Türk ırkçılığının fikir babası Ziya Gökalp, ‘Zengin kelimesinin etimolojisi üstüne’ adlı metninde kelimenin kökeniyle ilgili düşüncelerini belirttikten sonra dilbilimcilerden bunun doğruluğunu araştırmalarını ister. ‘Zen’ kelimesinin kökeni üstünde duran Gökalp, ‘zindan’ ve ‘zencir’ kelimelerine açıklık getirir ve bu kelimelerin kadınlar açısından acı anlamlar taşıdığından bahseder. ‘Zindan’ kelimesinin kökeninin ‘zendan’ olduğunu ve “kadın konulan yer” anlamına geldiğini söyler. ‘Zencir’in de ‘zengîr’ kelimesinden türediğini ve ‘kadını tutan bağ’ anlamında olduğunu yazar. Gökalp’e göre ‘zengin’ kelimesi ise ‘çok kadınlı’ anlamındadır ve bunu, “demek ki ilk zamanlarda bir erkek, ne kadar serveti varsa o kadar kadına sahip olabilirdi” diye açıklar. Zira bir erkek ne kadar çok kadına sahip olursa o kadar çok çocuk sahibi olacaktır. O çocuklar biraz büyüyünce tarlalarda bahçelerde çalışacak, evin hayvanlarını güdecek ve erkeğin gücüne güç katacaktır.
Erkekler iktidarını her zaman kadın üzerinden yürütür. Kadının özgücü erkeğin kurduğu düzen için en büyük tehlikedir. Bu nedenledir ki eril zihniyet iktidarını sürdürmek için kadını her zaman kontrol altında tutmak ister. Kadını güçsüzleştirmek için karalar, ezer, özgüvenini, özgürlüğünü ve itibarını hedef alır.
Yeryüzündeki ilk hırsızlık olayı tam da bu yüzden yaşanır. Erkekler ‘kız kaçırma’ adı altında kadın çalar. Onları görünen ve görünmeyen zincirlerle bağlayarak zindanlara, evlere kapatır, kendine köle yapmak ister. Oysa çalmak çok büyük bir günahtır. Eski Ahit’e göre, “çalmayacaksın” Tanrı’ın on emrinden biridir. İslam dini de hırsızlığı çok büyük bir suç sayar ve İslam kanunları gözünün yaşına bakmadan hırsızlık yapanların ellerinin kesilmesini buyurur.
Çağın en ilkel, en geri, en yobaz yaratıkları ‘İslam adına’ Şengal’e saldırdıkları vakit yaşına ve cinsiyetine bakmaksızın binlerce insanı katletmiş, binlerce kadın ve çocuğu da yanlarında götürerek onlara insanlık dışı bir yaşam dayatmıştı. Onları ezmek ve kendine köle yapmak için akla gelmedik işkenceler yapan o vahşiler Rojava’da kadınlar tarafından büyük bir yenilgiye uğratıldı.
19 Temmuz 2012 günü Rojava Devrimi’nin başlangıç tarihi olarak kabul ediliyor. O günden sonra beş bin yıllık zincirlerini kırarak kendisini eril zihniyetin köhne zindanlarından kurtaran kadınlar her şeylerinden, canlarından bile vazgeçerek zifiri karanlığın üstüne kâbus gibi çöktüğü Rojava’ya koştu. Her halktan ve inançtan kadınlar kendi özgücüne dayanarak dünyada benzersiz bir devrim yaptı. Kadınlar, Rojava Devrimi’ni tarihin sayfalarına kadın devrimi olarak nakışladılar.
Erkek egemen sisteme karşı Rojava’da ortaya çıkan güçlü kadın iradesi eril zihniyetin kalıplaşmış cinsiyetçi bakışını da yerle bir etti. Kadınlar günlük hayatta olduğu gibi siyasi, ekonomik askeri ve diğer toplumsal tüm alanlarda aktif roller üstlenerek büyük bir toplumsal dönüşüme imza attı. Kapitalist gericiliğin en vahşi yüzü tarafından insan ruhu ve bedeni üzerinde açılan yaralar yine kadınların hünerli elleriyle sarıldı. O yüzden bütün Ortadoğu halkları, kadınlar ve gençler başta olmak üzere tüm insanlık Rojava Devrimi’ni tüm gücüyle sahiplenmeli ve savunmalıdır.
Bugün halklar ve inançlar Rojava’da barış içinde kardeşçe yaşayabiliyorsa, bu o topraklara kanını akıtan devrimcilerin sayesindedir. Onlar dünya döndükçe unutulmayacaktır.
8’inci yılına giren Rojava Devrimi tüm insanlığa, özellikle de kadınlara kutlu olsun…