İlk İbranice, yazılmış İncil olan Hakimler Kitabı Eski Ahit'in içinde yer alır. Buradaki bir hikâyeye göre; kendilerine bir kral seçmek isteyen ağaçlar ilkin Zeytin ağacına gider ve ona “bize kral ol” derler. Zeytin ağacı da onlara der ki; “Allah'ın ve insanın bende sena ettikleri yağımı bırakayım ve ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?” Zeytin ağacının reddettiği ağaçlar, daha sonra sırayla incir ağacına ve asmaya gider. İncir ağacı ve asma da aynı gerekçeyle kral olmayı reddedince, ağaçlar kral olarak kara çalıda karar kılar ve ona giderler. Hikâyenin sonunda da kara çalının krallığı kabul ettiğini öğreniriz.
Yine Nuh Tufanı'nda, Yunan ve Roma mitolojilerinde zeytin ağacı ile ilgili olumlu bilgilere rastlarız. Çünkü o, denilene göre bütün ağaçların ilkidir ve bilgeliğin, bilginin, barışın ve bereketin sembolüdür.
Bilgenin olmadığı her yerde kara çalılar biter. Zira onlar hem bilgiden yoksundur hem de cehaletle beslenirler. Dikenlerine güvenerek başkalarını tehdit eder ve pervasızca saldırırlar. Tek amaçları çoğalmak, çoğalmak ve yine çoğalmaktır. Çünkü onlara göre gücün simgesidir çoğalmak ve bunu da başka(larının) toprakları(nı) istila ederek gerçekleştirirler. Ne kadar kara çalı, o kadar diken... Böylece bütün yeryüzünü ele geçireceğine, yani dünyayı “fethedeceğine” inanırlar.
Mem ile Zîn'i mezarında bile rahat bırakmayan kara çalı, yan yana olan iki kabrin tam ortasında biter. Kara çalılar; bilgiye, bilgeye olduğu gibi barışa, kültüre, sanata ve aşka da düşmandır çünkü. Bu düşmanlıklarını da her fırsatta gösterir ve bunun üzerinden prim yaparak daha da güçlendiklerini düşünürler.
Halbuki, kara çalı kara çalıdır işte. Kimseye bir faydası olmadığı gibi bir kibritlik canı vardır. Küçücük bir kıvılcım, onları yok etmeye yeter de artar bile. Atılacak bir adımla hemen ezilebilirler.
Yüzlerce yıllık zeytin ağaçlarıyla ünlü Kürt kenti Efrîn, kara çalıların istilası altında şu anda.
Efrîn şehrinde her halktan ve inançtan yüz binlerce sivil insan yaşıyor ve bu insanların üzerine günlerdir bütün dünyanın gözleri önünde sabah akşam bombalar yağıyor. Dünya devletleri saldırıyı sessiz ama “endişeyle” izlerken, onların bu duruşlarıyla desteklediği savaş kuşkusuz ki en çok sivil insanları, başta da kadın ve çocukları vuruyor. Yapılan hava saldırılarında şimdiye kadar çoğu çocuk ve kadın onlarca sivil yaşamını kaybetti.
Efrîn karadan da Alman yapımı Leopard 2 tanklarıyla vuruluyor. Alman silahları Kürt halkına karşı ilk kez kullanılmıyor. Hatta şu anda Türk devletinin elinde Alman devletinden daha fazla Leopard 1 ve Leopard 2 tankının olduğu da bir sır değil. Türk devletinin bütün kara sınırlarının da dikenli Alman telleriyle çevrili olduğu biliniyor.
Almanya Türkiye'nin silah ticaretinde en önde gelen ülkelerden biri. Günlerdir ülkede Kürtler ve enternasyonal devrimciler tarafından her gün gerçekleştirilen protesto gösterileri üzerine Alman devleti Türk devletine daha önceden hibe ve satış yoluyla verdiği tankların modernize etme çalışmalarını durdurduğunu açıkladı. Bu yeter mi? Yetmez elbette. Bunlar sadece formalitedir. Göz boyamadır. Orada Alman silahları, tankları, kurşun ve bombalarıyla insanlar yaşamını yitirirken Almanya bu açıklamayla kendi olmayan vicdanını rahatlatmaya çalışıyor.
Sadece Almanya değil, bütün dünya ülkeleri Kürtler söz konusu olduğunda sessiz ve olabildiğince iki yüzlü. Birazcık sesini çıkaracak bir ülke olsa, hemen çıkar karşılığında susturuluyor. Çünkü savaş en çok kapitalizme hizmet ediyor ve kapitalizm için insan hayatının hiç bir değeri yok.
“Cordoba, yalnız ve uzakta” diyordu “Cordoba” adlı şiirinde İspanya İç Savaşı'nın başlangıcında Diktatör Franco'nun milliyetçi adamları tarafından öldürülen ünlü İspanyol şair Federico Garcia Lorca.
Ama Efrîn ne yalnız ne de uzakta. Efrîn her an Kürt halkının yüreğinde ve bilincinde. Ve Efrîn'de, bilge zeytin ağaçlarının memleketinde kara çalılara asla yer yok...