Kürdistan toplum hayatında, yakın tarihe kadar (1960’lara kadar) “xulam" diye bir kavram ve xulamlığı iş, uğraş meslek haline getiren emekçiler vardı.
Xulam, bir bakıma batı toplumlarındaki “uşak"a benzer bir işti. Ücret karşılığında ev hizmetlerinde yardımcılıktı Xulamlık.
Ancak, “xulamlığın" farklı versiyonları da vardı. Söz gelişi, eski çağ MİR’lerinin orduları, geniş ölçüde xulamlardan oluşuyordu. Kimi aşiret önderi, büyük ailelerin xulamları da ev işleri, hayvan bakımından başka, kavga ve çatışmalarda, durdukları kapının yardımcı gücüydü.
Xulamlığın yozlaşma haliydi, bu. Osmanlı imparatorluğu sonuna koşarken, Sultan Abdülhamit’in Kürtlere karşı ördüğü Kürt kuşağı olan Hamidiye Alayları, muhafız Xulamlığın en onur kırıcı haliydi. Günümüzdeki koruculuk da sistemin devamıdır.
Ancak, Kürdistan tarihinde siyasi xulamlık da, onuru kırıcı bir derinliğe sahiptir.
Örneklersek, ta başından beri bütün Türk iktidarları, bir yandan Kürtlerin soyunu kurutup, Erdoğan rejiminin 10 şehirde yaptığı gibi ülkelerini, taş üstünde taş bırakmamacasına yakıp yıkarken, öbür yanda benzeri görülmemiş utanmazlıkla, siyasi xulamları öne sürüp “her şey sizin iyiliğiniz içindir" diyebiliyorlardı.
Mevki ve maaş karşılığında kiraladıkları kıravatlı Xulamları gösterip, “şekilde görüldüğü üzere eşit haklara sahip kardeşleriz" yalanını söyleyebiliyorlardı.
İttihatçılar ve “B" takımı Kemalistler Ermeni kırımında da kullanılmış Kızıl Elmacılar Kürtlerin temsilcisi gösterdiler.
DP, o kadar “bir fazla Kürdi"ydi ki, Şeyh Said ailesine bile bulaşmış, Ağrı direnişinin liderlerinden Halis Öztürk’ü milletvekili yapmış, Ağrılı Celal Yardımcı’yı Bakan, Muşlu Kasım Küfrevi’yi tepelerde tutmuştu.
Demirel’in “dolgun maaş" ve “olgun" makamla vitrine koyduğu Kürtlerin lümpen ardılları, Özal’ın kapısında iş tutmuş, bunlardan kimileri oradan konumuz olan AKP’ye sarkmıştı.
Kiralık Kürtlerin (Kürt Kızıl Elmacılar) düşmüş, yerde çürümüş şeklini sergileyen
AKP, Türk sağı elitinin de “ayakçı" olarak kullandığı toplumsal en alt taraflardır. En geri, en cahil, ırkçı ve dolayısıyla Kürt düşmanlığında en gaddar…
AKP’nin payına düşen Kürt xulam tipleri, seviyelerine uygundur. Açık bir deyişle elemede dibe düşen, ücretini verene hizmete koşan, ayrıldığı kapıya söven, dün sövdüklerinin kapısında bekçi durunca yücelten, kendi halkının katilerini, doğdukları ülkenin kibritçilerini meşru ve “iyiliksever" olarak sunan, Türkçe bilmeyen Türk ırkçıları…
Irkçı tepelerde, inkar taklaları ataren “biz" demeye kalkışıyor, ama dilleri dönmüyor, “bız" diyor, “bızım hıkmetımız" diye diye ediyorlardı, bu Kızıl Elmacılar.
Eş anlamı “Turancılık" olan “Kızıl Elma" sözü, Türk ırkçılığını sembolize eden bir kavramdır. İçerik olarak, fetihte ulaşılacak nihai sonucu, ele geçirilecek, egemenlik kurulacak toprakları ifade eder.
Kızıl Elma, 1970’lerde MHP ve AKP’nin ideali olarak sokaklarda, meydanlarda yankılanıyordu. MHP’liler, “Tanrı dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman" diye haykırıyorlardı. Osmanlı’nın talan, vurgun ve hırsızlık şebekesi Akıncılar kılığına giren Erdoğan da aynı tarihlerde, peşine taktığı gençlerin başında, “kanımız aksa da zafer İslamın" diye haykırarak hem Müslümana İslamı satıyor, hem de fetih yolunu işaretliyordu.
Tecavüzcüsü, hırsızı, durduğu kapıya göre havlayan el, iki büklüm etek öpeni, cinayet ortakları, Tayfun lakaplı ajanlarıyla Kürt Kızıl Elma ekibi, AKP saflarında, Kürtlere özgürlüğün zararlarını anlatarak ekmeklerini çoğaltmaya çalışıyorlardı.
Kızıl Elmacılara dalında, konu başlığı Altan Tan’a ayıracak yerimiz azaldı:
Kısaca özetleyelim: Askerler, mahpus babasına pislik (b…k) yedirerek öldürdüler. Kanının hesabını görenler, bugün sövdüğü solculardı. İlk dillendiren de bu satırların yazarıydı. Kemalist olan Demirtaş Ceyhun, bizim yazdıklarımızdan yola çıkarak, daha sonra ünlü hikayesini yazdı.
Altan Tan, o sırada babasının kanı peşine düşeceğine, dönemin iktidarı yolunda Müslümana Müslümanlık satmakla meşguldu. Katillere karşı sus-pus…
Hep gücün arabasına bindi. Babasının katili olan rejimin devamı ANAP’ın Belediyesinde Melih Gökçek’e yardımcı oldu. Gökçek MHP varoşlarından gelmeydi.
Ondan sonra yine hak ve özgürlüklere kama çeken ilkel sağın saflarında durdu, hep. Erdoğan’ın cephesinde ve onun kadrolarıyla İslama İslam pazarladı.
Sonra onu, günün birinde, başına taş düşmüş ve uyanmış gibi Kürtlerin safında gördük. Şimdi, kötüleme kampanyası ile ayrılma numaraları çeviriyor.
Bence HDP, babasının kanına bile sahip çıkamayan bir kişiliğin taklalarını, mugalata ve hezeyanlarını cevapsız bırakmalı.
Tek başına kumda oynayarak AKP’ye dahil olsun, isterse eski Hizbullah’ın partisi HÜDAPAR’a gitsin…
AKP, eski yuvası ve yuvadaşlarının yeridir. Müteahhitlerin de cennetidir.
Politika