Türkiye’deki siyasi kriz yapısal bir kriz ve giderek derinleşiyor. Tayyip Erdoğan ve AKP’deki ekibi, Ergenekoncular, TSK vb güçlerle ittifak kurup kendisine göre bir çıkış yolu arasa da bu çaba gerçekten nafile bir çaba. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin içine girdiği kriz sistemsel bir krizdir ve çökütüyü içermektedir. Bu krizden çıkış için Kürtlere karşı topyekün savaş ilan edip, son kullanılma tarihi çoktan geçmiş olan "milliyetçilik, milli birlik ve beraberlik” edebiyatı ile şiddet politikaları üretmek hiçbir sonuç alamıyor ve alamayacaktır.
Çünkü, Kürt direnişi varoluşsal karakteri gereği, kendisini sürdürecek. Direnişini büyütecektir. Ve en önemlisi de Kürt direnişi 15 Ağustos 1984’te başlatılan gerilla mücadelesini 2015 yılı Aralık ayında farklı bir aşamaya taşıdı ve bu süreç tarihsel ve toplumsal olarak çok ama çok büyük siyasal, sosyal, diplomatik ve askeri sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. AKP ve Tayyip Erdoğan iktidarı, yaşananları görmek, göstermek istememektedir. Ama gerçek kendisini bir şekilde dışa vuracaktır.
Öyle atıp tutmak, asıp kesmek, kendi dışında olanları tehdit etmek, içine girip parçalamak politikaları AKP için sadece günlük sonuçlar üretmektedir. Ve en önemlisi de Türkiye’de iç savaş gerçeği sadece Kürt coğrafyasındaki savaş ile tanımlanıp sınırlandırılmak istenmekte; oysa Türkiye’deki iç savaşın başka bir özelliği var. Türkiye’de Kürtler dışında kendi içinde bir iç savaş var. Bu savaş milliyetçilik perdesi ile "milli mutabakat” cilası ile gösterilmek istenmiyor. Ama Türkiye’de klasik ulus-devlet ile islamcı-Türkçü ulus devletçiler arasında bir iç savaş potansiyeli var. Ve o potansiyel laik-antilaik, islamcı-Türkçü, Anadolu sermayesi-İstanbul sermayesi, ilerici-gerici; ezen-ezilen biçimleri ile kendisini dışavuran zamanlar arıyor. Nitekim iç savaşın potansiyelinin kendisini dışavurumu sadece siyasilerin ağzından çıkan laflar ve sataşmalar değil; siz iç savaş potansiyeli için futbol ve basketbol sahalarına bakın. On binlerce taraftar "katil hırsız Erdoğan” sözleri ile tempo tutuyor. "Türkiye Laiktir laik kalacak” sözleri de yine futbol taraftarlarının ağzından düşmüyor. Bir ülkede spor sahaları milliyetçilik ve siyasetteki kutuplaşmanın yansımasını birebir gösteriyorsa orada her an her şey olabilir. Siyasetteki kutuplaşma futbol sahalarında cehpeleşmeye, sokakta ise çatışmaya dönüşür. Ve bu potansiyel Türkiye’de fazlasıyla var. AKP ve Tayyip Erdoğan karşıtlığı zaman geldiğinde ve zemin bulduğunda kendisini hemen dışavuracaktır.
Bu krize ek olarak AKP’nin içinde Davutoğlu’nun Erdoğancılar tarafından işlevsiz ve tasfiye edilme süreci, AKP’yi içten çökme aşamasına getirmiştir. AKP içindeki krizlerin ön süreci hep böyledir. "Fitne var, bizde birlik var!” dediklerinde içerde tasfiye ve bölünme yaşanmıştır. Zapsulardan Dengir Fıratlara, Bülent Arınç, Hüseyin Çeliklerden Abdullah Gül’e, Binali Yıldırım, Ahmet Davutoğlu’na kadarki süreçte AKP’de bölünme böyle yaşandı, yaşanıyor. Ve Fetullahçılar ile AKP arasındaki bölünme de böyle başlamıştı. Liberallerin AKP’den çekilme süreci de böyleydi. Yani AKP Erdoğan’ın faşist, tekçi politikalarla şekil kazanan partisi olmuş ve artık hem kendi tabanına hem Türkiye toplumuna artık zarar veren bir noktadır.
CHP’deki durum da aynı AKP’deki gibidir. CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğindeki kişiliksiz siyaseti ile artık tükenişi yaşamaktadır. CHP’nin ayakta kalması için sanki AKP’nin koltuk değneği olması gerekiyormuş gibi bir durum ortaya çıkmıştır. CHP artık kendi içinde ideolojik ve politik olarak ayrışmayı yaşıyor. En önemlisi de CHP’yi CHP yapan toplumsal kesim artık kendisi için başka tercihler yapmak zorunda kalmıştır.
MHP ise artık kullanılma tarihi geçmiş bir durumdadır. Tarihi geçmiş bir ürün gibi ya kendi bünyesine ya da topluma zarar vereceği için siyasal olarak ameliyat olmak durumunda kalmıştır.
İşte sistem partilerinin geldiği nokta sistemsel kriz ve çöküntü durumudur. Bunun nedeni Kürt direnişinin kesintisiz tutumudur. 1 Mayıs’taki alanlardaki tablo da bunu göstermiştir. Türkiye’nin çıkışı HDP’nin temsil ettiği siyasetle mümkündür. Halkçı, direnişçi ve özgüveni olan demokratik bir politik hat Türkiye’yi özgürlükçü kılabilir. AKP, CHP ve MHP tarzı siyasetler ise çöküşten başka bir şey getirmez...