Rusya ‘’Askerlerini geri çektiğini’’ açıklıyor. ABD, ‘’Orası bizim alanımız değil’’ diyor. Şam devleti, kendi toprakları olarak iddia ettiği bir yerin işgalini, sadece ‘’Kuvvetli bir şekilde kınıyoruz’’ açıklamasıyla yetiniyor.
Oysa daha iki gün önce Suriye dış işler bakanlığı, ‘’hava saldırısına karşı koyacaklarını, kara hareketini işgal olarak göreceklerini’’ açıklamıştı. Peki Rusya, Suriye, AB ve ABD’nin bu tavrını neye yorumlamak lazım?
Sovyetlerde Kürt düşmanlığı, Stalin ile zirve yaptı. Stalin bir milyon Kürdü yerinden yurdundan koparıp Sovyetlerin her tarafına dağıttı.
Türk devletinin Ermeni ve Kürt soykırımı sonrası sağ kalanları, ölümcül sürgüne tabi tutması(Ermeni), yada geniş bir coğrafyaya serptirmesi(Kürt), Stalin politikasından esinlenme olarak da okunabilir.
Sovyetlerin Kürtleri koz olarak kullanma politikası ise, Avrupa Devletlerini aratmayacak nitelikte.
Mahabad Kürt Cumhuriyetinin kuruluşu ve kanlı bir şekilde dağıtılması, Sovyetlerin kürtleri ‘’Koz’’ olarak kullanma politikasının bir sonucudur.
Rusya şimdi de Şam ve Türk devletini bir araya getirerek Ortadoğu bağlamındaki ilişkilerini daha da güçlendirmek için Kürt kartını kullanıyor.
‘’Askerlerimizi geri çektik,’’ yada ‘’Şam devletinin ‘kuvvetli’ kınaması’’ bu kirli pazarlık ve politikanın bir sonucudur.
AB ve ABD’ye gelince: Kürt halkı, Kürtleri soykırıma uğratmak isteyen Arap, Pers ve Türk devletlerine karşı direndiği her dönemde, Avrupa Devletlerini, ikinci paylaşım savaşından sonra ise, NATO bağlamında, ABD’yi de hep karşısında bulmuştur.
Lozan’da yürütülen birinci paylaşım savaşının anlaşma koşulları Masasındaki ‘’Koz’’ Kürtler olmuştur.
Bugün de Türk Devleti NATO üyesi kalmak için, NATO Devletlerinden, kendisinin Kürt soykırım politikasına destek vermelerini koşul olarak ileri sürüyor. Türk devletinin bu dayatması kabul de görüyor.
Son günlerde gerçekleşen Alman Dış işler Bakanı S. Gabriel ve Türk Başbakanı M. Çavuşoğlu görüşmesi, MİT Başkanı Fidan ve Genel Kurmay Başkanı AKAR’ın Rusya ziyareti, Erdoğan’ın Fransa ziyareti bu kirli pazarlığın zirve çalışmaları olarak görmek gerekir.
Gelişmiş batılı Devletlerin geleneğindendir. Kendilerine aykırı gördükleri Devlet, Kurum ve Sistemlere karşı olacak her tür yapıyla partnerliği, siyasetlerinin bir gereği görürler.
Hitler faşizmine verilen destek böyle bir politik mantığın sonucu olmuştur. Hitlerin Komunizmi yıkacağı hesaplarından hareketle, Hitler’in Sovyet işgaline karşı sessiz kalınmış ve el altında desteklenmiştir.
Hitlere Karşı ortak cephe, ancak Hitler’in İngiltere ve ABD’ye saldırması sonucu oluşmuştur. Fakat bu politikanın insanlığa maliyeti 64 milyon ölüm, yıkılan bir Dünya ve Demokrasinin rafa kaldırıldığı(Sağ yada Sol fark etmez) bir dizi sistemin doğumu olmuştur.
Hitlerin Sovyetlere saldırısı uluslararası bir saldırıydı. Ha keza, tarihin kendisini tekrarlaması misali, Erdoğan’ın öncülüğünde ki Türk devletinin Efrin’e saldırısı da uluslar arası bir saldırıdır.
Bunu sadece Kürtlerin değil, bütün Dünya insanlığının böyle okuması gerekiyor. Kürtleri hedef tahtasına koyarak başlatılan bu faşist saldırının amacı geniş bir coğrafyaya hüküm etmek. Hedefi ise bütün ilerici insanlığı, Demokrasi ve demokrasi güçlerini esir almaktır.
Amaç, büyük İslam Dünyası ve ona hükmeden bir Halife. Bunun için bütün Dünya’daki Müslümanları bir Liderin egemenliği altına bir araya getirmek. Bir nevi ‘yeni’ bir peygamber, yada onun temsilcisi sıfatını taşıyan halifeyi bütün İslam alemine kabul ettirmek.
Erdoğan’ın Devlet olanaklarını kullanarak, İŞID üzerinden başlattığı terörist savaşta sonuç almayınca, yarım kalan terörist saldırıyı şimdi direkt Devlet eliyle tamamlamaya çalışıyor. Şimdilik Kürtler bu terörist savaşın görünen hedefi fakat şu an fazla göze çarpmayan hedef ise, bütün insanlık.
Bütün insanlığı esir almak için(bunu gerçekleştirmek zor olduğu kadar kolay olduğunu da unutmamak gerekir. Kolaylığı, kullanılan malzemenin İnsanların dini duyguları olması. Zorluğu ise karşısında devasa bir hiristiyanlık dünyası ve demokrasi güçlerinin var olması),Cihadın terörist saldırıları bütün Dünya’ya yaydırılıp, Dünya kan gölüne çevrilerek insanlara boyun eğdirilmeye çalışılacaktır. Bunun ön hazırlıkları da mevcuttur. İŞID teröristleri hali hazırda Dünyanın bütün Ülkelerinde örgütlü bir yapıya kavuşturulmuş durumdadırlar. Bir anlamda İslam ve Haçlı seferleri dönemini yeniden canlandırılacak. Bu mümkün mü, yada mantığı var mı?
Hitler’in, Alman ırkçılığı malzemesiyle Dünya’ya hakim olma planları ne kadar mantıklı ve olabilirlik şansına sahip idiyse, Erdoğan’ın bu projesinde de o kadar Mantık ve olabilirlik kıstasını aramak lazım.
Sorun ne Hitler Projesinin bütün Dünya hakimiyetine yetip yetmemesi, nede Erdoğan’ın projesinin bütün İslam’ı bir araya getirip getiremeyeceği sorunu değil! Sorun, iki projenin de İnsanlığa büyük acılar yaşatma potansiyeline sahip olması ve İnsanlığı, telafisi yüzyılları varacak, kayıplara mahkum etmesi.
Kısacası, Ortadoğu’da Türk devleti tarafında Kürtlerin şahsında başlatılan terörist saldırı bütün Dünya’yı tehdit ediyor, Nokta.
İnsanlık kendi Egemenlik Sistemlerinin manipülasyonundan kurtulup bu belaya karşı duracak mı? Pek iyimser değilim.
Peki Kürtler bu beladan nasıl kurtulur, yada nasıl en az bir hasarla bu belayı atlatabilir? Bütün mesele bu.
Öyle görünüyor ki, Kürtlerin bu terörist saldırıya karşı başarı ve başarısızlığı, başta Ortadoğu halkları olmak üzere, Dünya insanlığının ve Demokrasi güçlerinin var olan kazanımlarını koruyup korumayacaklarının, yeni hak alanlarına sahip olup olmayacaklarının da bir başarı ve başarısızlığı olacak.
Bu kadar zor bir hesaplaşmada Kürtlerin korunakları, güçleri nasıl, partnerleri kim? Kazanmak için Kürtlerin en önemli silahı ne?
Kürtlerin bu Şer üçgeninde en az hasarla çıkmalarının yegane silahı ulusal birliktir.
Kürtlerin ne kadar iyi siyaset yaptıkları(önemli ama tayin edici değil), mevcut egemen sistemlerle ne kadar iyi geçindikleri, kazanmak için belirleyici etken olma potansiyeli taşımıyor.
Kürtler, Milliyetler Cemiyetinde temsiliyeti olmayan tek Millet durumunda. Devletler Hukuku zırhları da yok! Tek silahları ulusal birlikleridir!
Devletlerde dostluk değil, çıkar hesapları var. Maalesef Kürtlerin bu hesap üzeri edinecekleri partnerleri de yok!
Kürtler ‘’Yumurtalarını kimin Sepetine koyarsa koysun’’ sonuç fazla değişmiyor. Çünkü Yumurtalarını koydukları sepetler pazarlık sepetleri. Şayet Kürtlerin kendilerinin de pazarlık sepeti olsaydı, yumurtalarını koydukları sepet sahiplerinin de kendi sepetlerinde yumurtaları olsaydı, o zaman pazarlık güçleri farklı olurdu. Ama sadece kendi yumurtalarını başkasına teslim etmek, yumurtaların korunması için yeterli bir güvence değil!
Bütün Kürt ulusu, Kürdistan ulusu bu terörist sömürgeci savaşa karşı tek vücut olarak ayağa kalkmalı. Bu terörist saldırıyı boşa çıkarmanın tek etkili silahın Ulusal birlik olduğu bir an dahi unutulmamalı.
Devlet ile kader birliği yapan lanetlik Kürtlerin dışındaki Kürtler ve Kürdistanlılar ulusal birlik için gereken adımı hemen atmalı!
Ulusal birliğini ilan etmiş Kürt ve Kürdistan ulusunun doğal partnerleri yanı sıra, çıkar hesaplı partnerleri de ortaya çıkar.
Rojava direnişi İŞID belasını yenilgiye uğrattı. Onun Devlet verziyonu Türk devletinin Rojava saldırısı ise, Ulusal birliği ve Kürt ulusal kurtuluşuna vesile olmalı. ‘’Her uğursuzlukta bir Uğur var’’ öz deyimi gerçekleştirilmeli. Bunun maddi ve manevi şartları her zamandan çok vardır.
Tarih belki Kürtlerin önüne ne bu kadar imha tehlikesi barındıran, nede bu kadar özgürlüğe ve ulusal kurtuluşa yakın olan bir imkan koymadı.
Devlet terörizminin uluslar arası kabul gördüğü günümüz Ortadoğu’sunda Türk, Pers, Arap ve bu Coğrafyada yaşayan bütün halkların Demokrasi, Özgürlük ve barış içinde bir arada yaşamalarının tek güvencesi, Kürt ulusal birliğine endekslenmiş bulunuyor.