Lütfen bekleyin.. Lütfen bekleyin..
Türkiye, kendi konumunu „jeostratejik“ olarak tanımlamış, kendisini uluslararası alandaki güç dengelerine göre de böyle pazarlamıştı. Bu politikasını da 1. Dünya Savaşı döneminde, 2. Dünya savaşı sonrası oluşan Soğuk savaş döneminde ve 2000’li yıllarda Ortadoğu’daki statükoların çözülme süreçlerinde de sürdürdü. Ancak Türkiye, artık „jeostratejik“ bir önemde değil. Hatta Türkiye, hem bölge devletleri ve halkları hem de AB ve ABD, Rusya için „tehlikeli-terörist“ bir konum arz etmektedir.
Yıllardır, içine girdiği uluslararası birlikler, askeri paktlar, ekonomik ortaklıkları Kürt karşıtı politikaların merkezine alan Türkiye devleti şimdi, bu yanlış politikasının diyetini ödemektedir. Çünkü Kürtler, Irak, Türkiye, Suriye ve İran’da stratejik bir önem kazanmış; uluslararası alanda da temel aktörlerden biri haline gelmiş durumdadırlar. Kürdistan’ın coğrafik-demografik özellikleri, askeri gücünün giderek belirgin bir şekilde ortaya çıkması, ideolojik ve politik olarak seküler-özgürlükçü bir paradigmaya dayanması 21. yüzyılın dünyasında Kürtleri çekim merkezi haline getirmektedir. Kürtlerin PKK öncülüğündeki özgürlük mücadelesi de artık Türkiye’nin tanımlaması ile adlandırılmıyor. PKK’nin Kürtlerin özgürlüğü için mücadele eden bir örgüt olduğu gerçeğini, PKK’nin kurucusu Abdullah Öcalan’ın da liderlik özelliklerinin kapsayıcılığı hakkında küresel ve bölgesel güçlerin önemli kanaatları oluşmuş bir durumda.
Tabi bu durum öylesine kendiliğinden oluşmadı. PKK’nin DAİŞ çetelerine karşı savaşı, halkların farklılıklarına dayalı eşitlik ve özgürlük ilkesi üzerinden birlikte yaşamalarını sağlayan politikaları dünyada önemli ölçüde karşılık bulmuş durumda. Ama buna karşın Türk devletinin DAİŞ ve diğer çetelerle içine girdiği ilişki biçimi, Kürtlere ve diğer halklara karşı tarihsel soykırım politikalarını güncelleştirerek uygulamaya çalışması, Tayyip Erdoğan ve ekibinin de bu politikaya hevesli bir şekilde önderlik etmesi gerçeği Türkiye’nin şu an içine girdiği durumun nedenidir. Yani Türk devletinin Kürt düşmanlığı politikası Türkiye’yi „tehlikeli terörist bir devlet“ haline getirmiştir.
Almanya’nın devlet televizyonunda „Asıl terörist kim?“ başlıklı yorumunda Tayyip Erdoğan’ın terörist, Öcalan’ın ise barışçı özgürlükçü olarak tanımlanması öyle sıradan bir politika değişikliği değildir. Yine ABD ve İngiltere’nin Türkiye’den gelen uçuşlarda teknik araç kısıtlaması koyması, Avrupa’nın diğer ülkelerinin de benzer yaklaşımlarda bulunması gerçeğine dikkatle bakmak gerekir. AB ve ABD için „onlar zaten bize karşı“ diyenler Rusya ile içine girilen ilişkilere de baksınlar. Moskova’da yayın yapan Nezavisimaya Gazeta Türkiye’yle ilgili yaptığı analizinde Türkiye’nin güvenilmez bir ortak olduğunu gösterdiğini yazdı. Gazeteye göre Erdoğan’ın Ruslardan temel beklentisi, Suriyeli Kürtlere verilen desteğin geri çekilmesi. Nezavisimaya Gazeta, Erdoğan’ın Rusya üzerindeki baskılarına örnek olarak Kırım’la feribot iletişiminin durdurulmasını, Sivastopol, Kerç, Yalta, Feodosya ve Yevpatoriya çıkışlı Rus gemilerinin Türk limanlara girişine yasak getirilmesini, Astana görüşmelerini işlevsizleştirilmesini ve Rus buğdayına gümrük konmasını sayıyor. Gazete yorumunda „Türkiye beklendiği üzere, güvenilmez bir ortak olduğunu gösterdi“ iddiasına yer veriliyor.
„Bunlar hepsi Hıristiyan, o yüzden Türkiye’ye karşı“ diyenler, İran’ın Suriye’nin ve Irak’ın Türk devletinin politikalarına ilişkin açıklamalarına dönüp baksınlar. Bu ülkeler de Türkiye’nin bölgeye istikrarsızlık yaydığını söyleyip duruyorlar. Peki Türkiye’den memnun olan kim var diye soranlar, „KDP ve HAMAS“ yanıtını alıyorlar. Bu iki gücün de durumu zaten ortada.
Yani durum artık şöyledir. Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türk devleti, bir terör ve şiddet devletidir. Türk devleti yapısal krizin çöküşü aşamasına gelmiş durumdadır. Türk devletinin öyle jeostratejik bir önemi kalmamış, Türk devleti kendisini terör ile pazarlayıp güç yapmak istemektedir. Ve Türk devletinin yıkılması için şartlar giderek olgunlaşmaktadır. Türk devletinin olası sınır ötesi operasyonları, içerdeki baskı politikalarını boyutlandırması Türk devletini daha kolay yıkılacak bir noktaya getirecektir. Çünkü artık Türkiye’de yaşayan halklar kendilerini Tayyip Erdoğan’ın faşist bir imajla birlikte yaşamak istememektedirler.
