1978 Maraş katliamıyla birlikte, çevre Kürt illerinde, Antep’e büyük göç akınları yaşanmıştı. Son yıllarda bu demografik göç, daha da bir hız kazandı. Suriye politikalarıyla birlikte, Antep ve yakın çevresi, IŞİD terörüne açık hale getirildi.
Antep’in bilinen bir diğer eski adı Ayntap’tır. Bu isim, Kürtçedeki yaygın söylemiyle “Bajareke Kurdistana Bakur/Kürdistan’ın Kuzey şehiri” olarak da kodlanan Dîlok yerine tahvil edilmiştir. Çünkü bölgede bulunan antik Doliche tapınağının Doliche adı, Dülük, Dîlok, Dilo adlarıyla da aynı türevler serisinde yer aldığı anlaşılmaktadır Bu süreçin, 14. yüzyıldan sonralara rastladığı sanılmaktadır. Adıyaman, Maraş, Malatya, Samsat’ın yanı sıra kadim Dîlok toprakları da, Abbasiler (750-1258) devrinde, Bizans’a karşı oluşturulan tampon bölge içine alınmış, bölgeye Abbasi askerleri yerleştirilmişti. Arap-İslam tarihinde bu bölgeye “Avasim” denirdi. Hitit dilinde “han toprağı” anlamına gelen Ayntap/Antep’in konumlandığı merkezi alan, Antep’in Kuzey-Batısına düşen eski Dîlok/Dülük yerleşim yeriydi.
Antep, tarihi ipek yolu üzerinde yer almaktadır. Batı’sında Hatay ve Adana, Kuzey’inde Maraş ve Adıyaman, Doğu’sunda Şanlı Urfa/Riha ve Güney’inde bugünkü Kuzey/Rojava Suriye sınırı yer almaktadır. Dîlok, 1070‘li yıllarda Selçuklular tarafından kısmen ele geçirilerek çevre yerleşim birimleriyle birlikte yağma edildi. Dîlok ilk kurulduğunda, Babil yönetimi altındaydı, M.Ö 1700'lü yıllarda Hititler’in eline geçti. Hititler'den sonra Mısır yönetimine geçen Dîlok, M.Ö 700-M.S 546 arasında ise kronolojik sırayla Medler, Asurlular ve Persler tarafından yönetildi. M.Ö. 6. yüzyılda ise kentte; Makedonya Selevkos ve Komagene uygarlıklarının yönetimi başladı. Bölge, özellikle de Alevi inancının antik damarlarını oluşturmada belirgin bir yere sahiptir.
1978 Maraş katliamıyla birlikte, çevre Kürt illerinde, Antep’e büyük göç akınları yaşanmıştı. Son yıllarda bu demografik göç, daha da bir hız kazandı. Suriye politikalarıyla birlikte, Antep ve yakın çevresi, IŞİD terörüne açık hale getirildi. IŞİD ve türevlerinin bu sınır hattını, bir geçiş yolu gibi kullanması ve kendilerine buralarda eğitim alanları oluşturması kaçınılmaz oldu. Bununla birlikte, bölgede şu ana kadar birçok bombalama ve çeşitli suikastler yaşandı. Ne acıdır ki; bu vahim olayların failleri hiç bir zaman ortaya çıkarılamadı. Dîlok merkezinde patlatılan son bombayla, 50’den fazla insan hayatını yitirdi. 100’e yakın insan yaralandı. Çok ilginçtir ki; bomba, Kürtlerin yoğunlukla yaşadıkları bir mahallede patlatılmış ve savaş mağduru Kürtlerin, tekrar yollara düşmeleri hedeflenmiştir. Bu bombanın bu bölgede patlatılmasının elbette bir çok nedeni vardır. Fakat bunların içinde asıl önemli olan bölgenin, Antep/Dîlok’un demografik yapısının Kürtler aleyhine yeniden değiştirilmesi planlanmaktadır.
Bir diğer önemli husus; Özgür Gündem gazetesinin kapatılması olayıdır. İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesi; 16 Ağustos’ta Özgür Gündem gazetesini, “PKK Terör örgütü propagandası yaptığı ve silahlı terör örgütü yayın organı gibi hareket ettiği“ iddiasıyla kapatma kararı verdi. Aynı gün gazeteye yapılan polis baskınında, gazete çalışanları ve gazeteciler zorla gözaltına alındı. Sonrasında gazeteyle dayanışma için gazete binasına giden ziyaretçiler ve haberciler dahi gözaltına alındılar. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Toner, Özgür Gündem gazetesinin mahkeme kararıyla kapatılması ve gazetecilerin gözaltına alınmasıyla ilgili yaptığı açıklamada; “Bağımsız bir medya kuruluşunun kapatıldığını gördüğümüzde her zaman endişe duyarız, bu konuda çok net olduk” dedi.
1990’lı yıllardan beri Kürtlerin çıkardıkları birçok gazete, dergi, kitap, radyo, tv kanalı ve benzeri yazılı-görsel medya araçları, sürekli kapatıldı. Bombalandı. Çalışanları tutuklandı. Sokak ortasında katledildi. Mal varlıklarına el konuldu. Fakat 15 Haziran darbe girişiminden sonra, demokrasiye sahip çıkma seremoni seansları düzenlenmemiş miydi? Demek ki demokrasinin, sadece seremoniye katılanların çizdiği çerçevede olması gerekiyormuş! Merkezi Almanya’da bulunan bdfj Bundesvereinigung der Fachjournalisten e.V. nin bir üyesi olarak, Özgür Gündem gazetesine yapılan baskınla, uluslararası sözleşmelerin ihlal edildiğini hatırlatmalıyız. 10 Aralık 1948 tarihli Birleşmiş Milletler "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 19. Maddesine göre; “Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.“