Lütfen bekleyin..

Ercan Cengiz

Dört Perdelik Oyun: 'DARBE'

25 Ağustos 2016, 21:19

Dört Perdelik Oyun: ‘DARBE’

‘1) ‘Darbe’ye Hazırlık, ‘2) ‘Darbe’, 3) Gücün Tek Elde Toplanması, 4) Kürdü Yoketme Savaşı.

‘Moraba’ ve ‘yarıcılar’ ağayı dinlememekte; açıktan açığa dillendirmeseler de, ‘Nasılsa yüzyüze bakıyoruz, bizi kırmaz, dünyanın nimetlerinden bizi de faydalandırır!’ mantığı ve beklentisini dini motiflere bandırarak günümüze kadar geldiler. Taa ki Ağa diklenip ‘Köyü satarım ha!’ deyinceye dek...

AKP iktidarını, 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi’nden ayrı ele almak ve değerlendirmek için çokca saf olmak gerekir.

Aynı şekilde, ‘Darbeci Hoca Efendiyi’ de 12 Eylül ve hatta 100 yıllık gerici sağ iktidar geleneğinden ayrı ele alıp değerlendirmek te doğru olmayacaktır.

‘Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık!’ sözü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a aittir. Bunda, aslında söylemek istediğinin ‘Beraber yürüttük biz bu yollarda, beraber ıslattık!’ olduğunu, satır aralarını okuyabilen aklı başında herkes bilir.

Gelgelelim; ihaleler olsun, kayırmalar olsun, yeni bitme milyarderleşmeler olsun, mevki-makam kapmalar olsun... ve son olarak da sıfırlamalarda olsun, çok daha kaymağı bol, farklı ‘kayırmalar’ öne çıkınca ‘Beraber Yürüttük’ün mimarları arasında çelişkiler doğmaya başladı.

Perdenin ilk ayağını bu ‘beraber yürütüp, adil paylaşmama’ oluşturuyordu.

E tabi, dünya Türkiye’den, Türkiye de AKP’den ibaret değildi. Deyim yerindeyse, ‘yerin kulağı vardı.’ Her ne kadar ‘darbe’ süresince halklara tıkalı olsa da...

Tek Adam Tayyip ve AKP Merkezi arasındaki bölüşüm, adil ve eşit olmasa da, asıl perde arkasında duran bazılarını susturmak için ‘ek ödemelere’ gidildiği oluyordu. Bu da, giderek kabaran bir ‘külfet’ oluşturuyordu...

Hükümet Bakanının ifade ettiği biçimiyle 82 İl’in 71’inin Emniyet Müdürleri FETÖ’cü idi!... Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla altına mercedes çektiği DİB’nın ne kadarının FETÖ’cü, ne kadarının Tek Adam’cı olduğu resmi ağızlardan henüz itiraf edilmese de durumun bir hayli ‘karışık’ olduğu görülmektedir... Kürde ve devrimci – demokratlara karşı bütün kurum-kuruluşları ile bir bütün olan Devleti bir tarafta tutarsak, aynı Devletin, o çok övünüp göklere çıkardığı kurumları için aynı şeyleri söylemek pekala mümkün...

Camilere kadar bölünmüş FETÖ’cü – Tayyip’çi cemaatler...

Bu karmaşıklığa; demokrasi-adalet-hukuk ve Kürd sorunu başta olmak üzere siyasi, sosyal, ekonomik, komşuyla sıfır sorun-diplomasideki açmaz-tıkanıklığı da eklediğinizde ‘Oyun içinde oyun’un birinci perdesinin –darbe hazırlığı- devreye konulması kendini dayatıyordu.

‘Oyun içinde oyun’ oynama konusunda T.C.’nden daha tecrübeli(!) bir devlet mi var?

Osmanlıdaki oyunları bir yana bırakalım; M.Kemal’den bu yana işleyen oyunlara göz atmamız bile Tayyip-AKP dikta rejiminin bu ‘engin mirastan’ yararlanmayacağını kim iddia edebilir?

Bilinir; M.Kemal’in silah arkadaşları ile oynadığı oyunu; Şapka Devrimi vs. ile halkla oynadığı oyunu; Topal Osman v.b. çete yapılanmaları ile oynadığı oyunu...ve hatta Kürd Beyleri ile oynadığı birlik-beraberlik oyununu...

Tayyip-AKP’nin neyi eksik? Oyun oynamak için yeterli kadrosu mu yok, diploması mı?...

İçte ve dışta biriken tıkanıklığı ve itibarsızlığı, mümkün mertebe en az kayıpla aşıp, durumu geçici de olsa lehine çevirmenin bir yolu olmalıydı: ‘Darbe!...’

Oyunun ikinci perdesi; alışılmışın dışında, gecenin en karanlık vaktinde değil de, henüz güneşin batıp – karanlığın çökmediği bir vakitte açılması oldu. Devamındaki gelişmeler de oyunun ilerleyen saatlerinde ‘alışılmadık’ şekliyle canlı yayınlarla kitlelere izlettiriliyordu.

Oyunun ikinci perdesi olan ‘darbe girişimi’ uzun sürmedi. Kitleler ikna edildi!...

Yaptığı üç ayrı açıklamada, üç ayrı zaman dilimini veren Cumhurbaşkanı, netice itibari ile darbeyi damadından öğrendiğini söylüyordu!...

Bu açıklamanın kendi bile, T.C. devletinin nasıl bir devlet ve yönetiminin nasıl bir yönetim olduğunu gözler önüne sermeye yetiyordu.

Kürdler karşısında, din-silah-küllahla ‘yek vücut’ olan devlet, Kürdler olmasa ne yaparlar; sorusu, insanın aklına gelmiyor değil?... Yani, Kürdlerin, şöyle bir kenarda ayrı bir devletleri olsa!...

İç kamuoyu çok önemsemese de (!) dış kamuoyu için aynı şeyi söylemek hiçte mümkün gözükmüyordu. Daha perde açılır açılmaz, oyunun gidişatı hakkında net veriler seriliyordu masaya...

Ama ‘ustalık devri’ni yaşayan Tayyip ve onun AKP’si, yalanı daha büyük yalanla, zulmü daha büyük zulümle örtmesini biliyordu!... Dahası, insanları beklentiye sokup, umut dalgaları yaratarak, kendisinin ve yakın çevresinin kasalarını doldurmakta ustalaşmıştı.

Oyunun ikinci perdesinden (darbe girişimi) sonra, gözler Cemaatçileri aramaya, kimin ne kadar FETÖ’cü, kimin ne kadar Tayyip’çi olduğuna dönmüş oldu!

Eksik kalan bir ayağı da milliyetçilikle örtüşen ‘tek’lik dalgası idi. Bunun için zaman kaybetmeden AKP-CHP-MHP örtülü Milliyetçi Cephe’sini kurması oldu...

Bu dalga ve devamı için ise ‘oyun içinde oyun’a yeni bir perde daha, üçüncü perde gerekliydi: Gücün Tek Elde Toplanması  ve Demokrasicilik Oyunu.

14 yıldır yönettiğini sandığı ülkeyi, demokrasicilik oyunu ile Tekçi-Milliyetçi kulvarına daha ‘sağlam’ oturtmak için bazı kesimleri tasfiye etmesi gerekiyordu. Böylece, toplumun diğer bütün sorunları –hem de toplum tarafından- bir yana itilecek; daha acil olan ‘ülkenin birlik ve bütünlüğü; tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek din, tek din ve tek şef’ ile sağlanacaktı!

Oyunun 1. ve 2. Perdelerinin o kadar gizlilik, ve mümkün olduğunca da dar bir çevre içinde planlanıp hayata geçirilmesine rağmen, fazla uzun sürmedi.

Uzun zamana yayılan asıl oyun, oyunun 3. Perdesinde idi.

Bu perdede, ‘Tek Adam’a biat etmeyen hemen herkes ‘nasiplenecekti’. Biat edenler ise yeni keşfedilmişcesine, boy boy Türk bayraklarıyla meydanlarda ‘demokrasi nöbeti’ne katılacak, Reis için canını vermeye hazır hale getirilecekti!...

Bu perdede, ‘Tek Adam’ ile ‘birlikte yürüttük’çülerin  hiçbiri arasında ‘adil paylaşım’ olmayacaktı; payın esası ‘Reis’indi!... Ancak, Reis’in uygun gördüğü kadarıyla yetinenler, Reis’in etrafında kenetlenebilirlerdi...

İç kamuoyunu bu şekilde hizaya sokan – sokmaya çalışan bir iktidar, dış kamuoyunda yıpranan – itibarsızlaşan yanlarını ‘barışçıl’ şovlarla, ‘büyük adam’lığa çıkarmak için, efelendiği Rusya karşısında süt dökmüş kediye dönüyor; Suriye karşısında yeni buluşlar öne sürüyor, Kürdlere gelince iyice efeleniyordu!...

Diplomasını dahi çıkarıp toplumun önüne koyamayan bir Cumhurbaşkanı, bütün dünyayı ‘belleksiz’ gördüğünden olsa gerek ki, dün tükürdüğünü bugün yalıyor; yutamayınca da FETÖ’yü işaret ediyordu; Genel Kurmay’dan, felanca Camiinin imamına kadar...

Üçüncü perde kapanmak üzere. Elde var sıfır. Ne senaryosunda iş var, ne de oyuncusunda! Kısa zamanda ‘kazanmış’ gibi görünse de ileriki günlerde bunun büyük bir hayal kırıklığı olduğunu bizzatihi kendileri görecektir... Doğrusu, yalaka yakın çevresi olmasa da,Tayyip bunun farkında...

Adı konmasa da, yeniden bir Milliyetçi Cephe’nin oluştuğu gün gibi ortada dururken, fazla geçmeden bu Cephe’nin kime karşı oluştuğunu herkes anlamaya, kavramaya başlayacaktır.

Ve görülecektir ki, bütün bu oyunların esas nedeni, uluslarası düzeyde, Ortadoğu’da giderek itibar kazanan, sempati toplayan, güven duyulan Kürdün özgürlük arayışı ve barbarlığa karşı sağlam duruşunadır; ve elbetteki giderek ulusal birliğe kavuşması...

Türk devletinin ve onun son versiyonu AKP diktasının hazmedemediği esas sorun, Kürdün sosyal-siyasal-askeri gelişmişliği ve uluslaşmasıdır.

Dört parçadaki Kürdün giderek ‘tek vücut’ oluşunadır.

Bugün, herşeyi bir yana itip Esad ile yeniden koklaşmaya çalışmalarının nedeni de budur. ‘Kürd kazanmasın da kim kazanırsa kazansın!...’

Türk politikası hiç bir zaman omurgalı bir duruş sergilemiş değildir. Dolayısı ile bugün dost görünen yarın düşman, bugün düşman görünen yarın çok rahatlıkla ‘dost’ olabilmektedir.

Değişmeyen; ya ‘hizmetçi’ ya da ‘yok edilmesi gereken bir düşman’ olarak gördüğü tek güç, oldum olası Kürdlerdir...

Oyunun 4. Perdesi Kürdlere açılacaktır. Belki de ‘Oyunun 4. Perdesi: ‘Kürdü Yoketme Savaşı,’ demek daha doğru olacaktır.

14 yıllık iktidarın, kendi içindeki siyasi-askeri-ekonomik paylaşım, çıkar kavgası için onlarca insanın ölümüne, binlercesinin tutuklanıp kamu hizmetlerinden men edilmesine kadar varan ‘oyun içindeki oyun’da; Kürdlere karşı ne yapılmaz ki!...

Roboski, Cizre, Sur, Sılopi, Nusaybin, Gewer gibi birçok yerde ön provaları yapılmışken...

Türkiye’nin sosyalist, devrimci, demokrat, aydın ve kurumlarının bu gerçeğin farkında olarak, tutum belirlemesi, insanlık onurunu, vicdanını yitirmemiş duyarlı her insanın Firavun’a karşı örgütlenip direnişe geçmesi gerekmektedir...

Bu haber 1203 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.