Ayten Öztürk, 27 Temmuz 1992 günü Mazgirt ilçesine bağlı Akpazar beldesinde çalıştığı fabrikadan mesai bitiminde çıktıktan sonra beyaz bir Toros’la kaçırılmıştı. Öztürk’ün cesedi 8 Ağustos 1992 yılında Elazığ Karşıyaka Mahallesi’nde işkence edilerek öldürülmüş halde bulundu. 21 Ekim 2013 yılında Öztürk ailesi 1992 yılından sonra başlattığı hukuki mücadeleden sonuç alamayınca avukatları aracılığıyla etkin soruşturma yürütülmemesi, idare aleyhine açılan tazminat davasının reddi, adil yargılama, yaşam, kişi hürriyeti ve güvenliği hakları ile işkence yasağının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Başvuruyu görüşen Mahkeme, Ayten Öztürk’ün öldürülmesinde "yaşam hakkının usul boyutu" ile ihlal edildiği gerekçesiyle aileye 50 bin liralık manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
AİLENİN AVUKATI HUKUKİ SÜRECİ ANLATTI
Öztürk ailesinin Avukatı Cihan Söylemez, 1992 yılında öldürülen Ayten Öztürk cinayetine ilişkin başlatılan hukuki süreçle ilgili şunları dile getirdi:
"Ayten Öztürk’ün ölüm olayı sonrası baba Hıdır ve anne Dilif Öztürk maddi ve manevi zararla ilgili Tunceli Valiliği’ne müracaatta bulunmuştu. Tunceli Valiliği de bunun terör olayı olmadığını belirterek başvuruyu reddetmişti. Daha sonra konu idare mahkeme oradan da Danıştay’a taşınmıştı. Danıştay da reddetmişti. Danıştay’da karar düzeltme aşamasında oy çokluğuyla reddedildi. Üye hâkimlerden biri Mahmut Yıldırım’ın JİTEM üyesi olması nedeniyle bunun da bir terör vakası olarak kabul edilmesi gerektiği ve ailenin maddi ve manevi ızdırabının tazminatla giderilmesi gerektiğini düşünüyordu. Oy çokluğuyla reddedilince biz de konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdık. Anayasa Mahkemesi’nde yaşam hakkı ihlali, işkence, kötü muamele ve etkin soruşturma yürütülmediğine ilişkin maddelerin yer aldığı talepte bulunduk. Anayasa Mahkemesi de Anayasanın 17. maddesindeki yaşam hakkı ihlalinin usul boyutuyla ihlal edildiğine karar verdi. Diğer boyutlarda ise Cumhuriyet savcılıkları tarafından açılmış bir dava, sonuçlanmış bir dava olmaması nedeniyle red kararı verdi. Ama Anayasa Mahkemesi bu kararıyla tekrardan bu konunun gündeme gelmesini, savcılıkların ele almasını, kolluğun; devletin yetkili organlarının artık bunu çözmesi gerektiğine ilişkin bir mesaj vermiş oldu. Bu mesajı hem savcılık makamı hem de devletin ilgili birimleri alırsa belki bu davada yol kat edilebilir. Hıdır amca ve Dilif teyzenin gözyaşları bir nebze de dinmiş olur."
"ÖZTÜRK DAVASI, BİR FIRSAT OLABİLİR"
Anayasa Mahkemesi’nin Ayten Öztürk hakkında verdiği kararın bir fırsat olabileceğini ifade eden Avukat Cihan Söylemez, "Verilen karar, Türkiye’de sembolik bir dava olan Ayten Öztürk davasıyla ilgili Türkiye Cumhuriyeti savcılıkları tarafından soruşturmanın etkin bir şekilde yürütülmediğine ilişkin bir karardır. Bu karardan sonra dosya Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Bizim bu saatten sonra temennimiz şu ki Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı Hıdır amcanın 1992 yılından bu yana sürdürdüğü bu hukuki mücadeleyi oradaki savcıların da gayretle sürdürmesi, olayın üstüne gidilmesi sadece Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım değil onun maaş aldığı kurumlar, içinde bulunduğu MİT, JİTEM yapılanmaları, o dönemki kadroları hakkında bir bütün olarak soruşturma yürütülmesi. Eğer 1990’lı yıllarda JİTEM veya derin devletle bir hesaplaşma isteniyorsa Ayten Öztürk davası bunun için bir fırsattır diye düşünüyorum" dedi.
Devlet Denetleme Kurulu’nun Ayten Öztürk’ün öldürülmesiyle ilgili harekete geçmesini istediklerini ifade eden Avukat Cihan Söylemez, "Bu olayda Devlet Denetleme Kurulu harekete geçirilmelidir. Çünkü Ayten Öztürk cinayeti basit bir cinayet değildir. Devletin organları, parası, ekipmanları ve bütçesi kullanılarak işlenmiş örgütlü bir cinayettir. Dolayısıyla bu cinayeti işleyenler, bu cinayet işlendikten sonra bunu örtbas etmek isteyenler hakkında Cumhurbaşkanı Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirmeli ve o dönemdeki hem savcı, otopsi raporunu tanzim eden doktor, Tunceli’deki idari ve askeri erkan, o dönemdeki MİT ve JİTEM yetkilileri hakkında bir soruşturma yürütülmesini talep ediyoruz. Belki de Devlet Denetleme Kurulu’nun yürüteceği bu soruşturma sonucunda adaletin geç de olsa tesisi daha mümkün olabilir diye düşünüyorum" diye konuştu.
"AMAÇ HAK İHLALİNİ TESPİT ETMEKTİ"
Anayasa Mahkemesi’nin 50 bin liralık tazminat hükmüne de değinen Avukat Cihan Söylemez, "Biz maddi ve manevi olarak 400 bin lira civarında tazminat talebinde bulunmuştuk. Ama Anayasa Mahkemesi maddi boyutu değil sadece manevi boyutuyla 50 bin liralık tazminata hükmetti. JİTEM tarafından, devletin yetkili organları tarafından hunharca işlenmiş bir cinayet var ortada. Üzerinden yıllar geçmiş. Ailenin acısı ortada. Savcılık, kolluk birimleri tarafından herhangi bir şekilde ciddi bir soruşturma yürütülmemiş, tamamen ailenin ve avukatları olarak bizim çabalarımız sonucunda zaman aşımı mevzusu ortadan kaldırılmıştı. Bir insanın hayatına Anayasa Mahkemesi tarafından manevi olarak 50 bin liralık tazminat trajikomik. Burada bir orantısızlık söz konusu. Ailenin başından beri hedefi hiç bir zaman tazminat değildi. Hedef burada bir hak ihlalini tespit etmek akabinde de yetkili organları ve kamuoyunu harekete geçirmekti. Anayasa Mahkemesi bunun tekrardan dile gelmesini sağladı" dedi.
"ADALET İSTİYORUM"
Kızının hayatının anlatıldığı Kitap ile belgeseli gazetecilere gösteren baba Hıdır Öztürk, "Ben devletime, adalete güveniyorum. Eğer adalet varsa kulakları parçalanmış, gözü çıkarılmış, kulağı kesilmiş kızım için eğer vicdanları varsa bu kişilerin üzerine gidecek ve bunların hakkında gerekli işlem neyse benim bizzat yalvardığım husus Jandarma alay komutanı, il valisi, savcı, hayali otopsiyi hazırlayan doktor hakkında soruşturma açılması için sizin kanalınızla savcılığa suç duyurusunda bulunuyorum" diye konuştu.