Yaşanan süreci bir bütün olarak ele aldığımızda, aslında sil-baştan, eskiye dönüldügü anlaşılıyor. Bu mey...anda Kürtlere karşı birleşerek, bir şer itifakının olduşturulduğu görülüyor. Tek fark; eskiden bu şer itifakına Laikler önderlik ederlerken, şimdilerde ise İslâmcılar bu işi yürütüyorlar. Kişisel çıkarların yavuz hırsızı AKP’in peşine takılan ulusalcılar, Kemalist laikler, mafya bozuntuları, özel Esedullah İşid devşirmeleri, sözde baro başkanları ve daha nice ırkcı-mezhepçi bileşenler; Kürtleri bitirmek için kolları sıvamışlar. Bütün bunlarla birlikte sevindirici olan; bu şer itifakı karşısında hak ve hakikatten yana aydın akademisyenler, onların çağırılarına ses veren Aleviler, üniversite ögrencileri, devrimci-demokrat kesimlerin varlığıdır. Bu kesimler, bir 38 soykırımıyla karşıkarşıya kalan Kürtlerin yanında olduklarını beyan ediyorlar. Başta Aleviler olmak üzere toplumun değişik katmanlarından duyarlı insanlar, Kürtlerin sokağa çıkma ve gündelik hayatlarını sürdürmemeleri için uygulanan OHAL uygulamalarına karşı bedenlerini açlığa yatırmışlar. Kürtleri baskı altında tutmak ve gerekirse yok etmek için savaşan bir devletin düzenli ordularının, aslında son otuz yıldan beri Kürtlere karşı nasıl da çaresiz kaldığını bütün dünya biliyor ve görüyor! Ama susuyor! Dolayısıyla derin devletin gizli aklı, inanclı mazlum Kürtlere karşı, İslâmi referansları daha iyi kullansın diye 12 Eylül’ün bir ürünü olan AKP kadrolarını göreve getirdi. “Müslüman kardeşligi“ söylemiyle Kürtleri uyutup, uykudayken vurmaya çalışan AKP hükümetinin bu planının tutması halinde; yalnız Kürtler değil, başta Aleviler olmak üzere, sözkonusu bu şer itifakı dışında kalmış toplumsal katmanları da büyük tehlikeler beklemekte! Sonrasında ise şer itifakı içinde yer alanların Şeriât’la olan ahiret sınavı, tıpkı Erbakan ve Fetullah hocaları örneginde olduğu gibi elbette gündeme gelecek! Bu onların düşünmesi gereken şey! Fakat dini bütün Müslüman Kürtlerin, AKP’nin “Müslüman kardeşligi“ ninnileriyle uyumamaları ve diri kalmaları gerekmektedir. Zira tarihsel süreçleri içinde Kürtler, hep uykudayken vurulmuş ve düşmanlarına yenik düşmüşlerdir. İşte tarihten kıssadan bir hisse!
Kaynaklarda soyunun Kürt olduğu da tartışılan Sasani İmparatorluğunun (224–670) krallarından Sasan’ın oğlu olan Babak’ın oğlu I. Ardeşīr-i Pāpagān (Babekan, öl. 241), İran’ı tek parça haline getirmek için sürekli Kürtlere saldırmıştı. O dönemde Kürtlerin tanınmış kralı ise Madig’ti. Sürüp giden bu savaşlar, Firdevsi’nin (940-1020), 1010 yılında yazdığı Şahnamesine de yansır;
“Ölümsüz bir ordu aldı götürdü. Çekti kılıcını Kürtlere karşı“ diye başlayan bu ilk savaşta Erdeşir, Kürtlere karşı yeniliyor ve kaçıyor. Şair gelişen olayları şöyle tarihe not düşüyor:
Biraz zora gelince Erdeşir;
Anladıki ölümsüz olan Kürtler, o değil!
İşi zorlaştı savaş meydanında
Ülkedeki bütün Kürtler bir oldu
Ama Pers ordusu da otuz kat fazla
Gün, gece oluncaya kadar savaştılar
Sonra Pers ordusu geri kaçtı
Ölü ve yaralılardan savaş meydanı
Yürümek için bile dar geldi artık
Koskoca Pers ordusu vardı orada
Ama yenildiler Kürtler ordusuna
Son savaşta Erdeşir, Kürtleri savaş meydanında uyurken yakalar ve onları uykudayken kılıçtan geçirir. Bu vahim olay şairin anlatımına şu dizelerle yansır:
Gece yarılanınca Erdeşir yavaşça
Yaklaştı ansızın Kürt çadırlarına
Bütün bir vadi uykudaydı
Bütün bir ordu gafil yakalandı
Gelince ordunun kalbine Erdeşir
Sapladı kılıcını onun böğrüne
O denli kan aktı ki vadide
Çimenler kan kırmızı oldu dört bir yandan
Kesik başl, kol oldu her bir taraf
Yerler kayganlaştı akan kandan
Öyle bir tutuldu ki Kürtler Perslere
Gafil uyumanın bedelini böyle ödediler.
Bütün evlerini ateşe verdi
Bütün ordu, ganimetlerden zengin oldu
Giderse eğer savaş meydanına
Öyle ki yaşlı adamlar bile ceplerini doldurdu
Bahtından ve Şahın hükmünden
Kimse göz koymazdı onun parasına
Erkeklikle övünemedi Şah o savaşta
Ordu şehre girdi ama başlar önde!