Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan mutlak tecridin kaldırılması, Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmesi talebiyle Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde süresiz-dönüşümsüz açlık grevi direnişi başlatan DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven direnişinin 79’uncu gününde tahliye edildi.
Leyla Güven, “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”, “örgüt propagandası yapmak” ve “2911 Sayılı Yasa’ya muhalefet etmek” iddiasıyla 31 Ocak 2018 günü tutuklanmıştı. Diyarbakır 9’uncu Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen 5’inci duruşmasında savcı “mevcut delil” durumunu göstererek Güven’in tutuklu halinin devamını talep etse de, mahkeme dosyadaki “delil”leri göz önünde bulundurarak Güven’i tahliye etti.
Tahliye haberinin duyulmasının ardından Diyarbakır Cezaevi’ni ablukaya alan polis, kızı dışında kimsenin Güven’i karşılamasına izin vermedi. Cezaevi önüne gitmek isteyen halk ve Kürt siyasetçiler polis tarafından engellendi. Gazetecilerin yakından görüntü almasına dahi izin verilmedi.
Leyla Güven’in direnişinin 79’uncu gününde tahliye edilmesi elbette ki çok sevindirici, ama bu adaletin yerini bulduğu anlamına gelmiyor. Leyla Güven suçsuz yere cezaevindeydi. Yaklaşık bir yıldır tutukluydu. Milletvekili seçildikten sonra kanunen tahliye edilmesi gerekiyordu. 29 Haziran 2018’de hakkında tahliye kararı verilmiş, yapılan itiraz üzerine tutukluluk hali devam ettirilmişti.
Baskının her gün daha da arttığı, muhaliflerin susturulduğu, sesini çıkaranın kendisini anında cezaevinde bulduğu bir süreçte Leyla Güven tam bir çığlık oldu. “Açlık grevini kutsamıyorum, ama hiç bir muhalif sesin duyulmadığı bir ortamda benim için bu eylem bağırmak gibidir” diyen Güven, talebi kabul edilinceye kadar direnişini sürdüreceğini de defalarca açıkladı. Açlık grevinde kritik eşiği çoktan aşan ve sağlık durumu gün geçtikçe kötüleşen Güven, direnişini büyük bir kararlılıkla sürdürüyor.
Avrupa’da yaşayan Kürt kadınları başta olmak üzere Kürt halkı yıllardır bulunduğu her yerde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan mutlak tecridin kaldırılması için eylemler yapıyor. Leyla Güven’in Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde başlattığı direniş Avrupa’daki geniş kitleleri daha da mobilize etti ve “Öcalan’a Özgürlük, Kürdistan’a statü” şiarıyla yapılan eylemleri başka bir boyuta taşıdı. Güven’in eylemi kısa sürede dünyanın her yerinde yaşayan Kürtler ve dostları tarafından karşılık buldu, çok güçlü bir şekilde sahiplenildi/ sahipleniliyor. Önce Hewlêr’de, ardından Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevlerinde devam eden süresiz-dönüşümsüz açlık grevi direnişleri Leyla Güven öncülüğünde her geçen gün daha da büyüyor.
Kürt siyasetçi, gazeteci ve aktivistlerden oluşan 14 kişinin Strasbourg’da sürdürdüğü ve 41’inci gününde olan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi direnişi de yankısını buluyor ve direniş Avrupa kentlerinde de dalga dalga yayılıyor. Neredeyse her gün onlarca şehirde dayanışma eylemleri düzenleniyor, Leyla Güven’in sesine ses veriliyor.
Leyla Güven direnişinin ilk gününden beri kendi şahsı için bir şey istemiyor. Onun tek bir talebi var, o da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan mutlak tecridin kaldırılması. Güven bunu bir Kürt kadını, Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı ve bir parlamenter olarak istiyor. İstediği şey de öyle kabul edilemez bir talep değil. Leyla Güven’in talebi yasaldır. İmralı Esaret Adası’nda yıllardır mutlak bir tecrit altında tutulan Kürt Halk Önderi’nin ve oradaki diğer devrimci tutsakların ailesiyle de avukatlarıyla da görüşme hakkı vardır. Bu onların anayasal hakkıdır. Ki bu hakkı 2015 Nisan’ına kadar (arada “koster bozuk”, “hava şartları uygun değil” diyerek engelleseler de) kullanıyorlardı. Mutlak tecrid döneminde de Türk devleti (yükselen direnişleri kırmak amacıyla olsa da) Abdullah Öcalan’ın kardeşiyle görüşmesine iki defa izin verdi. Bu da demek oluyor ki Türk devleti Kürt Halk Önderi Öcalan’a yönelik keyfi bir tecrit uyguluyor. Üstelik Avrupa Konseyi ve CPT gibi bu haksızlığa dur demesi gereken kurumlar da bu keyfiyete göz yumuyor. Yani Leyla Güven talebinde son derece haklıdır. Cezaevlerinden tabutlar çıkmadan, Hewlêr, Strasbourg, Galler ve diğer kentlerden ölüm haberleri gelmeden Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan keyfi tecrit bir an önce kalkmalı, barış ve demokrasinin önü açılmalıdır.