Bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç
aynı gökyüzü
aynı keder…*
Behçet Aysan (Bir Eflatun Ölüm adlı şiirinden)
Yakın bir tarihte iki dünya savaşı görmüş ve bunları iliklerine kadar yaşamış Alman halkı, savaşın nasıl bir felaket olduğunu herkesten çok daha iyi bilir.
Almanya'da itfaiye tarafından, halkı büyük felaket durumlarında uyarmak için her yıl, en az bir kez olmak üzere uyarı sirenleri çalınır. Bununla hem sistemin çalışıp çalışmadığı kontrol edilir, hem de halk olası bir durum için hazırlanır. O günlerde siren çalınacağı günlerce önceden medyada halka duyurulmasına rağmen, İkinci Dünya Savaşı'nı yaşamış, o savaşta ailelerini, evlerini-barklarını kaybetmiş yaşlı insanların çoğu savaş çıktığını zannedip büyük bir panik yaşar. Savaş günlerine dönüp günlerce caddelerde, marketlerde, tramvaylarda sadece ve sadece savaşı konuşurlar…
Almanya'da yaşayan ve sayısı bir milyonu geçen Kürtlerin çoğu da bir savaşın ortasında kalmış, yerinden yurdundan olmuş insanlar ve savaşın ne kadar yakıcı ve yıkıcı olduğunu yaşadıklarından, gördüklerinden ve duyduklarından biliyor. Bilmeyenlerin empati yapması da zor olmasa gerek.
Kürt halkının daha önceden ve günümüzde yaşadığı acıları yıllar öncesinde yaşayan Almanya, son zamanlarda Kürtlere karşı baskıda sınır tanımıyor ve bu baskılarını gün geçtikçe daha da arttırıyor. Sadece son iki yılda gerçekleştirilen Kürt Kültür Festivallerinde sergiledikleri pratiklerden de bunu anlamak mümkün. Ne zaman Almanya'ya bir Türk siyasetçi gelecek veya bir Alman siyasetçi Türkiye'ye gidecek olsa, Alman devleti Kürtlere hemen aba altından sopa gösteriyor. Ya Kürt sembollerini yasaklıyor ya da burada yaşayan yurtsever Kürtleri ve onların yasal kurumlarını kriminalize etmeye çalışıyor.
2013 Newroz'unda başlayan çözüm(süzlük) sürecinin bitmesiyle Türkiye'de adalet ve barış istemek neredeyse bir insanlık suçu olarak görülmeye başlandı. Kürt siyasetçiler yasa dışı bir şekilde rehin alındı. Başta kadın kurumları olmak üzere birçok sivil toplum örgütü kapatıldı. Gazeteciler, aydınlar, akademisyenler, kim sesini çıkarsa veya çıkaracak olsa tutuklandı.
Şimdi de Efrîn saldırısıyla ilgili sosyal medyada savaş karşıtı paylaşım yapanlar anında evinden alınıyor, bu konuda destek paylaşımı yapmayan sanatçılar bile hedef gösteriliyor. “Gereken” neyse anında yapılıyor. Savaş karşıtı söylemlerde de eylemlerde de bulunmak kesinlikle yasak.
Türkiye'de yaptıkları yetmezmiş gibi, Türk devleti bu yasaklarını şimdi de Almanya'ya taşırmak istiyor. Aylardır bir hükümet kuramayan eski başbakan Merkel, halk nezdinde kaybettiği siyasi itibarını ülkedeki yurtsever Kürtler üzerinden kazanmaya çalışıyor ve bu nedenle Türkiye ile her türlü işbirliğine sıcak bakıyor. Alman devleti Türk devletinin rehin tuttuğu Almanları kurtarmak adına kirli pazarlıklara imza atıyor. Oysa ki yaklaşık bir yıldır hakkında iddianame hazırlanmaksızın Türkiye'de tutuklu bulunan Die Welt Gazetesi muhabiri gazeteci Deniz Yücel'in bizzat kendisi kirli bir anlaşmayla tahliye olmak istemediğini açıklamış, “özgürlüğümün tank ticaretiyle lekelenmesini istemiyorum” demişti.
20 Ocak 2018 gününden beri Türk devleti Efrîn'i Alman Leopard II tanklarıyla durmadan karadan bombalıyor. Efrîn'de başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere iki yüzü aşkın sivil insan yaşamını yitirmiş durumda. Avrupa ülkelerinde yaşayan ve bu duruma duyarsız kalamayan Kürt halkı ve kurumları da Türk devletinin Efrîn'e yönelik saldırılarının durdurulması talebiyle neredeyse her gün alanlarda savaşa karşı barış isteğini haykırıyor ve bunun için de demokratik hakkı olan yasal eylem ve etkinliklerde bulunuyor.
Alman devleti bu eylem ve etkinliklere kendisi izin verdiği halde Kürt halkını kriminalize etmeye ve böylece Türkiye'ye şirin görünmeye çalışıyor. Almanya bu iki yüzlülüğe derhal son vermeli, daha fazla insan yaşamını yitirmeden Türk devleti ile silah ticaretini durdurmalıdır.