Tayyip Erdoğan ve ekibi kendi iktidarlarını sürdürmek, kendilerini ve aile çevrelerini kurtarmak; Türk Silahlı Kuvvetleri çizilmiş karizmalarını tamir etmek ve siyasetteki etkinliklerini yeniden sağlamak; MHP gibi ırkçı partiler kendilerine varlık gerekçesi bulmak; silah tacirleri silah satmak için Kürtlere karşı ortaklaşmış durumdadırlar. Ama hepsinin kesiştiği nokta Kürt düşmanlığı...
25 Haziran 2016 Cumartesi günü Ankara'dan Diyarbakır'a gitmek üzere olan otobüse pompalı tüfekle saldırı yapılıyor. 4 kişi yaralanıyor. Muhtemelen tüfeği kullanan ya gözaltına alınmayacak, ya da alındığında polisler onunla selfie çekip saldırganı tebrik edecekler. Silahlı saldırının olduğu gün sosyal medyada ise "Kürtler Tehcir Edilsin" diye kampanya başlatmış Türk ırkçıları. Hem de neonazilerin gamalı hacını öyle rahat kullanıp, Kürtler hakkında öyle hakaretler yapıyorlar ki!... Bir tane faşist şöyle yazmış
"Vergi Vermeyen, Fatura Ödemeyen Hendek Kazan, Kazana Göz Yuman Ekmek Yediği Kaba Pisleyen Hain Kürtler Tehcir Edilsin" bir başka faşist ise "Kaçak elektrik kullananlarda Türk düşmanı ve potansiyel pkklıdır." diye not düşmüş. Bu ve bunun gibi ırkçı mesajları yazıp ölüm çağrısı yapanların birçoğunun açık ismi ve adresi var. Hatta bazıları Türk Birliği vb gibi kurumsal adreslerden yazıyorlar.
Bu da yeni bir kampanya değil. Sosyal medyada daha önce de "Kürtler katledilsin" diye de kampanya başlatmışlardı. Ve aynen şu mesajı yazanlar vardı; "Kürtler Tehcir Edilsin ne demek, Yüz sene sonra yinemi başımıza bela olsunlar. Kürtler direk katledilsin."
Şimdi Türkiye'de giderek tırmanan milliyetçilik ve ırkçılığın iklimini AKP ve Tayyip Erdoğan bizzat yarattı. Buna zaten yatkın olan MHP ve Ergenekoncu yapılanlamalar ise bu iklimde farklı tarzlarda boy verdiler. AKP'nin gazeteleri Kürtlerin hepsi terörist diyerek, ırkçılığa ve saldırganlığa toplumsal meşruiyet yaratma çabasına giriştiler. Ki öyle bir durum oldu ki HDP Genel Merkezi'ni basıp yakanlar, Nevşehir'de, Alanya'da Kürtlerin evlerini yakıp yıkanlar ya gözaltından hemen sonra ya da ilk mahkemelerinde serbest bırakıldılar. Durum böyle olunca da Kürtleri öldürmek, onlara düşmanlık etmek Türkiye'de moda deyimle yükselişe geçti.
Ama bu çok tehlikeli bir durum. Kürtler ile Türkler arasında sokağa inmiş bir çatışmada çok kan dökülür. Çok insan ölebilir. Bu önü alınamaz kanlı bir savaşın tırmanması ve çok ama çok tehlikeli bir duruma varması demektir. PKK'nin kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan ve PKK yönetimi her seferinde Kürt-Türk çatışmasının olmaması için öylesine hassasiyetler gösterdi ki... Yıllarca şiddetli çatışmalar iki toplum arasında çatışmaya dönüşmedi. Bunu Öcalan'ın hassasiyetleri, ilkeli duruşu önledi.
Ama şimdi Tayyip Erdoğan ve ekibi öylesine tehlikeli bir oyun içine girmişler ki, "iç savaş çıkarsa ezer geçeriz" diyerek, Türk toplumunu şişirmeye çalışıyorlar. Oysa Kürtlere karşı başlatılan bu savaşta Türkiye halkının hiç ama hiç bir çıkarı yoktur. Bu savaş tamamen Erdoğan ve AKP'li iktidar elitleri ile savaşla kendisini var eden Türk ırkçısı bir kliğin kendini var etme savaşıdır. Ve bu savaşın kaybedenleri kesinlikle bunlar olacaklardı. Söz konusu savaşın doğası gereği böyledir. Eğer farklı bir seçenek olmuş olsaydı 40 yıldır devam eden bu savaşı kazanan Kenan Evren, Tansu Çiller ve Doğan Güreş olurdu. Ama öyle olmadı, olmayacak da.
Kırsal alanda darbe yiyip, kent savaşına ordusunun seçkin on binlerce askerini, polisini sevk edip, en ileri teknik ve ağır silahlarla ilerleme sağlayamayan bir gücün toplumda ırkçılığı derinleştirerek savaşın içine çekmek hiç ama hiç akıl karı değildir. Tayyip Erdoğan ve ekibi böyle yaparak kendisini kurtaramaz. Eğer Türkiye kentlerinde Kürtlere saldırılar böyle tırmanırsa, Kürtler kendilerini savunacaklar. Bu savunma Türkiye'yi boydan boya kapsar. Çatışma şiddetlenirse de Karadenizliler kendi öz kimliklerine dönüp "biz Türk değiliz" diyecekler. Benzer durum Trakya'da kendisini dışa vuracak. Ege kıyılarında ve diğer bölgelerdeki halklar da kendi öz kimliklerine sahip çıkıp ırkçı Türklere ortak olmayacaklar. Ve o zaman ırkçı Türklerin gerçekten de bir azınlık oldukları ortaya çıkacak. O zaman da durum gerçekten çok ama çok farklı olacak. İşte akıl ve toplumsal ahlakın ilkeleri gereği bütün halkların ortak yaşadığı bu coğrafyada ırkçılığa pirim vermemek de fayda var.