Ortadoğu bir Cehennem. Bu Cehennemin azmanlarıyla Dans yarışı içinde olan sayısız Cehennem meleği.
Almanya Başbakanı Angela Merkel ile, Irkçı faşist Türk devletinin İslami faşist lideri Erdoğan, bu Dans sahnesinin As oyuncuları(Yapılan Mülteci anlaşmasından bu yana) durumunda. Sahnenin hazırlayıcısı ise SPD(Sosyal Demokrat Parti).
Daha bir iki ay öncesine kadar Almanya’yı Nazilikle suçlayan Erdoğan, şu anda Almanya’nın en yakın dostu durumunda. Paradoks gibi görünse de söz konusu olan gelişme, tarafların doğasına aykırı değil.
Bir yıldan beri Türkiye’de esir tutulan gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakılması, bir anlamda bu kirli ilişkilerin ortaya dökülmesine de yol açtı denebilir.
Deniz’in serbest bırakılmasının gerekçelerini sorgulamak önemli olmakla beraber, Deniz’in özgürlüğüne kavuşması sevindirici.
Sorgulanması gereken önemli konulardan biri de, Türk ‘Yargısının’ Deniz’i neden bir yıl esir aldığı ve tahliye edildiği gün eline sıkıştırılan mahkeme tebligatında, ‘’Mahkumluk halinin devamına’’ rağmen, nasıl Türkiye’den çıkışına müsaade ettiği?
Denizin tahliye edildiği günün bir önceki günü Türk başbakanı Binali Yıldırım Berlin’de idi. Alman Başbakanı Angela Merkel ile yaptığı Basın toplantısında Gazetecilerin Deniz’in hukuksuz tutukluluğuna ilişkin soruya verdiği cevap şöyle: ‘’Ben onun kısa zaman içinde serbest kalacağını umuyorum. Kısa bir sürede gelişme olacağı görüşündeyim’’ dedi.
Dediği de oldu. Deniz gerekçesiz tutuklandığı gibi, Türk Başbakanın bu açıklamasından hemen bir gün sonra da gerekçesiz serbest bırakıldı. Unutulmaması gereken, Deniz’in esir alınmasına isnat olunan ‘suçun’ hukuksal dayanağı yoktu. Fakat Erdoğan için siyasi baskı malzemesi olarak kullanmak için çokça siyasi sebep vardı.
Bir kaç örnek sıralamak gerekirse, kendi senaryosu olan ‘Darbe’ sonucu faşist Diktatörlüğün önündeki engelleri kaldırmak, içeride Kürtlere karşı başlattığı temizlik hareketini toplum nezdinde meşru kılmak, Suriye ve Irak’ta örgütlediği Terör örgütü IŞİD’ın yenilgisini engellemek ve son olarak Kürtlere karşı top yekin bir savaş başlatmak gibi.
Deniz’i ‘Hukuk’ adına esir alan Mahkemenin bugüne kadar bir iddianame dahi hazırlamamış olması, bu gerçeğin yalın ve kaba ifadesi.
Peki ne olmuştu?
Gazeteci Deniz Yücel geçen yıl 14 Şubat’ta İstanbul’da kendi isteğiyle ifade vermek üzere gittiği emniyette gözaltına alınmış, 27 Şubat’ta da ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve terör propagandası yapmak’ suçlamasıyla tutuklanmıştı.
Almanya Hükümeti, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi için Yücel’de dahil olmak üzere Türkiye’de siyasi gerekçelerle tutuklu bulunan altı Alman vatandaşının serbest bırakılmasını talep etmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Alman Hükümetinin bu talebine şu sözlerle cevap vermişti. “Tam bir terörist! Hiçbir surette olmayacak, ben bu makamda olduğum sürece asla” yanıtını vermişti. Erdoğan, Gazeteci Deniz Yücel için “Elimizde görüntüler, her şey var. Bu tam bir ajan terörist” ifadesini kullanmıştı.
Erdoğan ve Dış İşleri Bakanı M. Çavuşoğlu defalarca Almanya’yı ve Alman Hükümetini ‘’Nazilikle’’ suçlamıştı.
Erdoğan, Türkiye’de tesis ettiği faşist Diktatörlük makamında oturuyor olmasına rağmen, ‘’Ajan ve Terörist’’ dediği Deniz aniden serbest bırakılıyor!?
Tabii ki aklı selime sahip her kes bu ani gelişmeyi sorgulamak zorunda.
Akla gelen ilk soru, ‘’Deniz’in tahliyesinin, Alman ve Türk Devletleri arasında yapılan hangi kirli pazarlıkların objesi olarak kullanıldığı.’’
Biliyoruz ki Deniz’in tutukluluk haliyle emsal olan son bir senelik süreç, Türk, Alman ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ilişkileri, kopma noktasına getirmişti.
Neden?
Çünkü Avrupa’yı kana bulayan IŞİD’ın Terör eylemlerinde Erdoğan’ın talimatının önemli rol oynadığı, Suriye ve Irak’ı Terör, Soygun, Talan ve Tecavüz alanı haline getiren Terör Örgütü IŞİD’ın, Erdoğan’ın elindeki Devlet teşkilatının bir yan kurumu olduğu gerçeği, Avrupa Devletleri için bir sır değildi.
Avrupa Birliğinin bu bilgi ‘birikimi’ ise, IŞİD denen Terör örgütünün Erdoğan ve teşkilatı AKP tarafından organize edildiği gerçeği, AB ve ABD’nin başından beri haberdar olmasından kaynaklı.
Bugünün güncel sorunu, Deniz’in serbest bırakılması üzerinden Alman ve Türk Devletleri arsında yapılan ikili kirli pazarlık ve anlaşmaların deşifre edilmesi. Zira tarih boyunca, bu kirli pazarlık ve anlaşmalar sonucu varılan mutabakat, Dünya’nın mazlum halklarına genel, Kürt halkına özel olarak zarar vermiş, Kürt Ulusunu bir Asır boyu en doğal insani haklarından mahrum bırakmıştır.
Bu serbest bırakılmanın bazı kirli ilişkiler sonucu olduğunun kanıtı olarak kabul edilebilecek, Alman Basınında çıkan bazı belge bilgilere bakalım.
Almanya’da yayımlanan Süddeutsche Zeitung’da yayımlanan haberde, Deniz Yücel’in serbest bırakılma sürecinin perde arkasında yaşanan diplomasi trafiğinin bizzat Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel tarafından yürütüldüğü belirtiliyor.
Haberde, ‘’Gabriel geçen hafta iki kez gizlice Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi. İlk görüşme, Erdoğan’ın Vatikan’a yaptığı ziyaret esnasında Roma’da gerçekleşti. Şubat ayının ikinci haftasında da İstanbul’a giden Gabriel bir kez daha Erdoğan ile bir araya geldi.’’
Bu görüşmelerin ikisi de kamuoyundan habersiz, yani gizli yapılan görüşmeler.
Süd Detsche Zeitung Alman Dış İşler Bakanı S. Gabriel ve Türk Dış İşleri Bakanı M. Çavuşoğlu’nun Berlin görüşmesinde, Leopard Tanklarını modernize etme anlaşmasını ortaya çıkarmıştı. Basın ve Kamuoyunun tepkisi üzerine, Hükümet ‘’anlaşmanın durdurulduğunu’’ duyurmuştu. Fakat hemen akabinde Süd Detsche, Fochs ve Spiegel gibi Gazeteler, ‘’durdurulduğu’’ söylenen anlaşmanın, Türkiye’de ortak yatırım sonucu modernizasyon Fabrikasının kurulması kararı şeklinde devam ettiğini’’ duyurmuştu.
Basının bu iddiasını teyit eder gibi, Münih Güvenlik Konferansı çerçevesinde Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ile bir araya gelen Çavuşoğlu, görüşmeye ilişkin resmi Twitter hesabından, “Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ile Münih’te yaptığımız görüşmede ilişkilerimizi daha ileriye götürecek adımlar üzerinde görüş alışverişinde
bulunduk” açıklamasını yaptı.
Türk Devlet’i Kürtlere karşı 21. Asırda bir soykırım savaşı yürütüyor. Efrin’e saldırarak bu maksadını afişe etmekten bir sakınca da görmüyor. Teknik ve teknoloji sayesinde iletişimin dünyayı bir köy haline getirdiği bir zaman diliminde, Türk devletinin bu cesaretinin kaynağı ne?
Birinci ve ikinci Dünya savaş dönemde Ermeni, Kürt, Asuri-Suryani, Laz, Rum ve diğer etnik ve inanç azınlıkların katliam ve soykırımı Alman, İngiliz, Fransız, ABD ve Rusya’nın bilgisi dahilinde, Alman, Fransız ve İngiliz silahlarıyla gerçekleştirilmiştir.
Bugün Efrin saldırısı ile hedeflenen Kürt soykırımı da, ABD, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa’nın onayı ve Alman silahları ile yürütülüyor. Türk Devlet’inin ‘cesaretinin’ kaynağı bu.
Alman devletinin geleneksel çıkar politikaları, hep katliam ve soykırımlar üzerinde yürütülmüştür. İkinci paylaşım savaşıyla Kaptulasyon şartlarına mahkum olan Alman Devlet’i yönünü Demokrasi ve İnsan haklarına çevirmişti. Fakat 2000 yıllarına doğru savaş sanayini sınırlandırma şartlarının sona ermesiyle, Alman Devlet’i adım adım Demokratik devlet ve sosyal Devlet değerlerinden uzaklaşarak, Ortadoğu ve Afrika da sürmekte olan üçüncü Dünya savaşı sahasındaki ticaret misyonunu yüklenmiş, yürütülen savaşlarda Alman menşeili savaş silahları birinci sırada yer almaya başlamıştır.
Suudi, Türkiye, Katar, ve diğerleri Alman silahlarıyla katliam ve kırımlar yürütüyorlar.
Türk Devleti şu anda Ortadoğu’da insanlık suçları katagorisine giren suçlar işliyor. Sayın Prof. Normen Peach Türk devletinin Efrin saldırısıyla ‘’Savaş sucu işlediğini’’ belirtiyor.
Alman Devleti savaş suçu işleyen, ülkesinde faşist Diktatörlükle bütün toplumu esir alan, bir Diktatörün yanında yer alıyor. Almanya’nın Demokrasi güçleri, Alman devletinin bu politikasına dur demeli. Dünyamızda Irkçı ve sağcı dalganın yükseliş trendi gösterdiği bu süreçte, tereddüt ve seyirci kalmak, yaklaşan tehlikenin yolunu açar. Yarını beklemek çok şey kayıp ettirebilir.