Lütfen bekleyin..

Av. Aysel Öztürk

ANALİZ: Bitmeyen ırkçılık AfD ile tavan yaptı

17 Ekim 2017, 20:40

“Bu toplum büyük olumsuzlukları zaten 1930’lu yılların sonunda ‘Heil Hitler’ selamını vererek yaşamamış mıydı? Halk bu dönemi, kara tarih olarak ilan etmemiş miydi? Almanya’da zamanla, seçimin sonuçlarını göreceğiz ama şimdiden hepimize geçmiş olsun.”

Almanya’da seçim öncesi aşırı sağın yükseleceği ve bu durumun yaratacağı tehdit biliniyordu ancak bu kadar yüksek bir toplumsal desteği arkasına alması beklenmiyordu. 

Berlin Duvarı’nın 1989’da yıkılması ile hedeflenen yeniden birleşme siyaseti, çeyrek yüzyıldan sonra sarsılma sinyalini verdi. 

Sağcı popülist parti Almanya için Alternatif (AfD), Doğu Almanya’nın birçok şehrinde iktidar partisi Hıristiyan Birlik Partisi’nin (CDU) ardından ikinci güçlü parti olmakla kalmamış, aynı zamanda Almanya’nın doğusunda kendisini halk partisi olarak niteleyen Almanya Sol Parti’yi (Die Linke) üçüncü sıraya düşürdü. Bu Sol Parti açısından ciddi bir mağlubiyettir. 

Almanya’nın doğusunda CDU, birinci parti olmasına rağmen Angela Merkel’in kalesi olarak bilinen bir kalenin de yıkılabileceğini oy kaybı çok iyi bir şekilde gösterdi. 

Aslında 24 Eylül’deki seçimde en büyük mağlubiyeti Avrupa Parlamentosu’nun eski Başkanı ve Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) Lideri Martin Schulz aldı. 

SPD, 2013 seçimlerinde doğuda yüzde 18 oy alarak seçim fiyaskosuna imza atmışken, 24 Eylül Pazar günkü seçimde yüzde 15 oranında oy aldı. Oysa ki, SPD Martin Schulz ile seçim yarışına iddialı girmişti. Bu seçimde SPD’nin Schulz ile zirveye yerleşme hayalleri de sona ermiş oldu. 

 

Batı’da AfD üçüncü sırada

Almanya’nın batısında AfD, Hür Demokrat Partisi’ni (FDP) küçük bir farkla geçip üçüncü sırada yerini aldı. Neredeyse yüzde 34 alan CDU, batıda daha iyi sonuç alırken genel anlamda ise eski seçimle kıyaslandığında yüzde 8’in üzerinde bir kayıpla seçimden çıkabildi.

SPD’de batı eyaletlerinde neredeyse yüzde 5’li bir oy kaybı yaşadı. Diğer partilerde ise bir oy artışı var. Batıda AfD’de yüzde 6.6 ve FDP’de ise yüzde 5.8’lik bir artış var.  

Federal Almanya genel seçim sonuçları, partilere göre dağılan sandalye sayısı ise şöyle:

*  CDU: Yüzde 32,9 ile 246 sandalye kazandı. (CDU/CSU Birlik Partileri’nin geçen 2013 seçimlerine göre yüzde 8.6’lık bir kaybı var.)

* SPD: Yüzde 20.5’lik oy oranı ile 153 sandalye elde etti. (SPD, geçen 2013 seçimlerine göre yüzde 5.2 oranında oy kaybetti.)

*  AfD: Yüzde 12.6’lık oy oranıyla Federal Parlamento’da 94 sandalye kazandı. (2013 seçimlerinde yüzde 5’lik ülke barajını küsuratla kaybeden AfD, oy oranında yüzde 7.9’luk artış sağladı. 

*  FDP: Yüzde 10.7 ile 80 sandalye kazandı. (FDP, bu seçimlerde geçen seçime göre oy oranını yüzde 5.6 oranında arttırdı. FDP, 2013 seçimlerinde Federal Parlamento’ya girememişti.)

* Sol Parti (Die Linke): Pazar günkü seçimlerde geçen seçimlere göre yüzde 0.6’lık artış sağladı ve yüzde 9.2’lik oy oranıyla 69 sandalye elde etti. 

*  Yeşiller Partisi (Die Grünen): Bu seçimlerde 67 sandalye kazanan Yeşiller’in oy oranı ise yüzde 8.9. Geçen seçimlere göre oy artışı ise yüzde 0.5’dir.

 

Koalisyon seçenekleri

Seçimin bu sonuçlarına bakıldığında yalnızca iki koalisyon seçeneği görülüyor. Birinci ihtimal, CDU ile SPD’nin birlikte büyük koalisiyonu kurmasıdır. Ancak, SPD Genel Başkanı Martin Schulz şimdiden CDU ile koalisiyon kurmayacağını açıkça beyan etti. Böylece geriye ikinci ve tek ihtimal kalıyor. Bu da ‘Jamaika Koalisyonu’dur. Bu koalisyon seçeneğinin ortakları ise CDU/CSU, FDP ve Yeşiller Partisi. 

Bakalım koalisyon tartışmaları ne sonuç verecek? SPD ilerleyen günlerde gerçekten belirttiği gibi ana muhalefet olup, CDU/CSU ile hükümet kurmayacağı sözünü tutacak mı? Yoksa seçmenlerine verdiği sözü unutacak mı? 

Schulz için ise daha önemli bir durum var: Bu seçim fiyaskosu ile Genel Başkanlığı’nı sürdürecek mi?

AfD neden yükseldi?

Yapılan analizlere bakıldığında AfD’nin seçmenleri CDU, SPD ve Sol Parti’nin tabanındaki seçmenlerdir. 

Peki neydi bu seçmenlerin talepleri? Bunu öğrenmek için AfD’nin üzerinde durduğu temel konulara bakmak yeterli. Hatırlarsanız, AfD göçmen siyasetiyle halkın dikkatini üstüne çekmişti. Suriye’den gelen göçmenlerle ilgili tek çözüm önerisi, sınırları kapatmaktı. AfD’nin ikinci siyasi önceliğini ise aile politikaları oluşturuyordu. 

Nüfusun yaşlanma, dolayısıyla da küçülme tehlikesini (!) önlemek için daha çok çocuk yapma için devletin sorumluluk almasıydı. Bu gericilik yetmiyormuş gibi Kürtaj yasağı ve eşcinsel evlilikler kaldırma taraftarıydı. Ortaya çıkan seçim sonuçları da gösteriyor ki, toplumun neredeyse yüzde 13’ü bu politikaları destekliyor. 

Genel olarak İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkım bile batıda oluşmuş sağcı eğilimi bitirememişti. AfD’den önce de Nazi yapılanmaları güçleniyordu. Ama göçmenlerin gelişi ile bu fikir çoğunluk oluşturup AfD’de birleşti. Aşırı sağcı bir sıçrama ortaya çıktı. 

Bu sağcı sıçrama Almanya dışında da kısa bir süre önce ABD’de ortaya çıkmıştı. Donald Trump, ABD Başkanı seçilmişti. Seçmen Trump’ın ne kadar radikal ve belirsiz bir siyaset izlediğini bile bile O’nu iktidara taşımıştı.  

Tam da bu noktada, Avrupa Birliği’nin dağılmasını hedefleyen Avrupa’daki sağcı kesimlere meydan vermemek için daha hümanist bir çizgi ile Avrupa Birliği’nin güçlendirmek gerekmez miydi?

Hümanist çizgiden ne anlaşıldığı ise ayrı bir tartışma konusu tabii ki... Suriye’de savaşı sonuna kadar tırmandırmak ve silah satışını yaptıktan sonra vicdanı rahatlatıp, ucuz işçi-ucuz emek ile sermaye sistemini güçlendirmek değildir tabii ki.

Bu siyaset, Merkel’in hümanist siyaseti olarak lanse edildi ama beklenmedik sermaye artışı, Almanya ekonomisini oldukça güçlendirse de istismar ettikleri Suriyelileri, Almanya halkıyla yakınlaştırıp sosyal projeler ile entegre edememesi de Merkel siyasetine kaybettirdi.

‘Göçmen krizi’ adı altında halkta yaratılan korku, daha doğrusu paranoyanın önüne geçilemedi. Tarihten bu yana korku ve paniğin, halkı hep aşırı sağcıların kucağına ittiği görülmüştür. Aşırı sağcıların da bu gerçekliği iyi ezberliği, çalışmalarını buna göre yürüttüğünü seçim sonuçları ortaya koydu. 

SPD, Sol Partisi ve Yeşiller’in de dersini çalışmadığını, mağlup olduğunu söylemek çok ağır bir eleştiri olmaz sanırım. Netice ortada çünkü.

İyi de bu toplum büyük olumsuzlukları zaten 1930’lu yılların sonunda ‘Heil Hitler’ selamını vererek yaşamamış mıydı? Halk bu tarihi kara tarih olarak ilan etmemiş miydi? “Gerçekten 1930’lara mı dönüyoruz” diye peşi sıra gelen soruların artık bitmiş olması gerekmez miydi?

Almanya’da zamanla, seçimin sonuçlarını göreceğiz ama şimdiden hepimize geçmiş olsun.

Bu haber 782 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.