Tayyip Erdoğan ve ekibi; MHP ile organik ortaklığını sağlayarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini, yeniden inşaa ettiğini savunuyor. Aynı Tayyip Erdoğan ve AKP, 3 Kasım 2002’de iktidara gelince „Yeni Türkiye“ söylemini dillendirmiş ve bu hedefindeki büyük ortağı ise Fethullah Gülen’di. Tabii ki birçok liberal, milliyetçi kesim de AKP’nin bu argümanlarına kendisini yatırmıştı. Ancak; Tayyip Erdoğan’ın asıl derdinin „demokrasi ve özgürlük“ olmadığını geçtiğimiz zaman bize çıplak bir şekilde gösterdi. Tayyip Erdoğan’ın AKP aracılığı ile devlette kendi hegemonyasını kurmayı amaçladığı artık herkesin malumu.
Tayyip Erdoğan ve AKP’nin son Türk devletinin yeni iktidar efendileri olduğunu ve kendi hegemonyasını oluşturmak için politikalar ürettiğine en çok dikkat çeken ise başta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve kurduğu PKK’ydi.
Kürt Halk Önderi Öcalan, İmralı’da HDP heyeti ile 23 Şubat 2013’te yaptığı görüşmede AKP ve Tayyip Erdoğan’ın siyasal karakterine ve amaçlarına şu cümleler ile dikkat çekmiş ve bütün çevreleri de uyarmıştı: „Hükümet kesin vesayetten kurtuldu mu, hesaplaşma tam olarak yapıldı mı? Tayyip’in hükümet mekaniği şu: Kürt Hareketi’ne vurduğu kadar kendisine izin veriliyor; vesayet kurumu, güç odakları tarafından kendisine alan açılıyor. Başbakan bu yöntemi bir iktidar aracı alarak görüyor, PKK’ye vurarak yerini sağlamlaştırıyor.“
Tayyip Erdoğan ve işbirliği yaptığı devlet güçlerinin şimdilerde yaptığı tam da bu. Ancak AKP bunu yaparken kendi içinde ne kadar kan kaybettiğini, bölgesel ve uluslararası ilişkilerde hangi noktaya geldiğini ve nasıl zayıfladığını göremiyor. İşte tam da bu noktada Öcalan’ın aynı görüşmedeki değerlendirmesinin devamına bakalım. Öcalan aynen şöyle diyor;
„Benim demokratik kriterlerim var, bunu anlattık. Bir baktık ki AKP CHP’nin 1923-40-50’lerdeki hegemonyası yerine kendi hegemonyasını kurmak istiyor. Bunun üzerine Türkiye’nin ihtiyacı olan tam evrensel demokratik kriterlere uymazsan PKK’ye karışmam dedim. Bunu PKK Hareketi’nin zorluklarını bilerek söyledim. AKP hegemonya kurmak istedi, biz bu hegemonyaya karşı çıktık.
AKP, iktidarı gökten inmiş sandı. Bizim sınıf ve halk savaşımızın ne kadar amansız olduğunu bilmiyordu. AKP hegemonya istiyor, CHP’nin yerine geçmek istiyor. Buna izin vermeyiz. AKP’ye korkunç rant imkanı çıkar. Ben buna alet olmam. Tek şartım AKP’nin hegemonik olmaması. Biz eskisine doyduk, yeni kambur istemeyiz.“
Öcalan’ın bu uyarıları savunmasının 5. cildi olan „Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü-Kültürel Soykırım Kıskancında Kürtleri Savunmak“ adlı kitabında da ortaya koymuş, AKP faşizminin neler yapabileceğini anlatmıştı. Ancak, Türkiye’deki demokrasi çevreleri, liberaller, AB yanlıları 2002’den 2013’e kadar AKP’nin bu yanıltıcı politikalarına ya zemin oldular, ya destek ürettiler ya da meşruiyet kazandırdılar. AKP’ye karşı siyasi, ideolojik, askeri ve toplumsal mücadele yürüten Kürt Özgürlük Hareketi’ni ise hep suçlayıcı konumda olanlar; bugün AKP’nin totaliter, Tayyip Erdoğan’ın ise diktatör olduğu konusunda hemfikirler. Ama geçen süreç içerisinde Tayyip Erdoğan ve AKP, son dönemde MHP ile de ortaklaşarak faşist dinci ve milliyetçi hegemonyasını belirli oranda kurumsallaştırdı. Ve yine bu faşist iktidar blokuna karşı Kürdistan Özgürlük Hareketi en radikal ve yaygın biçimde direnerek karşılık verdi ve veriyor. Kürt hareketi, bu direnişi cephesini genişletme çabasında oldu. Direnişin önemli sonuçları 2015 ve 2016 yılı içinde ortaya çıktı.
HDP’nin 7 Haziran seçimleri başarısı, Özyönetim direnişleri sonucunda Ahmet Davutoğlu ve kabinesinin tasfiyesi, 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe ile TC’nin çatırdaması, TC’nin bölgesel ve küresel güç dengeleri ile çelişki-çatışmaları ve en önemlisi de AKP’nin içinde yaşanan gerilim ve yarılma halleri Tayyip Erdoğan ve MHP faşist blokunu çöküş aşamasına getirmiştir. Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz, rüşvete dayalı dış politika, Suriye ve Irak’ta içine girdiği bataklık, Tayyip Erdoğan’ın yeni hegemonya kurmasının faturası olarak Türkiye toplumuna geri dönmektedir.
Fethullah Gülencilerle içine girdiği iktidar çatışmasında, yönünü MHP ve Ergenekoncu kanata çeviren Erdoğan; şimdi saldırı politikalarını boyutlandırarak kendisini sürdürmek istiyor. Ama bu aslı uzun vadeli, stratejik olarak gerçekleşemeyecek. Çünkü direnişçi Kürt dinamiği, Türkiye’deki toplumsal dinamikler, ekonomik göstergeler, diplomatik hareketlilikler ve TC’nin askeri zaafları Erdoğan’ın hegemonya oluşturma çabasına karşı objektif olarak birleşecek ve AKP beklediğinden sert bir durumla karşı karşıya kalacaktır. Yani 15 Temmuz 2016’da birbirlerini uçaklarla, silahlarla, kamçılarla, bıçaklarla linç edip öldüren Türk iktidar blokları, bundan daha kanlı bir iç savaşın içine girecek durumdadırlar. Ve en büyük bedeli de AKP’li siyasi elit ve onlara destek verenler ödeyecek. Yani Fethullah Gülenci zenginlerin, bugün içine düştükleri duruma AKP’liler gelecek. Ve kaos aralığı o dönemde farklı bir hal alarak değişik durumlar ortaya çıkaracaktır.