Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Deli / Ahmet Kahraman

Deli / Ahmet Kahraman

11 Haziran 2016, 09:59

Dünya, Erdoğan liderliğindeki asker-sivil diktatörlüğün, Kürt seçilmişleri, parlamentodan hapishanelere sürükleme hazırlıklarının ayak seslerini takip ediyor.

1994’te de, yine asker-sivil ittifakla Kürt seçilmişler, Türk tipi zafer şenliğiyle cezaevlerine yollanmıştı. 

Bu bir darbe ve Türk tipi demokrasinin bir kere daha kalpazanlığa esir düşmesiydi. Darbenin lideri Erdoğan ise içeride deli deli esen halleri, Kürtlere zulmünden sonra, kalpazanlık sıvalı diplomalarıyla içerde, boksör Muhammed Ali’nin cenaze töreni için gittiği Amerika’da çıkardığı maraza ile dünyada güldürü konusuydu.

Ancak, gücü eline geçirenlerin ruh hali, ilk defa Erdoğan’la tartışmaya açılmıyordu. Kaçıklık hallerinin öncesi de vardı.

Örneklersek, Roma’nın en unutulmaz imparatorlarından biri olan Neron, şarabın endazesini kaçırdığı bir gece, Roma şehrini bol ışıltılı şamdan, zafer meşalesi niyetine yaktığı deliliği, tarihin baş söylencelerindendir.

Kardeşlerini, beşikteki evlatlarını boğduran, babalarını yerlerde sürükleyen Osmanlı Sultanları, kaçıklığın evrensel tarihinde unutulmaz yere sahiptirler. Mimikleri, el-kol hareketleri, ipe-sapa gelmeyen nutukları ve emirleriyle insan soyunu kurutan, dünyayı ateşe atan Hitler, geçen yüz yılın en büyük delisiydi.

Günümüz dünyasında ise Kuzey Kore lideri Yung, gülmece konusu bir delidir.

Türk halkının tam yarısının iftiharlık lideri Recep Erdoğan, hapishanelere doldurduğu generallerin kişiliğinde, orduyu “terbiyeden” geçirdikten sonra, kurduğu şiddet ittifakı ile “tek adam”dır.

Türk halkının yarısı Erdoğan’ın, taziye yeri, ölü evinde bile kavga çıkarıp insan döven asabiyetine, kadınların yatak odalarında dolanan sağlıksız merakına, yampiri duruşunu, kaygan bakışları, yadırgılı tuhaflıkta gülüşüne, bozuk sinyaller veren ruh haline hayran…

Çünkü dünya tuhafı, yani anormali, burada normaldir. Anormaller tapınılasıdır. Onun için, Erdoğan Fransa Devlet Başkanı Jack Chirac’la görüşmeye gittiğinde, konuşacağına söverek adamı yerinden zıplattığı, İsrail Cumhurbaşkanına katil diye bağırdığı için, dönüşte Kürdistan’da insan soyu kurutup, sonsuz yangınlar yaratmış gibi alkışlarla karşılanmıştı.

Yani ülke halkının her ikisinden biri, ta başından beri ona hayrandı. Hırsızlık, dolandırma ve kalpazanlıkla sarmal başarıları, yandaşlarının övüncüydü.

Hikayenin başı ile Erdoğan da bir zamanlar, herkes gibi çocuk ve üç kuruşluk kazanç bulduğunda, yüzü gülen yoksul ve asabi bir babanın oğluydu. İstanbul’da, Kasımpaşa sırtlarında, içinde tencere yerine yoksulluk, dolayısıyla açlığın getirdiği asabiyet fokurdayan tek gözlü bir gecekonduda yaşıyorlardı.

Çocuk Recep, yerinde durmayan eli, ayağıyla etrafa rahatsızlık verdiğinde, kafasının şartelleri atan baba, onu tavana asarak cezalandırıyor, kimse de elinden alamıyordu.

Rivayet bu ya, Recep Tayyip ruhundaki kin çatlağının başlangıcı bu yıllara dayanıyor. Gençliğinde kafadarlarıyla birlikte sokaklarda ganimet, talan peşinde koşan “Osmanlı akıncısı” kisvesinde, “zafer İslamındır” diye bağırarak “halledilecek düşman” ordu ile bütünleşerek güç olduktan sonra, Kürtler üstüne sefere çıkacaktı. 

Çatlak ruh hali midir, bu vaziyetler, ben değil psikologlar bilir. Ancak, Recep’in ilerde çok zengin olacağı, yazın sokaklarda su, kışın da simit sattığı çocukluk günlerinde belliydi.

Çünkü, kalpazanlık yetenekleri ta o zamanlar gün ışığına çıkmış, ilerinin en büyüğü olmaya aday olarak, fırınlarda elde kalmış, küflenmeye yüz tutup “çöplük” (hiç) fiyatına indirgenmiş simitleri keşfedip, onları çöpten alıp torba torba eve taşımış, aile boyu suç ortaklığıyla ısıtıp, sonra sokaklarda taze fiyatına satmış, kazancıyla annesinden sonu gelmez aferinler almıştı. 

Bir deha doğuşunun ayak sesleriydi, bu. Gelecekte kalpazanlıktan, yolsuzluk, hırsızlıktan hakkında davalar arkadan gelecek, ama Allah’ın inayeti ile” hepsinden başarı ile çıkacak, heykeli dikilesi diktatörlerden Sultani bir diktatör olarak dünyanın diline düşecekti.

Hakkındaki davaların ilki, herkese ait olması gereken orman arazisine gecekondu oturtmaktan açılıyordu. İstanbul’a belediye başkan adayı olduğunda, Milliyet gazetesi 23 Şubat 1994 tarihli sayısında bu arazi gasbını (hırsızlık), “orman arazisine ev yaptığı mahkeme kararıyla kesinleşmesine karşın, bu iddiaları reddeden Erdoğan” cümlesiyle hatırlatıyor, ama gasp olayı sevenlerine vız geliyordu.

Diploma hayaleti, otuz yıldan beri tartışılıyor, hırsızlıklar ise Türk tipi demokraside yandaşlarının, “çalıyorsa benim malımı çalıyor, sana ne oluyor” çıkışıyla bastırılıyordu.

 Bu arada tarihi dokunulmazlığı olan koyda villa sahibi, başkasının arazisinde kaçak saraylar kuran, çağın son sistem arabalardan inip, özel donanımlı uçaklara binen Cumhurbaşkanıydı.

Görünüşte maaşıyla geçinen, fiiliyatta dünyanın en zenginleri listesinde başlardaydı, ismi. Kazancının gerçek kaynağı ise meçhuldü.

Türk halkının yarısı, onu sevip başında baş olarak tutmaktan mutluydu…

(Politika)

Bu haber 745 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..