Tayyip Erdoğan muhaliflerini ezip, Türk devletini kendine göre yeniden yapılandırma çabası içine girmiş ve bütün hızı ile baskı politikalarını sürdürmektedir. Kapatılan gazete, tv ve radyolar; cezaevine konulan on binlerce insan, işten atılan milyonlarca emekçi Tayyip Erdoğan Türkiye'sinin normalleri... Suriye, Irak ve Kürdistan'da içine girdiği sıcak savaş ve hergün onlarca asker ve polisin ölmesi de Tayyip Erdoğan'ın normali. Çünkü Tayyip Erdoğan, kapatır, cezaevine koyar ve öldürürse iktidarda kalabilir. Ve işte tam da bu politika aynı zamanda Tayyip Erdoğan'ın sonu olacağı gibi Türkiye'nin de paramparça olmasını beraberinde getirecektir.
Şöyle ki, Tayyip Erdoğan, darbe girişimi sonrası CHP ve MHP'yi yanına alarak "Son Türk devletinin yıkılmasını engelleyeceğini" sanıyor. Ama Türkiye artık, ne küresel güçler ne de bölgesel güçler için eski anlam ve önemindedir. Türkiye öyle sanıldığı gibi stratejik bir role sahip değil, hatta stratejik önemi giderek azalmakta; bu da hem bölgesel hem de küresel güçler için "tehlikeli" bir hal almıştır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, 1920'lerde 1. Dünya Savaşı sonrası dönemde oluştu. Ki o koşullar Türkiye için olduğu kadar, bölgesel ve küresel yeni statükoların oluştuğu, oluşturulduğu süreçti. İmparatorluklardan ulus-devlet sistemine geçişti ve bu sistemin İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya'nın çıkar politikaları gereği Anadolu ve Mezopotamya'daki oluşumunu Türkiye Cumhuriyeti üzerinden inşa edilmesi gerekiyordu. Bu nedenle de dönemin küresel güçleri Ermeni, Asuri soykırımı ve Kürt inkarına sessiz kaldılar. Osmanlı İmparatorluğu'nun enkazından Türk ulus-devlet gerçeğini ortaya çıkardılar. İttihatçılar yönünü batıya vererek kendilerine Türk ulus-devleti oluşturdular.
Türk ulus devleti 1929 buhranı sonrası gelen 2. Dünya Savaşı sürecinde kendi sistemini katı bir şekilde kurumsallaştırdı. 2. Dünya Savaşı süreci sonrasında ortaya çıkan "çift kutuplu" dünyanın soğuk savaşında Türk-ulus devleti kendisini NATO üzerinden ABD ve Avrupa devletlerine kullandırtarak kendisini sürdürdü. Bunun karşılığında Kürtler, sosyalist hareket, sistemi zorlayan siyasal İslamı baskılayarak kendisini yaşatma yolunu seçti. Kendi içinde iktidar mücadelesi verse de yapısal olarak anti-Kürt stratejisini merkeze alarak devlet sağını-solunu-İslamcısını yarattı. Ve bu sistem inşası ile kendisini sürdürebileceğini sandı. Hatta Kürt inkarını soykırım politikaları ile sürdürme yolunu seçti. Ama dünya ve siyasal sistemlerden bazıları yıkılıyor, bazılarını kendisini restore ediyordu. Türkiye ise kuruluş sürecindeki koşullar ve sonrasındaki çelişkileri kullanarak kendisini sürdürüyordu.
1990'larda dünya tek kutuplu hal alırken, Türkiye hem 1. Dünya Savaşı hem de 2. Dünya Savaşı'nın öncesi ve sonrasındaki koşulları sentezleyerek yol almaya çalıştı. Turgut Özalvari liberal değişim çizgisini bile kabullenmeye Türk ulus-devleti katı inkarcı yapısını Kürtleri ezerek sürdüreceğini sandı. Ama Kürt gerçeği direne direne sert mücadele süreçlerini aşarak kendisini var etmeyi başardı. Dünya ise daha farklı şekillerde değişimi yaşıyordu. Nitekim Türkiye'nin de içinde olduğu Ortadoğu'da 3. Dünya Savaşı gerçeği gelip kapıya dayanınca Türk devleti eski statükosunu koruma çabasını artırdı. Irak'ın yeniden şekillendiği Suriye'nin kaos hali, İran'ın ne olacağının belli olmaması durumunu okuyamayan Türk devleti, merkezine anti-Kürt politikalarını alarak yol alacağını sandı. Ama bölgenin artık eski bölge olmadığı gerçeğini anlayamayan Türk devleti, artık yapısal bir şekilde Ortadoğu'daki kaosun içinde hatta kaosu yaratan bir aktör olarak yer aldı.
Yani Türkiye Cumhuriyeti artık bölgede ne ulus-devlet sistemi için ne de bölgenin doğal özelliklerine göre istikrar unsuru değildir. ABD, Avrupa Birliği için Türkiye bir istikrarsızlık alanıdır. O nedenle dengede tutularak değiştirilmesi gereken bir yapıdır. Bölge devletleri için ise Türkiye sadece istikrarsızlık alanı değil, kaos ve şiddet üreten bir mekanizmadır. Ancak Türkiye'yi şimdilerde yöneten Tayyip Erdoğan ve AKP aklı, sanıyorlar ki Türkiye iyi bir yolda. Oysa iyi bir yolda değil. Olamaz da. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti ne yaparsa yapsın bölgedeki temel siyasi güç olarak Kürtler; bölgeyi belirleyen askeri, siyasi, demografik ve ekonomik bir güçtür. Biraz parçalı olan bu Kürt dinamiği PKK'nin öncü direnişi ile hızla büyümekte ve sonuç almaktadır. Erdoğan ve ekibi gazete, tv kapatarak; siyasileri baskılayarak, insanları öldürerek iktidarda kalacağını sanıyor ve bunu da "yeni Türkiye" diye yutturmaya çalışıyorlar. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Çünkü, Tayyip Erdoğan ve etrafındakiler kafalarını kuma gömmüş, kapılarının dışına çıkamayacak kadar korkak ve kırılgandırlar. Kapının önünde büyük bir kasırga var, ve bu kasırga Erdoğan ve ekibinin altını üstüne getirecek bir kuvvettedir.