“Bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadının hayat şartlarına bakın.”
John Stuart Mill
Türkiye'de kadın özgürlük mücadelesi vermek iğneyle kuyu kazmaya benziyor. Çünkü burada kadınlar yeni haklar kazanmaktan ziyade, kazanılmış haklarını korumak için savaşmak zorunda kalıyor.
Son onbeş yılda AKP’nin kadın üzerinden yürüttüğü siyasetin faturası yine kadınlara ödetiliyor. Oysaki, AKP kendi bünyesinde faaliyet yürüten kadınların durmaksızın çalışması yüzünden iktidara gelen bir parti. Tam da bu nedenle AKP’nin Türk tipi kadın haklarına en çok AKP’li kadınların tepki vermesi gerekirken, onlar tam tersine iktidarın kadınları ilgilendiren ve onları hiçe sayan her kararını olanca gücüyle destekliyor. Çünkü AKP’li kadınlar kadın özgürlük mücadelesi yürütmüyor, aksine kendilerini bu sistemin gönüllü köleleri olarak örgütlüyor. Diyanetin kadınlarla ilgili anlamsız ve hiçbir mantığa sığmayan abuk subuk açıklamalarına itiraz (aslında isyan) etmeyi de bu nedenle aklının ucundan bile geçirmiyorlar.
2000’li yılların başında olsak da, Türkiye'de yaşayan kadınlar iktidar tarafından ciddi bir biçimde çağın gerisinde bırakılmak isteniyor. Bunu bilinçli bir şekilde, en ince ayrıntısına kadar planlayarak yapıyorlar hem de.
Son olarak Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Tasarısı kapsamında müftülere nikâh kıyma yetkisi veren yasa tasarısı yine gündemde. Kadın örgütlerinin yoğun tepkisi nedeniyle Meclis İçişleri Komisyonu'nda görüşüldükten sonra tekrar gözden geçirilmesi için alt komisyona sevk edilen yasa tasarısı alt komisyonda 4 kabul 3 red oyuyla kabul edilerek yeniden Meclis İçişleri Komisyonu'na gönderildi ve beklendiği gibi kadın örgütlerinin sert tepkisiyle karşılandı. Sözkonusu yasa tasarısı, erken yaşta zorla evlendirmenin yasallaşmasına zemin sunuyor ve resmi nikâh şartı aranmadan imam nikâhı kıyılmasını meşrulaştırıyor. Sağlık personelinin takibi dışında doğan çocukların doğum bildiriminin nüfus müdürlüklerine sözlü beyanla yapılabilecek olması da çocukların küçük yaşta, denetimsiz bir şekilde evlendirilmesinin önünü açıyor ve böylece islam devleti olma yolunda dev bir adım daha atılmış oluyor.
Bu projenin mimarının AKP Genel Başkanı Erdoğan olduğunu sağır sultan bile biliyor. Kendisi daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken “Diyanet ve merkezi yönetim biraraya gelerek, nikâh kıyma işlemini müftülere verebilir” demişti. Sözkonusu tasarıyla hem Diyanet'e kaynak bulunuyor hem de aslında bir zorunluluk olmayan ve resmi olarak da bir geçerliliği olmayan dini nikâh resmiyete kavuşturuluyor.
Aileden çok kendi siyasi pozisyonunu koruma derdinde olan Türk Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, bu düzenlemenin çiftleri 'resmi nikâha yönlendireceğini' ve 'kadın mağduriyetlerini önleyeceğini' öne sürerek; “müftülere nikâh yetkisiyle kadın hakları güvencede” diyebiliyor.
Tasarı Meclis Genel Kurulu'nda kabul edilirse isteyen nikâhını müftülüklerde, isteyen de belediyelerde kıyabilecek. Müftülerin yoğunluk durumunda bu görevini imamlara devretmesi de söz konusu. Mevcut müftü ve imamların tamamının erkek olduğunu zaten bilmeyen yok.
Türkiye'de yaşayan azınlıkların dini temsilcilerine ise evlendirme yetkisi verilmiyor. Bu uygulama giderek birbirinden uzaklaşan toplumu 'müftü huzurunda evlenenler ve evlenmeyenler' olarak tekrar ikiye ayıracak ve zaten var olan dinsel kutuplaşma daha da tehlikeli bir hal alacak.
Ülke nüfusunun yarısı hapiste, dışarıdakilerin etrafı dört duvarla çevrilmiş, ekonomi büyük bir bunalım içinde can çekişiyor, piyasalar alt üst olmuş, işsizlik son noktaya varmış ve Türkiye dış politikaları tamamen tükenip iflas etmişken, sanki her şey yolundaymış gibi suni gündem yaratan kadın düşmanı Türk devleti, bu tasarıyı da yaşadığı büyük yenilgileri gizlemek amacıyla meclisten geçirmeye çalışıyor, ki kadınlar buna izin vermez.