Lütfen bekleyin..

Ergin Doğru

Dersim acı şehrin yalnızlığı

20 Ocak 2017, 17:50

Munzur suskun tanıklığıdır kentin. Coşkusu ise kentin suskunluğu karşısında ölümü ilan eden fermandır. Kelepçelerle uslanmayan şehrin yazgısı, coşkusu kelepçelerinken isyan eden Munzur’la kader birliğidir.
 

Dört dağın arasında acıları ile yaşanan bir efsanedir Dersim. Acıları ağıt olmuş, dile düşmüş, her söylenişte yeniden tutan bir sancı olur. Rüzgarların dağlara taşıdığı acının rengi gökyüzünün rengi olmuş. Kan akan derelerinden yankılanan çığlıkları ile kızıla bürünen gökyüzü Dersim’dir artık. Kızıla bürünmüş yaşamın ruhu sinmiş dar sokaklarına, ağaçların kızıllığı, utancından kuşların suskunluğu Dersim ağırlığındaymış. 

Zamanın dilsizliği, sokakların lal hali olmuştur. Dağların arasında, yalnızlığını yaşayan şehrin sinesinde yankılanan acının ve direnişin sesi idi. Duvarlara kazılmış umudun yazıları üstüne çekilen kirlenmişliklerle örtünmüştü geceleri aydınlatan umudun yankısına tanıklık eden duvarlar. Şimdi yalnızlığa kelepçelenmiş yazgısını bekler gibi konuşamayan duvarlar yazgısına isyan etmese de üzerini giydirecek hezeyanları beklemeye devam eder. 

Munzur suskun tanıktır

Acının rengi ile kızıllaşan toprağın koynunda kıblesiz, kitabesiz, kefensiz yatanlar tanığıdır acının. Seherin serinliğinde toprakla bir olmuş canlar izliyorlar hayallerin kentini. Hüzünlü bakışları ile resmettikleri gerçek, kendilerinin düşleri olmasa da umutları var, kızıl kentin çocuklarından. 

Munzur suskun tanıklığıdır kentin. Coşkusu ise kentin suskunluğu karşısında ölümü ilan eden fermandır. Kelepçelerle uslanmayan şehrin yazgısı, coşkusu kelepçelerinken isyan eden Munzur’la kader birliğidir. Yağan yağmurda ıslanan kent semahlarında arınmış beklerken, güneşi turnalar misali umudun ulaklığına devam ediyor. Zemheride için için yanarken baharın müjdecisi yeşile hasret acılarıyla baş başa kendi yalnızlığını yaşarken, Dersim gözleri serüvencilere kilitlenmiş umut ekliyor maviliklere. 

Dalından kopan yapraklar savrulurken rüzgardan, diyar diyar acıyı işliyor damarlarına. Gece çöktüğünde kendi hüznünde döktüğü yaşlar Munzur olup akarken, kendini aramaya devam ediyor. 

Sırlar kulaktan kulağa

Bir şehir düşünün ki; katmerleşmiş acılarından yüzüne düşen çizgiler ile yaşlansa da koynuna girdiği dağlardan vazgeçmeden var oluyor. Dağların koynunda büyüttüğü acılar çocuklarına ninni oluyor. Yetim sokakların, suskun duvarların dili olan ağıtlarla yıkanan ağaçlarından yeşeren umut, çiçek açtıkça sonsuzluğun istasyonunda sürüyor arayışlar. 

Boynunda kelepçe ile lal olmuş Munzur dile geleceği günün hasreti ile kururken, dağların ardında saklı umut bekleniyor ezginin kırıklığında. 

Jar’u diyar, aşkların nakşedildiği yürekler, ikrar verdiği güneşe yakıyor mumları. Üçtaşın ikrarını saklayan Munzur gizini veriyor. Düzgün Baba’ya ikrarın gizinde yürüyen sevdalar filizleniyor dört dağın arasında. Sırlar kulaktan kulağa fısıldanıyor. Anafatma’nın sırrında çoğalıyor. 

Yaşamı yeşertmenin zamanı

Baharı bekleyen çiçekler açıyor acının ve suskunluğun kentinde. Ateşin ve güneşin çocukları çıkıyor tarihin sahnesine. Dört dağın arkasında suskun kalmış sokaklar dile gelmiş, çocuklarına açmış kucağını. Yeni bir türkü dilden dile çoğalıyor acının kentinde. İkrarın sırrında sır olmayı başarmış divane sevdalar yankılanıyor yüreklerde. Munzur da arınıyor günahlar. Bir kez daha kendine yağmaktansa dört bir yana yağıyor yağmurun arılığı. 

Şimdi acıyı bal eylemenin sırrında kaybolunan acının kentinde yeniden yaşamı yeşertmenin zamanı. Tarih adil değildi ama ruhunda tarih yazan kenti sahiplenme zamanı…

 

* E. Tipi Kapalı cezaevi D.1 Elazığ

Bu haber 994 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.