Daha yazıya yeni başlamışken, sosyal medyaya düşen yeni bir haberde; (Reuters) ‘Diyarbakır’da meydana gelen ve 2’si polis 9 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı IŞİD’in üstlendi’ği belirtiliyordu. Eğer doğru ise IŞİD Türkiye’de ilk kez bir saldırıyı üstleniyordu. Gelişme denilecekse, evet, yeni bir gelişmedir bu. Daha önce yaptığı onlarca saldırıyı ne kendisi, ne de öz anası AKP dikta rejimi üstlenmişti.
AKP=DAİŞ gerici barbar rejiminin, kitleleri sindirmek, korkutmak, biat ettirmek için yapmayacakları yoktur. 15 Temmuz’da görüldüğü gibi, gerektiğinde yaklaşık 250 kişiyi gözden çıkararak katledebilir, binlerce yaralı ve tutuklama ile ‘kendisine yönelik bir darbe görüntüsü –oyunu-‘ dahi yaratabilir, tek sese mahkum ettiği, geri bıraktığı bu toplum üzerinde...
Biat etmeyen basın-yayın kuruluşlarını ‘Allah’ın lütfu’ diye tanımladığı o darbenin verdiği güç ile peş peşe kapatabilir, yazar ve çalışanlarını tutuklayıp zindana tıkabilir!...
Halkın oylarının ekseriyeti ile seçilmiş DBP’ne mensup Belediye Başkanları ve Meclis üyelerini görevden alabilir, yerine Kayyum atayabilir!...
Kendine muhalif gördüğü, aslında gerçeklerin ortaya çıkmasını istemediği tarzda, kendince körler-sağırlar ordusu yaratabilir!..
Öyle ki, ‘birlikte yürüyüp, birlikte ıslandığı’ dava arkadaşlarını, bir kalemde çizebilir; yerine ‘birlikte ıslanacağı’ yenilerini getirebilirdi.
Ecdadının bilinen ne kadar entrika-dalaveresi varsa, bunları ısıtıp halklar üzerinde deneyebilir ve bundan muazzam haz alır...
‘İslam Birliği, Misak-i Milli, Kardeşlik, Büyük Türkiye, Büyük Ortadoğu Projesi...’ ile amaçladığı ne kadar karanlık, barbarlık kokan ilişki varsa, bir kahraman edasıyla içinde yer alabilir, kabadayılık yapabilir; yemeyince de süt dökmüş kediye dönüp, özür dileyebilir...
Ecdadının ‘engin tecrübesi’ ile dün dediğini bugün yalanlayabilir, ya da tam tersini dile getirebilir.
Piyonları (götkulları) çoktur. Toplumun değer yargıları ile oynamaktan tutalım, en dibe vurmuş ahlaksızlığına kadar; ama herşeyin ‘yasal’ kılıfını da yaratak yapabilir.
İnsanların başını örtmesi için baskı mı gerekiyor; kız-erkek, çocuk demeden, toplu ya da tek tek birilerine tecavüz edilir. Kazara tecavüzcünün yakalanması, veya toplumsal baskı halinde failleri ‘tahrik oldum’ der, ceza yemekten yırtar.
Örtünmeyen birini toplu taşıma araçlarında kıstırır, ecdadının geleneklerine ne kadar bağlı olduğunu gösterircesine elinden geleni yapar. Kazara, gözaltına alınırsa ‘tahrik oldum, geleneklerimize ters giyinmişti’ der-dedirtilir ve yırtar.
Ve bunlar, giderek çoğaldıkça ‘kahramanlıkları’ da dilden dile dolaşır durur.
Ecdadından devraldığı dini baskıyı bu yöntemlerle toplum üzerinde etkin kılmaya çalışır.
AKP=DAİŞ iktidarında Türkiye’de tecavüz yaşı 2,5 – 3 yaşına kadar düştü. Ne ilginçtir ki, bu TeCavüzlerin hiç ama hiçbiri devletin bürokratı, askeri, polisi, hele hele Bakan ve Milletvekili çocukları v.s. yakınlarının üzerinde olmaz; tersine; yoksul, kimsesiz – sahipsiz insanlar üzerinde sınanarak topluma kabul ettirilir. Dediğime gelmezsen işte başına bunlar gelir, dercesine...
Yetmediği yerlerde, ‘din alimleri’ devreye girerler. 7-8 yaşından itibaren kız çocuklarının evlenebileceği üzerine ayetler dizilir....
Farklı inanışlara yer yoktur. Nüfusun yüzde 99’nun Müslüman olduğu bir ülkede!...ne gerek var ki farklılıklara... Tek kitap, tek bayrakla ayıbını örtüyorsa, ne acet?...
AKP=DAİŞ barbarlığının, toplumsal bütün olgulara yaklaşımı da TeCavüz kültürü’nde yarattığı korku gibidir.
15 Temmuz’da kendi askeri ile polisinin birbirine yaklaşımını, asker-polisin bir olup sivile yaklaşımını gördük. Ne ahlak ama, ne ecdad mirası değil mi?... RECO’nun polisi askere, asker de polise ‘senin beşikteki kızını bilmem ne yaparım’ diyebiliyor, ecdadının mirası, kültürü gereği...ta beşikteki bebeğe kadar...
İşte bu kahrolası barbar mirası, yüzlerce kez Kürdün veya ilerici güçlerin üzerinde sınarken gördük.
İTC de AKP=DAİŞ’in ecdadı değil mi? 1915 – 1925’lere kadar, ‘öteki’ olarak değerlendirdiği halka – halklara nasıl davrandığına bakmak yeterli gelir. Tecavüz, işkence, katliam, sürgün, mal-mülküne el koyma; dilde-dinde-tekleştirme...
Benzerini 1930-1938’lerde gördük. Aynı ecdad mezarından kalkmışlarıyla, kendinden olmayanlar üzerinde her tür baskıyı, işkenceyi, katliamı, tecavüzü, sürgünü hak görerek, yaptıklarından zevk almış, ağzından salyalar akıtmış...
Ve elbet günümüze gelinceye kadar, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Roboski, Ankara Gar, Suruç, İstanbul...Sur-Cizre-Sılopi-Şırnak-Hakkari... ve daha birçok yerde de gördük.
Ve bu illet hastalık, toplumun hemen her kesimine yayılmış durumda. Barbarlık, daha fazla barbarlık. Tedavi etmeye kalkışsan, vücudun tümünü doğraman gerek ki, ola ki bir köşesinde belki işe yarar sağlam bir hücresi varsa, umudu ile... Değer mi?...
Bir gece yarısı, daha düne kadar aynı çatı altında gördüğü Milletvekilinin evini basıp, ecdadına yaraşır bir şekilde haydutça gözaltına alabiliyor; yıldırım hızıyla – Şark Mahkemelerine taş çıkartırcasına, karar veriyor, ardından tutuklayıp zindana koyabiliyor. Bununla topluma gözdağı verdiğini sanıyor!... Daha doğrusu, kafası bu kadarını ancak alıyor... Ömründe bir kitap dahi okumayan bir diktatördür sözü edilen...
Kadın – erkek demeden, kameralar önünde işkence ve her tür hakareti yapabiliyor.
Bütün bunları yapmasının elbette bir nedeni vardır: Biat ettirmek, toplumu hücre hücre teslim alarak, tek’li barbarlığın hizmetine sunmak!...
Bir orospunun çiğnediği sakız gibi demokrasi-hukuk gibi evrensel kavramları da kendi şahsında, o barbar ecdadına benzetmek ve bununla da övünmek... Evet, orospuluk, tecavüz ve dalaverelerle, katliamla, soygunla, hırsızlıkla...soykırımla övünmek!...
Bütün bunları yapmasa olmaz mı? Başka bir yolu – yordamı yok mu? Diye de sorulabilir?...
Böyle bir soru sormak ve buna insani bir cevap beklemek TeCavüz ülkesinde elbette zordur. Yüzyıldır çok denendi, önce Ermeniler, sonra Mustafa Suphi’ler, Koçgiri, Çerkes Ethem, Şeyh Sait, Ağrı-Zilan, Dersim...den günümüze kadar; görüşme, barış umutları ile yola çıkanların sonu, bugüne kadar dalavereye gelip katledilmek olmadı mı?...
Mustafa Suphi’leri katletenler, eşini ise Rize’lilere toplu tecavüz ettirerek hunharca öldürdüler. Bu konu nedense Mustafa Suphi ve arkadaşları kadar gündeme gelmez!... İTC-T.C.nin temeli bu entrika ve tecavüzlerle, bu kahrolası ‘kültür’le atılmadı mı?
İnsan, bu barbarlığın tarihini öğrendikçe tiksiniyor; değil birlikte yaşamak, değil yüzyüze bakmak, değil orospulaşan o ‘kardeşlik’ kavramına sığınmak ya da dile getirmek!...
HDP’li Belediye Eşbaşkanlarının tutuklanmasının ardından sıra HDP’li Milletvekillerine geldi, daha üstü yok! Gecenin bir yarısı hakaret, işkence ile gözaltına alınıp ardından da tutuklandılar. İşi nereye kadar götüreceklerinin işaretini ise HDP Genel Merkezi’ne yaptıkları baskınla göstermiş oldular. Arkası gelecek!...
BOP’la bir yere varamayan barbarlık ve onun tek adamı CO’ların Reisi RECO, Kürdün nerede bir kazanımı varsa, bildik ecdad hikayeleri ile hiç bir kural tanımadan, besleme götkulu CO’ları tam donanımlı tekniği ile Kürdün üzerine salıyor.
Uluslararası herhangi bir itibarı olmayan bu ruh hastasının, cana kıymaktan, kan dökmekten öte akla yatkın bir seçeneği var mı?
Sırf egosu yüzünden, kendi kendine dahi darbe yapan-yaptıran bir anlayıştan, bir illetten ne beklenir?.. Demokrasi mi, hukuk mu, birlikte yaşamak mı, barış mı?... Haydi ordan!...
Başta Kürdler olmak üzere, bu ruh hastası AKP=DAİŞ bileşenlerinin bundan böyle daha büyük katliamlar yapacağını bilmeli, tedbirlerini ona göre almalıdırlar.
Ağlayıp sızlamanın, biribirinin başının etini yercesine, yersiz tartışmaların bir anlamı da yok, bir faydası da...
Ömrünü tamamlamış bir illetten, (Kürdü-Türkü ile) ya hep birlikte kurtulacağız, ya da CO’ların Reisi RECO’nun birer ‘kınalı kuzusu’ olup, karşılıklı cana kıyacağız!...
Kurtulmak için yol yöntem çok; dünya devrim tarihi ve yakın geçmişimiz bunun örnekleri ile doludur. Yeter ki bir olalım, yeter ki güç olalım, yeter ki örgütlü olalım!...
Şöyle düşünelim; bir hafta veya birkaç hafta, hep birlikte işe gitmesek, okula gitmesek, devletin resmi kurumlarına ayağımızı atmasak... nice olur bu devlet?...
Ya yaşamı durdurup bu illetten hep birlikte kurtulacağız, ya da barbarlığın son versiyonu bu AKP=DAİŞ illeti parça parça veya tümden defterimizi dürecek!...
Kürdler Türkiye’den ayrılmak istemese de, bu illet barbarlık sistemi ayıracak; aynı şekilde İran’dan, Suriye’den ve tabii ki Irak’tan da...
Unutmayın!... Irak ve Suriye’de yenilen IŞİD-DAİŞ çetelerini, yarın Kürde ve direnen ilerici insanlığa karşı Türkiye’de konumlandıracak ve sonuna kadar da kullanacaktır.
Diyarbakır’daki son saldırıyı IŞİD’in üstlenmesini (ki Türkiye’de ilk defa üstleniyor) biraz da böyle okumakda yarar var. AKP direkt de üstlenebilir, fakat, (ah şu uluslararası kamuoyu var ya,) AKP’nin üstlenmemesinin tek nedeni o, bizden korktuğu için değil!...
05.11.2016