Hemen her gün neredeyse bir veya daha fazla kadın cinayeti haberiyle karşılaşıyoruz. Son günlerde ise bir kadın kırımı ile karşı karşıya kaldık ve bunlar sadece medyaya yansıyanlardı. Aynı süre zarfında basına yansımayan daha kaç kadın cinayeti olduğunu bilmiyoruz henüz.
Anne-babalar psikolojik sorunları olan, alkol veya madde bağımlısı olan şiddete eğilimli yetişkin erkek çocuklarının evlendiğinde kesinkes düzeleceğine inanıyor ve başa çıkamadıkları her türlü problem için evliliği bir tedavi biçimi olarak görüyorlar. Gözüne kestirdikleri gelin ve ailesinden damatla ilgili tüm gerçekleri ustaca gizliyor, nasılsa düğünden sonra her şeyin güllük gülistanlık olacağını zannediyorlar. Ama olmuyor. Şiddete meyilli bir insan, hiç bir zaman bir çırpıda şiddetten vazgeçmiyor. Bu durumda bile anne-baba sürekli bir suçlu arıyor, hayatını mahvettiği kadının değil, kendi oğlunun tarafını tutuyor.
Katledilen kadınlarla ilgili haberleri dikkatlice okursanız çoğunluğunun daha önceden resmi makamlara şiddete uğradıklarını veya tehdit edildiklerini defalarca bildirmiş olduğunu görürsünüz. Bu kurumlara başvuran kadınların her defasında çaresizce evine gönderildiklerini de. Erkeklerin egemenlik alanlarının en başlıcalarından olan devlet kurumlarında çalışanların çoğunu evde eşine bağıran, çağıran, fiziksel şiddet uygulayan erkekler oluşturuyor. O nedenle kadına yönelik şiddeti normal görüyor ve şiddet gören kadınları koruyacağına onlara “Kocandır. Sever de, döver de” gibisinden ‘nasihatler’ vererek gerisin geri şiddet ortamına yollamakta hiç bir sakınca görmüyorlar.
Devlet, yasalar ve yasa uygulayıcıları kadınları korumuyor/ koruyamıyor. Her kadın cinayeti sonrasında iktidar güçleri ve baskı altında tuttukları basın idam çığırtkanlığı yapıyor. Meclisten idam yönünde bir karar çıkması halinde birçok politikacı imzalamakta bir tereddüt yaşamayacağını belirtiyor. Oysa çok iyi biliyoruz ki, hiç bir dediğinde samimi değiller. Samimi olsalar yaşamdan yana olurlar, yaşamı korurlar. Çünkü devlet vatandaşı için vardır, şiddeti yasallaştırmak için değil. Yaşam hakkı asla intikamla güvence altına alınamaz. Devletin yapması gereken kısasa kısas ilkelliği değil, kadın cinayetlerine karşı önlem alması ve gereken yasal düzenlemeleri yapmasıdır.
Çünkü; kadın cinayetleri politiktir. Çözümü de politik olmalıdır.
Son dönemde yapılan araştırmalar kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik çıkarılan yasaların kadının hak ve özgürlüklerinin arttırılmasından ziyade daha çok ailenin korunmasına yönelik olduğunu gözler önüne seriyor. Erkek egemen zihniyet kadını köle olarak gördüğü için onun statüsünün yükselmesini asla istemiyor.
Kadına yönelik şiddetin son bulması için devlet acil önlemler almalıdır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı kaldırılıp yerine Kadın Bakanlığı kurulmalı, 2011’de imzalanıp 2014’de yürürlüğe giren, ama asla uygulanmayan Uluslararası İstanbul Sözleşmesi derhal uygulanmalıdır. Şiddet gören kadınlara her türlü hukiki destek verilmeli, takım elbise giyinip kravat takarak mahkeme salonlarına gelen kadın katillerine “iyi hal indirimi” uygulanması saçmalığına bir son verilmelidir. Cinayetin iyi hali mi olur?
Tıpkı İspanya’daki gibi eşinin veya eski eşinin şiddetine maruz kalan kadınlar konusuda uzmanlaşmış mahkemeler kurulmalı, hakimler dava dosyasını 72 saat içinde hazırlayarak 15 gün içinde dava açmalıdır.
Toplumsal cinsiyet eşitliği dersi tüm okullarda müfredata konularak zihniyet dönüşümü sağlanmalıdır.