"Tarih tekerrürden ibarettir!" sözü; aslında tarihi bilmeyenler, bilip de doğru anlamayanlar, anlayıp da gereğini zamanında yerine getirmeyenlerin sayesinde hayat bulmuştur. Bundan dolayıdır ki; tarihsel süreçlerde halkların aleyhinde ortaya çıkan bütün negatif nüanslar, tarihin doğru kavranmamasıyla direk bağlantılıdır. Demek ki tarih dediğimiz olgusal gerçeklikler, zamanında doğru kavranmalı ve toplumsal gereklere dayalı demokratik önlemler alınmalıdır. Aksi halde gelişen olaylar, halkların toplumsal yıkımına ve ekolojik dengelerin bozulmasına neden olabilir! İşte tarih sayfalarında ıskalanmış kısa bir özet:
Roma devlet tarihinin tanınmış askeri-popüler liderlerinden birisidir Jül Sezar (MÖ.101-44). O, ülke yönetiminde ikinci adam olmak istemiyor, idareyi tek başına elinde toplamayı hedefliyordu. Dolayısıyla iktidara zorla değil de halkın isteğiyle gelme görüntüsünü vermek istiyordu. Roma‘da siyasi iktidara gelmenin tek yolu Asker olmaktan geçtiğini de gayet iyi biliyordu. Bu vesileyle kendisini İspanya propraetorü (Askeri vali) tayin ettirdi. Kazandığı bazı küçük siyasi zaferlerini, demogojik söylemlerle büyütüp, MÖ.50 yılında Roma prokonsülü (vali) iken, "Galya savaşları" adı verdiği saldırılarla; Galya ve İtalya’yı işgal etmişti. Bu son gelişme, artık onun politik yükselişine işaret ediyordu. Roma imparatoru Sulla’nın ölümünden sonra, ülkenin yönetim erkini kendisinde topladı. Hayalinde olan diktatörlüğünü ilan etmeden önce, toplumun hassas olduğu konuları, politik söyleminde kullanarak halkı yanıltıyordu. Öyleki halkın beynini yıkıyor ve onları gerçek sorunlarından uzaklaştırarak tali sorunlarla uğraştırıyordu. Kısa zamanda, bütün rakiplerini halkın nezdinde itibarsızlaştırarak, onların siyasi hayatlarına son vermişti.
Sezar; Konsüllüğünün ömürboyu olduğunu, senatoya kabullendirmiş ve MÖ. 49‘da devlet başkanı olduktan sonra artık diktatörlüğünü ilan etmek için politik girişimlerde bulunmuştu. İlerleyen süreçte Roma senatosundaki muhaliflerini bertaraf ederek Roma Cumhurriyetini, Roma İmparatorluğuna çeviren Sezar; hükümetin kontrolünü gayri resmi olarak ele geçirdi. Artık senatoyu hiçe sayan politik söylem ve eylemleriyle, halkın iradesine saygı göstermiyordu. Hayat boyu diktatör (dictator perpetuus) ilan edildi. Artık Roma’da kendi kanunları geçerli kılınmış, tüm devlet kurumlarında yeni değişikliklere gitmişti. Senatoda görev yapacak olan senatörlerin listesini kendisi hazırlıyordu. İmparator sıfatıyla, ordunun tek mutlak hakimi kendisiydi. Hukuksal alanlarda adaleti, yalnızca kendisi dağıtıyordu.
Direktifleriyle senatoya hazırlattığı kanun hükmündeki kararnamelerle komşularına savaş ve barış ilan etme hakkına sahipti. Aslında senatoyu tümden ortadan kaldırabilirdi, fakat senato onun için olması gereken bir eğlence podyumuydu. İstediği zaman senatoyu toplayıp, ülke yönetimi hakkındaki düşüncelerini göstermelik de olsa onaylatıyordu. Bununla da yetinmeyen Sezar, yeni paralar bastırmış ve üzerine de kendi resimini koydurtmuştu. Ülkenin her tarafına kendi heykellerini diktirmişti. Yılın Temmuz ayına kendi adı olan "Juli/ Julius" adını vermişti. Gerçek bir halk idaresi kurma vaadiyle, türlü entrikalar yoluyla iktidara gelen Sezar, tarihe en büyük diktatör olarak kaydedilecek icraatlara imza atıyordu. Sıkıntı içinde olan halk, Sezar adını korkuyla anıyordu. Bütün bunlara rağmen, halkın bazı katmanlarından ona karşı bir tepki gelişmiyor değildi! Zaman zaman kendisine yönelik sözlü ve eylemsel haraketler başlamıştı. Ama O, kendisine karşı çıkanları, rakip konumda olanları türlü işkencelerle ortadan kaldırıyordu. Göstermelik hukuki işlemlerle zindanlara attıkları bir yana, bazılarının gözlerine mil çektiriyor, bacaklarını ve kollarını dört atın kuyruğuna bağlayarak, bedenlerini parçalamak suretiyle biribirinden ayırıyordu. İşkencede sınır tanımıyor, insanlara işkence yapmayı adeta bir zevk alma aracı olarak algılıyordu.
MÖ. 15 Mart 44 tarihinde senato toplantısına katılan Sezar’ı, orada acı bir son bekliyordu. Fakat O, bunun farkında değildi! Toplantıya gitmeden önce aklında uygulaması gereken bazı yeni dikte kanunlar tasarlıyordu. Meclis salonuna girdiğinde, bir kaç senatörün kendisine doğru geldiğini gördü. Bu senatörler, Ondan habersizce kurulmuş olan "Gizli Cumhurriyetçi Senatörler" idi. Aniden çektikleri hançerlerle, hep birlikte İmaratör/ diktatör Sezar’ın üzerine yürüdüler. Sezar şaşırmıştı. Güçlü ellerle tutulan hançerlerin, vücuduna girip çıktığını hissediyordu. Kanlar içinde yığılıp kalan Sezar, hançerci senatörler arasında gayrimeşru oğlu olan Marcus Junius Brutus‘ü (MÖ.85-42) görmüş ve bedeninde hissettiği hançerin acısı katlanarak artmıştı. İniltiler içinde "Sen de mi Brütüs?" demiş, fakat Brütüs bu iniltiyi dahi duymadan hançerlemeye davam etmişti. 35 hançer darbesi alan diktatör Sezar’ın bu son hali, tüm Romalıların bile hayal edemeyeceği bir tiyatro sahnesini andırıyordu. Astığını astık, kestiğini kestik bir diktatör, artık yoktu. Fakat dünya tarihinde birçok ülkede Sezar’a benzeyen, onu taklit eden, onun hayallerini yaşatarak gerçekleştirmek isteyen yüzlerce diktatör; maalesef adlarını tarihe yazdırdılar ve halen de yazdırmaya devam ediyorlar.