olmasının suçu Mayıs'ta mı, yoksa Mayısı kana bulayanlar da mı?
Mayıs ayı Türk Devlet tarihinin en kanlı aylarından... Devletin bu ayda işlediği suçların çeşitliliği, ağırlığı, işlenen suçların insanlığa karşı suçlar katagorisinde olması, belki Devletler tarihinde ender rastlanacak bir durum.
Devletin Mayıs ayı suç listesi, Soykırım(Dersim), İdama (Şıx Said,Sey Rıza, Deniz ve arkadaşları), İşkenceye (İbrahim Kaypakkaya) kadar uzayıp gider.
Acı olan şudur ki, bu kadar ağır suç siciline sahip olan Devlet, o günden bu güne kadar egemenliğinden bişey kayıp etmedi. Ama öte yandan toplumsal muhalefete öncülük ve örgütleme iddiasıyla ortaya çıkanlar (özellikle Türkiye cephesi açısından) ne muhalif toplumun gücünü örgütlü hale getirebildiler, nede devlete karşı alternatif bir güç haline gelebildiler.
Bu gün Türkiye de toplum ve topluma öncülük iddiasında olanların durumu şöyle: Nasıl ki, Mahirlerin hunharca katl edilişi, İbrahim'in sadistçe işkenceden öldürülmesi, Deniz, Hüseyin ve Yusufun Darağacına çekilmesi toplumsal patlamaya yol açmadıysa, bugün ha keza, hapishane katliamları, iskence, ölüm oruçları sonucu yaşanan ölümler de toplumu fazla sarsmıyor, yada sanki ilgilendirmiyor gibi?!?
68 kuşağının efsane önderleri Deniz, Mahir, İbrahim'in öncülüğünde gelişen öğrenci gençlik çıkışları, ne yazık ki ne ogün, ne de hala bugün toplumsal bir güce, bir başkaldırıya dönüşemedi.
Neden?
68 Kuşağı öncülüğünde gelişen süreç, iki olası gelişmeye oldukça müsaitti.
Gelişmenin bir yönü, toplumun bütün katmanlarını(Devlet eliyle sisteme dönüşen dar kesim hariç) ortak temel sorunlar etrafında bir araya getirip, devlet örgütlülüğüne karşı alternatif bir yapı ortaya çıkarmaktı. Bu Türkiye tarihinde bir ilk olacağı gibi, ama aynı zamanda Türkiye halklarına Demokrasi ile tanışma imkanıda sunacaktı.
Bu şans kullanılamadı. Çünkü 68 kuşağı hareketi toplumsal realiteden uzak, dünyadaki gelişmelerin etkisiyle, Sovyet, Çin, Arnavutluk, Küba v.b. merkezlerin etkisinde kalarak yol, yöntem, ideoloji, siyaset saptamaya çalıştı. Ülke özgülünde ise, sadece kendi 'Gençlik' hayelleri ve hayal dünyasının hedeflerini esas alarak ideolojik ve siyasi saptamalarda bulundu.
Dünyadaki gelişmelerden Türkiye yansıyan etkinin hem pozitif hem de negatif etkileri vardı. Pozitif yönü, Dünyadaki dalganın Türkiye toplumunda yarattığı hassasiyet. Bu hassasiyetin iyi kulanılması halinde iyi sonuçlar elde edilebilirdi.
Negatif etkiler ise, dünyadaki gelişmeleri şablon tarzı verilerle Türkiye'nin tarihsel ve toplumsal gerçekleri gözetlenmeden topluma uygulamaya çalışmak olarak yansıdı.
Bu tarihsel gelişmenin yarar ve zararlarını tasnif edersek, zarar yarardan daha ağır basıyor diyebiliriz.
Zararın daha ağır basmasının sebebi,toplumsal gerçekler üzerinden değil de dış dünyanın verileri ve gençliğin hayal dünyasının hedefleri üzerinden yapılan hesaplar.
Geleceği kendi hayal dünyası üzerinden kurgulayan bu genç insanlar, ideolojik saptamalarını ve siyasi hatlarını da bunun üzerine inşa ettiler. Bu açıdan toplumun ne istediği, neye hazır olduğu fazla hesaba katılmadı. Bu öldürücü hatanın sonucu, uğruna savaşılanın, söylem düzeyinde 'Halk' için, fakat ideolojik ve siyesi düzeyde Gençlik hareketinin hayal dünyasının ideallerinin 'gerçekleştirmek' içindi.
Gelişmenin ikinci şansı(Devlet için), daha doğrusu şanssızlığı (aynı zamanda gelişmenin ölüme mahkümiyeti demek), toplumu parçalara bölen Devlet, bu sefer İdeolojik farklılıklar temelinde ortaya çıkan Gençlik hareketini, toplumu kendi içinde bir daha bölmenin bir aracı olarak kulanmak oldu. Devlet İdeolojik farklılığı, toplumsal bölünme ve bu bölünmeyi yaratan gurupların birbirine karşı savaş sahası haline getirdi. İdeolojik bağnazlık öyle ileri bir aşamaya vardı ki, Farklı guruplar arası süren çatışmalar sonucu ortaya çıkan Ölümler ve öldürmeler 'Halk' adına yapılan eylemler olarak halka sunuldu.
Deniz, Mahir, İbrahim, Fransız özgürlük şövalyelerinin şiarı olan, ''Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için'' ile yola çıktılar. Ölümü halk için olduğu kadar, gurubun ideoloji farkılılığı gözetmeksizin, birbiri için de göze almak, bu üç gençlik liderinin en değerli karakterlerinden biridir.
Bu gün bu çizgide yürüyenlerin durumu içler acısı. Kürt özgürlük hareketi olmasydı acaba bu çizgi mensupları varlıklarını sürdürebilirler miydi? Sanırım sorgulanması gereken bir konu. Bu, aynı zamanda bu liderlerin anısına bağlı kalmanın da bir gereği.
Şıx said, Sey Rıza, Deniz, Mahir, İbrahim, dörtler şahsında, Mayıs'ın bütün kahraman özgürlük savaşçılarının ve önderlerinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.