Lütfen bekleyin..

Av. Aysel Öztürk

Büyük koalisyonun sonu yaklaşıyor

12 Ekim 2016, 20:18

Almanya’da siyasi partiler 2017’de yapılacak federal seçimlerin startını verirken, aşırı sağcı AfD’nin (Almanya için Alternatif Partisi) son zamanlarda yaptığı çıkış ülkede gündem olmaya devam ediyor. Berlin, Mecklenburg-Vorpommern’de yapılan yerel seçimlerde AfD’nin eyalet meclislerine girmesi 2017’deki genel seçimler konusunda kafaları iyice karıştırdı.
Anti Euro ve göçmenlere karşı siyasetiyle öne çıkan AfD, Mecklenburg-Vorpommern’da yüzde 21 gibi ciddi bir oy aldı. Bunlardan 20 bininin aşırı sağcı NDP seçmeni, 23 bininin CDU seçmeni, 16 bininin SPD seçmeni ve 18 bininin ise Sol Parti’nin seçmeni olduğu yapılan seçim analizlerden anlaşıldı. Hatırlanacağı gibi Berlin eyalet seçiminde de AfD yüzde 14,2 oy ile meclise girmişti.
Tüm bu sonuçlara bakıldığında AfD’nin bu ‘başarısı’ndan sadece Almanya Başbakanı Angela Merkel’i sorumlu tutmak tabi ki yanlış olur. Göçmen karşıtı aşırı sağcı AfD’nin bu sonuçları almasında tüm partilerin sorumluluğu var. Zira seçim analizlerinde AfD’nin tüm partilerden seçmen kazandığı açık bir şekilde görülüyor.

Yerel seçimler 2017 için de işaret
Koalisyon ortakları Hıristiyan Birlik Partileri CDU/CSU ile Sosyal Demokrat Parti SPD’nin ciddi oy kaybına karşın AfD’nin yükselmesi sonuçlanan yerel seçimler, 2017 federal seçimleri için de önemli parametreler içeriyor. Genel seçimlere bir yıldan fazla bir süre varken, şimdiden hiçbir partinin tek başına hükümeti kuramayacağı kesin.

Merkel yeniden seçilecek mi?
Alman kamuoyunun sağcı zemine kayması şimdiden önümüzdeki dönemde Almanya Federal Başbakanı’nın kim olacağını da gündeme getiriyor.

CDU yeni aday çıkarır mı?
Bu konuda aktüel olarak tartışılan noktaları şöyle özetleyebiliriz: CDU her ne kadar partisinin yeni lidere ihtiyaç duyduğunu sık sık dillendirmiş olsa da Merkel’e destek vermekten de vazgeçmeyeceğini belirtiyor.
Merkel’e önümüzdeki gene seçimde tam destek verileceğini ve Merkel’e karşı alternatif bir başbakan olmadığını CDU’lu Savunma Bakanı Ursula von der Leyen ve İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’den dinledik. Özellikle Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, Merkel’e her adımda tam destek veren siyasetçi. Schaeuble, yeni bir dünya ticaret düzeni için ülkeye göçün çok önemli olduğunu da defalarca vurgulamıştı.
Fakat "Başbakan’a karşı halkın tepkisi bu kadar büyümüşken ve CDU’nun oyları da gün geçtikçe düşerken Merkel partisini yeniden iktidara taşıyabilir mi?" soruları da gündeme getiriliyor.
Halkın hızla büyüyen tepkisini en son 3 Ekim’de Dresden’de hep birlikte görmüştük. Protesto ve hakaretin yağdığı o günün sonrasında hedefteki Merkel, yeni bir politik stratejinin izlenmesi ve halka duygusallıkla yaklaşılması gerektiğini ifade etmişti. Almanya’da siyasetteki anlayış radikalleşirken Merkel, hümanizmden taviz vermeyeceklerini halka anlatıp eski seçmenlerini geri kazanabileceği fikrinde.

CDU Yeşiller’le ittifak yapmak istiyor
Tek başına iktidar olamayacağının farkında olan CDU ise yeni bir koalisyon ortağı arayışında.SPD ile yapılan "büyük koalisyon" ile istediği başarıyı yakalamayan CDU ve Merkel bu kez başka bir partiyi tercih etmekten yana. Tercih ettikleri partiyi tahmin etmek zor olmasa gerek. Merkel ve CDU’ya göre gemiyi kurtaracak olan kaptan Yeşiller Partisi.

Sol Parti yeni hükümetten yana
Elbette bu tartışmalara Sol Parti’nin de itirazı var. Yeni hükümet ve yeni başkan konusunda milletvekili Gregor Gysi’nin ve Sara Wagenknecht’in farklı fikirleri var: Sol Parti Almanya’da yeni bir hükümet oluşumundan yana. Gysi, Federal Meclis seçiminde tekrar aday olacak. Merkel, Avrupa’yı her türlü dayanışma duygusundan uzaklaştırdı. AfD de Merkel ve CDU’nun yanlış politikasından yararlanarak oylarını arttırdı. Gysi ise bu beslenmeyi engellemek için CDU’nun hükümette yer almaması gerektiğini savunuyor ve "Merkel’e karşı oluşmuş olan halk tepkisi doğru yöne kanalize edilmelidir ki toplumsal gelişim yakalanabilinsin" diyor. Gysi’nin görüşlerine katılıyoruz ancak "Bu tespiti yapmak için geç kalmadınız mı?" sorusunu da sormadan edemiyoruz.

Sol Parti’ye de eleştiriler var
Sol Parti, bırakın iç krizde bir alternatif siyaset yaratmayı kendi seçmenlerini de AfD’ye kaptırdı. CDU gibi Sol Parti’ye de gün geçtikçe tepkiler büyüyor. Sol Parti’deki çok başlılık halka güven vermediği gibi halkın tepkisini de çekiyor.

SPD-Yeşiller-Sol Parti koalisyonu mümkün mü?
Sol Parti Eşbaşkanı Sahra Wagenknecht ise sağlıklı bir hükümetin SPD, Yeşiller Parti ve Sol Parti koalisyonu ile mümkün olabileceğini savunuyor. Wagenknecht, başka türlü CDU/CSU’nun AfD’nin gölgesinden çıkamayacağı kanısında. Ancak bu üçlü koalisyonun hayata geçmesi için SPD’nin oylarını artırması gerekir. Seçim anketlere göre SPD’nin oyları şuanda yüzde 23’lerde. SPD oylarını artıramazsa azınlık hükümeti de mümkün görünmüyor.

Yeni başbakan kim olacak?
Diyelim ki azınlık hükümeti kuruldu, peki yeni başbakan kim olacak? Yeşillerden başbakan adayı olabilecek kimse şuan görünmüyor ve kaldı ki SPD oy çoğunluluğu ile hükümeti kurarsa başbakanlık için kendi partisinden birini ister muhtemelen.

Steinmeier Merkel’e alternatif olabilir mi?
Geriye tek bir isim kalıyor o da Federal Hükümetin mevcut Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier. Hatırlarsanız Steinmeier, 2013 yılında yapılan Federal Meclis seçiminde SPD-Yeşiller-Sol Parti koalisyonunu desteklemişti ve Big Koalition (Büyük Koalisyon) anlaşmaları yapıldığında başbakan yardımcısı olmayı reddetmiş ve CDU/CSU’ya karşı muhalif siyaset yürütmüştü.
Steinmeier hem iç hem de dış siyasete farklı bir boyut kazandırabilir. Almanya’nın tutucu ve sağcıların arasında bir seçim yapması artık sadece iç krizini büyütür. Şu an Almanya’nın ılımlı bir iktidara ihtiyacı var. Steinmeier’in çok halkçı bir siyasetçi olduğu kanısında değiliz elbette fakat; SPD’yi CDU’nun gölgesinden, CDU’yu da AfD’nin propaganda malzemesi olmaktan kurtarabilecek güçlü bir ihtimal olabilir.
Aksi taktirde CDU destekçi olarak Helmut Kohl’u davet etmeyi düşünmekte ancak Kohl’un gelmesi bağış skandalından dolayı güven zedelemekten başka da hiçbir işe yaramaz.
Merkel, duygusallık konseptiyle halkın karşısına çıkmak yerine empati kurmayı deneseydi belki de halkın neden tepki oylarını sağcı bir partiye taşıdığını analiz edebilirdi.
Merkel duygusallığı siyasi hedefine koymuş olabilir fakat Dresden’de tam da Almanya’nın birleşmesinin kutlandığı 3 Ekim tarihinde yaşanan protestolar Başbakan’ın bunda çok başarılı olmadığını gösteriyor.

AfD korkuları oya çeviriyor
Halkın tepkisi gelen göçmenlere yönelik değil sadece yayılan kriz korkusuna karşı bir tepki ve korkudur. AfD de bu açığı gördüğü için güvenlik vaad ediyor. Tam da faşist zihniyetin yarattığı algı çerçevesinde farklı ırklar, mağdurlar ve göçmenler krizden sorumlu tutuluyor. 

Erdoğan’la ittifak tepki çekiyor
Almanya’da ya da Fransa’da bomba patlatan, saldırılar yapan Suriyeli mülteciler değil DAİŞ ve radikal çete oluşumlarıdır. Merkel’in bunlara karşı tedbir almaktansa çetelere lojistik destek sunduğu bilinen Erdoğan ile G20 zirvesinde tekrar uzlaşmanın yollarını araması halkın böylesi tepkilerine neden oluyor.
Şimdi ki sorumuz ise Merkel’e: "Halk ne yapsın? Savaş mağdurlarına kucak mı açsın yoksa Suriye’de DAİŞ’çileri destekleyen Erdoğan ile uzlaşmanızı mı kutlasın?"
Empati yapılırsa halkı duygusal olarak etkilemek de zor olmayacak.

Bu haber 1022 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.