Saddam Hüseyin Halepçe'de halkımızı binlerle gazlarken, o zamanın Sovyetler Birliği'nden ses çıkmamıştı. Ardından Amman'da yapılan İslam ülkeleri toplantısından tek not çıkmadığı gibi Saddam kahraman yapılmıştı. Rus pilotlar Saddam'ın emriyle Kürdistan'ı bombalıyordu. Filistinli, Mısırlı ve Ürdünlü gönüllüler Kürtlere karşı Saddam'ın yanında savaşa girmişti. Prawda gazetecisi Halepçe'nin zehirli gaz ile gazlandığını duymamıştı. Saddam vurdu Kürtlere ve 180.000 Kürt katletti. Sovyetler gitti Rusya geldi, yine ses çıkmadı. Peki bugün durum nasıl?
Haziran 2013 te Münih'te Amerikan Evi'nde Rus dış politikasını anlatan Rus Profesörü dinlemiştim. Dışişlerinden yetkili biriydi. Suriye ve Ortadoğu politikasını anlatırken tek kelimeyle Kürtleri anmadı. Devletler politikası süreklilik arzeder. Kürtleri görmeme, görse bile görmemeden gelme, Rusya'nın Kürtlere karşı devlet politikası olmalıdır. Rus Profesör Suriye'den bahsedip Hıristiyan azınlıkları sayarken Kürtleri görmedi. Batı ülkelerinin Kosova'ya devlet statüsü vermelerini şiddetle eleştirdi. Sonra da sorum üzerine 40 milyonluk Kürt halkına, bugünkü konjonktürde bağımsız bir Kürdistan'ın mümkün olmadığını söyledi. Rus devlet politikası; güneyindeki ülkeleri, Türkiye, İran, Irak, Suriye ile iyi ilişkiler içinde olmayı öngörürken, Kürtlerin bu çakallara yem atılmasında kılını kıpırdatmayacağı stratejik devlet görüşü olmalıdır. Lenin, Stalin ve diğerlerinin Kürt halkına yaklaşımı bugünkü Putin'in yaklaşımından farklı değildir.
Türkiye bugün Efrîn'de Kürt katliamı yapıyorsa, bu kanın akmasında Rusya birincil sorumludur. Hava sahasını Türklere açan Rusya, Türk bombardımanı ile yakılan yıkılan köy ve kasabalarin akan kanindan sorumludur. Oysa Efrîn bir barış vahasıydı. Bütün halkların ve inançların barış içinde yan yana yaşadıkları bir küçük bölgeydi. Rus askerleri de buradaki yaşamı izliyorlardı. Putin askerini çekerek mevkidaşı diktatöre, buyur istediğini yap, dedi ve karşılığında şüphesiz milyarlarla ifade edilebilecek rüşvet aldı. Böylece Kürt kanı üzerinden ABD'yi dengelemeyi amaçlıyor. Erdoğan da her gün tek tek sayıyormuş gibi nötralize ettiği „Hain", „Terörist" Kürt sayısını veriyor.
İktidara geldiği 2002den beri Erdoğan'ın marifetlerini anlatıyoruz, „Kürtler yoksa Kürt sorunu yoktur." veya „Kürtler Arjantin'de devlet kursalar, onlarla orada savaşırız." tarzında konuştuğunu çok yazdık. „Kadın da olsa çocuk da olsa güvenlik kuvvetlerim hakkından gelecek." diyen ve katliam narası çeken yine oydu. Erdoğan Müslüman Kürt oylarıyla iktidara geldi ama, başa geçer geçmez; „tek devlet, tek ulus, tek dil, tek din" diyen de odur.
Kemalist hükümetlerin 90'lı yıllarda Kürdistan'da yaptığı barbarlık, devletin ergenekoncu katilleri, on binlerce Kürdü faili meçhul ile ortadan kaldırdılar., 4000 köyün yerle bir edilişi... tüm bunları bir yana bırakalım. Yalnız Erdoğan iktidarı süresinde Kürdistan'da yapılan doğa ve insan katliamı öbürlerini katlıyor. Ergenekoncular köy yakıp yıkarken Erdoğan şehirleri yerle yeksan yaptı. İstanbul, İzmir Ankara hep sessiz durdu. Kürdistan bombalanırken, stadyumlarda futbolcular selam çakıyor. Seyirci „ole!" çekiyor. Erdoğan'a ses çıkarmayan Türk halkı, bu zatı kutsallar kutsalı yapıp mareşal rütbesi bile taktı. Kürt katleden Türk devlet adamı ve general her zaman nüfuz kazanmıştır. Atatürk, Fevzi Çakmak, Karabekir, Salih Omurtak ve diğerleri...
Devam edelim. Kürdistan Alman silahlarıyla bombalanırken, Deniz Yücel'in bırakılmasının nasıl kirli olduğu görüldü. Alman Sosyal Demokrat Partisi Dışişleri Bakanı Gabriel kirli bir şey yapmadım dese de ortaya çıktı ki, silah anlaşması yapılmış. Afrin'de ölen her çocuk, kadın ve sivilin kanında Alman politikasının eli var.
Kürtlerin kendi toprakları üzerinde bir statüye sahip olmasını istemeyen yalnız Rus devleti değil, Avrupa da istemiyor. Kürde düşmanlık var. Çünkü Batı dünyasına Türk devlet yalanları yayılıyor. Kürt gazeteciliği yapıyorum diyenlerin bir Avrupalı meslekteş dostu bile yok. Kürtler Avrupa'da izole yaşıyor, Kürde Kürt propagandası yapılıyor. Kürt hareketi ise, dış dünya ile ilişki kurmada yeterli kadrolara sahip değil. Stratejik konumu, coğrafi büyüklüğü olan Kürdistan'ı derli toplu tanıtamadığı gibi, herhangi bir lobi yapmaktan da çok uzak duruyor.
Peki Avrupa dost gördüğü bu Türkiye'ye gerçekten dost gözüyle mi bakıyor? Toplumda Türklere karşı bir nefret olduğu gerçekliktir. Türkü sevmezlar. „Bodrumumda bir Türk olacağına bin fare olsun." diye konuşup bira masasını güldürenler Almandır. Batı toplumu genel olarak Türkleri dost görmez. NGO'lar hariç halk Türklere karşı önyargılıdır. Olsa olsa Türkiye ekonomik büyüme gösterdi. Bağımlılıktan rakip olmaya yükseldi. Batı bunu hazmedemiyor. Türkiye'yi sağmal inek olarak kendisine bağlı görmek istiyor. Kaldı ki, Türkiye'nin Kürtlerle barışmasını, ekonomik büyümesinin daha da yükseleceğinden korkuyorlar. Türkiye'nin Kürtlerle savaşması, onların silah firmalarına istihdam ve zenginlik katıyor ve Türkiye'yi kendisine muhtaç bırakıyor. Erdoğan'ın devirdiği çamlara belli ölçüde kızsalar bile durum değişmiyor.
Buradan ABD'ye gelelim. ABD'nin pek çok defa Kürtlere ihanet ettiği bir gerçekliktir. 1975 yenilgisi, ABD'nin Kürt halkına soykırım uygulayan Irak hükümetine olanak vermesi unutulamaz. Buna karşılık ABD 2003 yılında Güney Kürtlerine tepsi içinde devlet olmayı hediye etti. Ama dar dünya görüşlü, feodal Kürt beyi Barzani bu olanağı kullanamadı. Kürdistan'ı bağımsız yapacağına Türklerin kucağına attı. Kürtler bu sistemi aşamadı. Birlik olamadı. Barzani sistemi Kürtlerin önünde en büyük sorun olarak hala durmaktadır.
ABD'nin Kürtlere ihanetine rağmen, yegane süper güç olarak görüp ilişki geliştirmek Kürt ulusal çıkarlarınadır. 1998 yılı Kasım ayında görüştüğüm eski Hamburg Belediye Başkanı ve SPD Parlamento Dışişleri Başkanı Dr. Hans Ulrich Klose özetle: Biz Kürtlere yardım edemeyiz ve etmeyeceğiz. Bizim Türklerle ilişkimiz stratejiktir. Kaldı ki ülkemizde 3 milyon Türk yaşıyor... Kürtlere ancak ABD yardım edebilir. demişti. Çıkarlarına rağmen ABD ile Türkiye arasındaki politik kargaşa ortadayken, bundan Kürtler faydalanabildi mi? DAİŞ (İŞİD) İslamofaşist devlet, Kürtlerin çabasıyla ortadan kaldırıldı. DAİŞ'in dost ve müttefiki Erdoğan, bu hezimeti hazmedemediğinden Türk ordusu bugün çılgınca Efrîn'e saldırıyor. ABD bu savaşı seyretse bile, kendini güç olarak kabul ettiren Rojava Kürtleri, ABD ile stratejik ilişki kurabilmeliler. Dört yanı kalleş ve pusularla dolu bir halk, sadece kendi gücüyle düzlüğe çıkamaz.
Batı da, Rusya da sadece kendi ticari çıkarını düşünüyor. Onlar ne Kürdün, ne de Türkün dostudur. Devlet çıkarı dışında projeleri yoktur. Tabii Türk devleti de kendi çıkarını düşünüyor. Türk halkı ise, Kemalist-İslamist ırkçılığıyla Kürtlere düşmanlıktan aşağı inmiyor. Bu koşulda devletsiz Kürtler her tarafta baskı altında. Kürdün yapması gereken, birlik olup yaşadığı sürece asılmak olmalıdır. Birliğini sağlayan Kürtler buradan bir statüsü çıkarabilirler.
www.haydar-isik.com
https://www.facebook.com/haydar.isik2
https://twitter.com/#!/yazarhaydarisik