“Doğum yapan her şey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kâinatın dengelerini erkekler de anlamaya başladığı zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır.”
Kızılderili Atasözü
Dünyanın her yerinde kadınlar cinsiyetlerinden ötürü ayırımcılığa uğruyor, erkeklerle eşit görülmüyor, erkeklerden daha çok çalıştığı halde onlardan daha az kazanıyor ve en önemlisi de sadece kadın olduğu için eril zihniyet tarafından sistematik bir şekilde öldürülüyor. Erkek egemen devlet sistemi bütün kurum, yasa ve ahlak anlayışlarıyla bunları çok normal görüyor ve destekliyor. Kadınlar ancak onların eril sisteminin izin verdiği ölçüler dahilinde “özgür” olabiliyor. Özel ve kamusal alanda devletin eril sistemine başkaldıran kadınlar ise “önce kadınları vurun” denilerek hedef gösteriliyor.
Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve emek sömürüsünün her geçen gün arttığı Türkiye'de kadın cinayetleri ve çocuk istismarı vakaları durmadan uzatılan OHAL sürecinin de etkisiyle tavan yapmış durumda. Yandaş medya başını kuma gömen devekuşu misali bunları görmezden gelirse olayların görülmeyeceğini veya gün yüzüne çıkmayacağını sanıyor. Fakat ne yapsa ne etseler de gerçekleri saklamayı başaramıyorlar.
Eril devlet zihniyeti en çok örgütlü kadınların bir araya gelerek birlikte ses çıkarmasından, ortak mücadele etmesinden korktuğu için her seferinde başta kadın yürüyüşleri olmak üzere, miting, panel ve kadın şölenlerini yasaklıyor. Yasakların kılıfı da dünden hazır: OHAL. Kadınların bu zihniyete karşı HER HALDE yeni olanaklar yaratarak mücadelesini sürdürmesi gerekiyor.
Özellikle 2017 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden geçen yasaları ve Türk Diyanet İşleri Başkanlığı'nın üstüste uydurduğu saçma sapan fetvaları düşünürsek 8 Mart kadın mücadelesi açısından daha da büyük bir önem taşıyor. Bu günü sanki kadınlara kendileri armağan etmiş gibi davranan eril zihniyete günün anlam ve öneminin iyice anlatılması ve kavratılması gerekiyor.
Son olarak Türkiye'de cinsel istismar davalarına on iki yaş sınırını getirmek isteyen erkek aklı, on iki yaş üstündeki çocuklara cinsel istismar uygulayanlara daha az ceza verilmesini öngörüyor. Bununla çocuk istismarlarının üstünü örtmek, erken yaşta yapılan kayıt dışı evlilikleri teşvik etmek istiyor ve Diyanet'in abuk subuk fetvalarını meşru kılmayı amaçlıyorlar. Böylece dini eğitimden ziyade çocuk istismarı olaylarıyla gündeme gelen birçok dini kurum ve vakıf da temize (!) çıkmış olacak.
Hedeflenen bu!
Bu da demektir ki, “Yeni” Türkiye'de artık daha çok kadın dramı yaşanacak. Kadın cinayetleri ve çocuk istismarı vakaları daha da artacak. Sayısı iki yüz bine dayanan çocuk gelin sayısı daha da yükselecek, birçok kadın doğum yaparken ölecek ya da çocuğunu kaybedecek. Bu yasayla kız çocuklarının okula gönderilmesini de engelleyerek, kadınları hep hayalini kurdukları gibi eve kapatabilecekler. Daha da trajik olan ise bütün bu kararların çıktığı komisyonun başında bir kadının olması: AKP'li Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya! Üstelik bu bakanın kendisinin de büyüğü erkek, küçüğü kız olmak üzere on iki yaşından küçük iki çocuğu var.
Kadınlar dünyanın her yerinde “kadın olma” kavramını idrak edememiş bir zihniyetin saldırılarıyla karşı karşıya kalıyor. Ancak kadınlar artık daha örgütlü ve bu sistematik saldırılara karşı birlikte ve daha güçlü mücadele ettiği için eril zihniyetin acımasız saldırılarını büyük bir karşı duruşla geri püskürtüyor.
Kadın özgürlüğünü esas alan, cinsiyet eşitlikçi, demokratik, özgür ve özerk bir toplum yaratma istemiyle ölümüne direnen Kürt kadınları ise farklılığı, renkliliği ve kendi olmasıyla bütün dünya kadınlarına ilham veriyor. Kürt kadınları yaşamın hiçbir alanında geri planda kalmadığı gibi, bugün kendi geliştirdiği özsavunma sistemi ve evrensel bir kadın direniş çizgisi ile direnişlerin öncülüğünü yapıyor.