kendi bulaşmadan önce rüyalarıma
uyuduğum olurdu bazen
şimdi, kediye takılınca aklım
yok, yok, bir kartalım, mesela
elimin altında herşey
kafasından tutuyorum yılanın
kırıyorum omurgasını
kedi, serçenin yavrusunu bırakıp
hemen yetişiyor imdadıma
sonra ben, omurgası kırılmış
yılanı bırakarak kediye
sarıyorum kuşun yarasını
…
bir bakıyorum, bir çift
sarmaş-dolaş, yaz-kış oluyor
ramazan boyunca mevsim
abdesti bozuluyor insanın
…
açlık, işkence, ölüm
neyse de
bu sevişmeleri yok mu günaşırı
bu sevişmeleri iki diktatörün
imandan çıkarıyor insanı
ama, çaresiz imandan
amin diyoruz korkudan
izliyoruz sadece
düşenlerimizi vererek toprağa
sevabı kime yazar, bilinmez
günahını yoksullar ödüyor hep
ateşi sudan ayırarak
günahkarlarla tüttürüp
harladıklarından beridir
yükselen o cehennem ateşi
su, henüz kirlenmedi o kadar
bazı limanlarda koktu sadece
bişeyler çürüdü ki içinde
bişeyler öldü ki eskiden kalma
ya da yeni icat dönmeler…
kendinden öte, kokmaya başladı su
yine de ateşe dökmüyor bizimkiler
o anlamda, kaygıları da yok
cennetten ya da cehennemden yana
kanat takıp uçmuyoruz kedi ile
o, mırın – kırın edince
biliyorum ki
sevilmek istiyor canı
günahı yok sevmenin
varsa da boynuma asın
bütün açlığı ile birlikte…
Ercan Cengiz
(Şafağa Gülen Ülkeyim)