Bir şehirden diğerine gitmekle kalmayıp, bir hayalden yola çıkarak gerçeğin kapısına varmalıyız.
Bir hâl, bir durum bizi teslim almamalı, çıkıp gitmeliyiz bu zulüm ikliminden. Baştan beri zalimi hiç de eksik olmamış bu ülkede zulümden çıkıp gitmek bizden çok uzağa atılmış değil, bir adımla yetişeceğimiz yakınlıkta. Onların düzenlerini sürdürmek için bizim ezim ezim ezilmemizi istediklerini bizim bildiğimiz kadar, bizim de onların zulmünden kurtulmak, insanca yaşamak gibi bir hakkımızın olduğunu onlar biliyor.
Susarsak, bu zulmü kabullenirsek limana zincirlemiş bir gemi gibi paslanarak denizin dibini boylayacağız. Bir belediye otobüsüne atlayıp gider gibi çıkıp gitmeliyiz insanlığın yerlerde sürüklendiği halden. İnsanca yaşamak uzaklarda değil, bir hâlimizden diğer halimize çıkıp gider gibi gitmeliyiz. İşe gider gibi alışkanlıkla, çocuğumuzu okuldan alır gibi sorumlulukla, pazara gider gibi ihtiyaçla...
Gitmek bir yerden uzaklaşarak yol almak değildir sadece. Bir günden diğer güne, bir yıldan diğer yıla, umutsuzluktan umuda yol almaktır aynı zamanda. Ardımızda umutsuzlukları, ardımızda kuşsuz gökyüzünü, ardımızda ırmakları, kurumuş toprakları bırakmamak için çıkıp gitmeliyiz. Bunun için hiçbir teçhizata gerek yok, cebimizde efkâr dağıtmak için sigaramız, kimlik kontrolleri için kimliğimiz, kol kola yürümek için dostlarımızın olması yeter...
Çocukluğumuzun mahallesinden otobüsle geçerken, bize kendini anımsatan ne kadar eksiklik varsa, başkası o eksikliği yaşamasın diye tek tek tamamlayarak yol almalıyız. Geriye dönerek hayat tamir edilemediği içindir bütün devrimlerin gerekçesi. Bir devrimin gerekçelerini tümden ortadan kaldırmak için çıkmalıyız yola. Bırak insanı, doğa da kendini görmeli o dev aynada...
Bunları, mahalleden tren geçmiş gibi camları döküldü dökülecek bir heyecanla, denizleri bir şileple aşarak, okyanusun uykusunu kaçırır gibi yapmalıyız. Yapılmaz değil bütün bunlar, haklılığımızı yapılan haksızlıktan alarak yola çıkmalıyız yola. Kimseden değil, insan halimizden güç alarak, havadaki Jumbo jet gibi gökyüzünde iz bırakarak, uzayda kaybolur gibi çıkmalıyız yola. Dönüşümüzden umut kesilmeli, kayıp ilanlarıyla değil, hayat arayanların gelip bulacakları yere kadar yol almalıyız...
Bir şehirden diğerine gitmekle kalmayıp, bir hayalden yola çıkarak gerçeğin kapısına varmalıyız. Hayal kuramadığımız masada kalmamalıyız, atıp çay parasını, arkamıza bakmadan gözden kaybolmalıyız. Kimsenin bizi anlamasına gerek duymadan gitmeliyiz. Çünkü gerçek kimin bizi nasıl gördüğünde değil, bizim kendimizi nasıl yaşadığımızda saklı...
Unutmamak lazım, gemide başka, trende başka, otobüste başka, direnişte başka görünür dünya. Ezilmişlere sırt dönmüş bu dünyada yol alanlar olarak boyumuz, kilomuz, yaşımızla farklı olsak da birbirimizden; hepimizin suyunda balık, dağının başında kar, eteklerinde orman, göğünde güneş, dudaklarında kendi dili var. Sellerle yatağını her bahar temizleyen nehirler gibi hayatın içinde aktığımızı bilerek yol almalıyız. Üstelik bunu bir bardak suyu içer gibi kana kana, bir ağaç gölgesinde yorgunluğumuzu atar gibi haklılıkla yapmalıyız...
Defalarca bizi iyi niyetlerimizden vurdukları için tedirginiz. Her birimizin içinde bir ağıt dolaşıyor. Artık kimse kimseyi kendine borçlu kılmadan, kendini uğurlayıp kendini karşılamalı. Yola çıkarken tüm bunları kimseden saklamamalı. Gözlerini gözlerimize dikmiş çocuğumuzdan, elleri elimizde yuva kurmuş sevgiliden güç alarak yapmalıyız tüm bunları.