Referanduma dört gün kala, “evet” çıkarsa ne olur, “hayır” çıkarsa ne olur sorusunu yanıtlamak anlamlı olabilir.
Önce “evet” şıkkına bakalım:
“Evet” çıkması, bugün var olan Erdoğancı fiili faşizmin “anayasal faşizm” haline gelmesi demektir. Dünya tarihi “anayasal monarşilere” de, “anayasal faşizmlere” de tanıklık etmiştir.
Abdülhamit “meşrutiyet” diye adlandırılan “anayasal monarşı” rejiminin ilanıyla birlikte iktidara geldi. Anayasal monarşi, “mutlak monarşiye” göre, “ileri” bir adımdı. Çünkü Padişahın “yetkilerini anayasayla sınırlandırıyordu.”
“Anayasal faşizme” gelince, burada “anayasa dışı faşizme” göre ne ileri ve ne de geri bir adım söz konus değildir. Hitler faşizmi de bir tür “anayasal faşizmdi”. Onun hükmettiği tarihsel dönem boyunca, Almanya tarihinin en ilerici anayasası diye tanımlanan “Weimar” anayasası “resmen” yürürlükte kalmıştı. Ancak Hitler’e verilen ve bizdeki “Kanun Hükmünde Kararname” yetkisine benzer yetkiler yüzünden bu anayasa fiilen yürürlükten kalkmıştı.
“Evet” çıkarsa, Türkiye tıpkı Hitler Almanyası gibi “anayasal faşist” bir rejime mahkum edilecek. Hatırlayacak olursak, Erdoğan tastamam Hitler Almanyasını örnek göstererek “tek adam” rejimini savunmuştu.
Ancak, “evet” çıkması durumunda mevcut rejimde “anayasal kılıf” dışında bir değişiklik olmayacaksa da, bu rejim karşısında yer alan güçlerin tutumlarında çok ciddi değişiklikler olacak. İçerideki demokrat, liberal, Alevi, özgürlükçü Müslüman ve sol güçler açısından, demokrasi mücadelesinin en son “barışçı” yolu kapanmış olacak. Bu yol Kürt sorununun çözümünde, zaten Dolmabahçe Mutabakatının tasfiye edilmesiyle birlikte kapanmıştı. Buna karşılık, özellikle CHP çevrelerinde ve liberal çevrelerde demokrasiye barışçı geçiş umutları hala canlıydı. Meydana gelecek en büyük değişiklik işte budur: Hem Kürt sonununda çözüm, hem Ortadoğu’da barış, hem de Türkiye’de demokrasi için her türlü “barışçı, yasal ve parlamenter” yollar ya tümüyle yok olacak ya da yok olmasa bile işe yaramaz hale gelecek.
Geçtiğimiz günlerde KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, AKP ve Saray iktidarının savaşı bütün alanlara yaydığını, bu durumda kendilerinin de savaşı AKP’nin yaydığı alanlarda “kabul edeceğini”, saldırılara aynıyla karşılık verileceğini açıkladı.
Kürdistan açısından “evet çıkarsa ne olur, hayır çıkarsa ne olur” sorununun anlamı yoktur. Kürdistan’da “hayır” mutlak bir gerçekliktir. Bu açıdan bakıldığı zaman, eğer “Kürdistan’da çıkan hayıra karşı, Batıda “evet” çıkması, olağanüstü bir sonuç doğurur. Ve bu sonuç “genel seçimlerde” Kürdistan’da HDP’nin, Batıda AKP’nin kazanmasına benzemez. Referandum’da söz konusu olan Anayasadır ve Türk çoğunluğunun kabul ettiği bir anayasayı Kürdistan’ın reddetmiş olması, “ortak vatanda” birlik imkanını havaya uçurur. Kürdistan’a “anayasal faşizmi” zorla dayatmak mümkün olmayacaktır.
“Hayır” çıkması durumunda ise AKP açısından “sonun başlangıcı” gündeme gelecek. Referandumda yenik düşmenin getirdiği panikle, AKP zirvesinde ve bürokrasi içinde var olan, ancak örtülen bütün çelişkiler açığa çıkacak. Daha da önemli olan, mevcut Erdoğan faşizmi “anayasal zırhtan” yoksun kalacağı için, onun “faşist dikta” yolunda yürümesi, yürürlükteki anayasayı çiğnemeye devam etmesi, ona karşı yalnız Türkiye’deki demokrasi güçlerinin “direnme hakkını” doğurmakla kalmaz, aynı zamanda uluslararası alanda şimdiki tecrit durumunun yepyeni yaptırımlarla derinleşmesine ve bunun sonucunda da rejimin çöküşüne yol açar.
Hem Batının, hem de Kürdistan’ın “Ortak çoğunluğu” sağlamaları, yani “hayırda birleşmeleri”, PKK Önderinin tüm halklara önerdiği “demokratik cumhuriyet ve demokratik ulus” programının hayata geçmesi şartlarını olgunlaştırır.
Özetle “Evet” çıkması, sonunda Türkiye’nin yıkıma sürüklenmesine, bölünmesine ve kanlı çatışmalarla ağır bedeller ödemesine bizi sürükler. Hayır ise Erdoğan diktasını daha az sancılı bir süreç içinde tasfiye ederek, Türkiye’de demokrasi, çözüm ve barış yolunu açar.