Bir toplumun etnik, sosoyo-kültürel, dinsel, coğrafik ve bir bütün olarak folklorunun mahiyetini tanımak ve bu değerler üzerinde bilimsel yeni araştırmalar yapabilmek için saha çalışmaları, sözlü tarih araştırmaları yapılması gerekmektedir. Çünkü söz konusu toplum, bu değerler içinde kendisini gizlemektedir. Ortak hafızanın delhizlerinde kendisine yer edinmiş sözlü tradisyon kopuntularını derleyip, tarih yazımına kazandırmak önemli bir görevdir. Bu görev ise akademisyenlerin, araştırmacı-yazarların, sanatçıların, folklor (halk) bilimcilerinin görevidir.
Genel anlamda Kürt Alevilerinin (Rêya/ Raa Heqi İtikatı Ocakları) ve özelde Dersim merkezli Kürt inanç nüvelerinin kökleri hakkında, aslında yeterince etüd ve analizler yapılmamıştır. Daha doğrusu bu alandaki tarih araştırmaları ve yeni tarih yazımı, istenilen düzeyde metodolojik bir sisteme oturttulmamıştır. Elbette bu belirlememiz sonucunda, "hiç bir şey yapılmıyor!" anlamı da çıkarılmamalıdır. Şu ana kadar göz ardı edilen yazılı-sözlü tarih araştırmaları yetersiz de olsa, bu alanda yeni yeni titiz çalışmalar başlatılmıştır. Bilindiği gibi tarih bilimi, iki ana kaynakta beslenmektedir. Bunlar; "Yazılı kaynaklar, belgeler!" ve bir diğeri ise "Sözlü-alan derlemeleridir!"
Sözlü tarih, bir toplumun geçmişe ilişkin kollektif belleğidir. Sözlü tarih, aynı zamanda geleceğin de bir bütün olarak ortak kültürel hafızasıdır. Yaratılacak bu ortak hafızanın kaydı, hergeçen gün sayıları gittikçe azalan yaşlı aktarıcıların belleğinde saklıdır. Genelde bir bütün olarak Kürtler-Aleviler, özelde ise Dersim Rêya Heqi itikatı süreği, sözlü tarih açısında eşi bulunmaz antik değerlere sahiptir. Şu ana kadar, ortak hafızanın çözümüne ilişkin çalışmalar maalesef istenilen düzeyde yürütülmemiştir. Bu alanda bakir kalan bir diğer özerk bölge, Qoçgîrî’dir (Koçgiri). Tarihte; "Kuzey-Batı Dersim bölgesi" olarak da anılan ve "göçedenlerin, zorlunlu iskan edilen" Kürt aşiretlerin anayurdudur. Osmanlının son yıllarından itibaren, Cumhurriyetle birlikte bilhassa 1917-1921 yılları arasında Qoçgîrî’de gelişen isyan ve isyanın, kanla bastırması sonrasında ortaya çıkan vahim sonuçların, genç kuşaklar tarafından yeterince bilince çıkarılmadığı anlaşılmaktadır. Qoçgîrî isyanına ilişkin anılar temelinde, dönemin Sivas valisi Ebubekir Hazım Bey (Tepeyran) ve bizatihi olayların içinde yer alan Nuri Dersimi’nin yazılmış anıları oldukça önemlidir. Bunlar dışında; konuya ilgi duyan ve burada adlarını sayamadığımız bir çok araştırmacı yazarların değişik çalışmaları da vardır. Dolayısıyla Qoçgîrî tarihi hakkında ortaya çıkarılmış birçok görsel ve yazılı materyal bulunmaktadır. Bütün bunlar yeterlimidir? Elbette değildir! Daha çok Qoçgîrîli tarih araştrımacılarının, alanda yapacakları sözlü tarih araştırmalarına ihtiyaç vardır.
Meselâ, Dilek Kızıldağ Soileau; Qoçgîrî hakkında uzun bir süreden beri alan araştırması yapmış ve Qoçgîrî isyanı üzerine doktora tezi hazırlamış bir akademisyen! Bu alandaki literatüre büyük katkıları olan Soileau; Müşir İbrahim Paşa'nın oğlu olan Sakallı Nurettin Paşa'nın; Abdullah Alpdoğan’ın kayınpederi olduğuna ilişkin bilgiye ilk ulaşandır. Özellikle bu aileye mensup bireylerle şahsen konuşup, bu önemli biligiyi tarih yazımına kazandırması büyük bir değerdir. Dolayısıyla masa başında oturarak, tarih yazımında başarıya ulaşılamayacağı artık anlaşılmaktadır.
Son olarak hatırlatalım; sözlü tarih yazımında özellikle üniversiteler, yönetim erkinin tükenen Türk Tarih Tezlerini yeniden aktüalize edebilmek için kolları sıvamışlardır. Bunun son örneğini, Tunceli Üniversitesi bağlamında yürütülen tartışmalarda görmekteyiz! Bazı Alevi dernek ve vakıf yöneticileri ise bu işe, maalesef üniversitelerin danışmanlığında bir hobi ve kişisel kariyer yükseltme basamağı olarak bakmaktadırlar! Bu yaklaşım tarzı, ahlaki olmadığı için doğru değildir!