Özyönetim direnişlerinden sonra Master Planından, 300 tedbirden söz ediliyor. Önder Apo esaret altına alındıktan sonra 105 konuda adım atacakları söylendi. Master Planında öngördükleri, Kürt sorununda çözümü değil, Kürt halkını mücadele edemez duruma getirmek amaçlı zapturapt altına alma ve psikolojik savaş yöntemleriyle Kürt halkını kontrol etme tedbirleri olmaktadır. Kürt halkını kültürel soykırım kıskacına alma ve zaman içinde ortadan kaldırma hedeflenmektedir. AKP hükümeti Kürtleri kültürel soykırıma uğratma politikasını o kadar açık ortaya koyuyor ki, en az politik olan bir Kürt bile bu politikayı anlar. Aslında AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan II. Dünya Savaşı öncesi faşist ulus-devlet zihniyeti ve kodlarıyla konuşmakta ve hareket etmektedir.
AKP, ancak faşist hükümetlerin söyleyebileceği her şeyi söylemekte ve uygulamaktadır. Kuşkusuz günümüz dünya koşulları farklı olduğundan tüm muhalefetin üzerine aynı sertlikle gidememektedir. Çünkü çok partililiği biçimsel de olsa kabul etmiş bir ülkedir. Türkiye'de çok partililik olsa da her zaman hegemonik bir zihniyet, politika ve sistem var olmuştur. Şu anda da çok partililikten söz edilse de AKP kendi zihniyeti ve politikasını hegemonik bir biçimde bir sistem haline getirmek istiyor. Aslında AKP hegemonik otoriter bir iktidar haline gelmiştir. Şimdi bir anayasa ile buna hukuki bir kılıf geçirmek istemektedir. Aslında bir zamanlar CHP’nin tek partili iktidarı şimdi çok partililik örtüsü altında yürütülmektedir. Şu anda AKP hükümeti 1930’lı yılların kültürel soykırımcı politikasını daha tahkim edilmiş biçimde pratikleştirmek istemektedir.
Master Planı bir soykırım planıdır
Şu anda Master Planı denilen şey 1926’da pratiğe konulan Şark Islahat Planının daha da kapsamlılaştırılarak güncelleştirilmiş halidir. Şark Islahat Planı nasıl bir soykırım planıydı ise, Güneydoğu Master Planı dedikleri de bir soykırım planlamasıdır. Dağları ve şehirleri yeniden işgal temelinde Kürt’ü tümden bir kültürel soykırım kıskacına sokma halidir. Kürt sorunu yok, terör sorunu var diyerek demokrasi, özgürlük ve özerklik isteyen tüm Kürt halkına terörist uygulaması yapacaklarını söylemektedirler. Artık Kürt sorunu var diyenler ve bu yönlü talepte bulunan örgütler teröristtir. Bu nedenle Kürtler demokrasi ve özgürlük istemeyecek, hiçbir talepte bulunmayacak biçimde kuşatma altında olacaklardır. Zaten şimdi tanklarla yaptıkları kuşatmayı sabit karakollar yaparak tahkim edeceklerdir. Aslında sadece bir klasik karakol yapılmayacaktır, dağlarda olduğu gibi her biri savaş karargahı olan süper karakollar yapacaklardır. Bu bile kültürel soykırımcı sömürgeci bir devlet olunduğunun ispatıdır. Kürdistan'da asker ve polis her zaman Türkiye'nin diğer yerlerinden farklı örgütlenmiştir. Şimdi bunu daha açık biçimde ve şehirlere yayarak yapmaktadırlar.
Utanmadan, sıkılmadan kentsel dönüşüm adı altında tüm Kürt şehirlerini yıkıp yüzlerce yıldır oluşmuş Kürt ruhunu ortadan kaldırıp beton yığınına gömmek istemektedirler. Beton yığınlarının hiçbir ruhu, birikmiş değeri yoktur. Tamamen kapitalist modernitenin tüketim kültürüyle şekillenecek bir toplum hedeflenmektedir. Hiçbir manevi, moral ve kültürel değerleri olmayan ruhsuz beton yığınları, ruhsuz caddeler ve sokaklar yapılacaktır. Özcesi şimdi Cizre hedef ya, Cizre’yi Cizre olmaktan çıkaracaklardır. Her şehrin, her kasabanın, hatta her mahallenin ruhu vardır; bir kültürü vardır. Şehirler ruhsuz değildir, şehirlerin ruhunu oluşturan en temel etken de onun mimarisidir, yerleşim biçimidir. Tüm şehirlerin eski yapılanmalarını ortadan kaldırın, geriye o şehirler kalmaz. Örneğin eski İstanbul’u, eski Konya’yı, Eski Urfa’yı, eski Antep’i, eski Amed’i, eski Antalya’yı, eski İzmir’i ortadan kaldırın ortada beton yığınları dışında bir şey kalmaz. Eski yerleşim yerlerini yıkmak bir tür hafızayı ortadan kaldırmaktır.
Kentsel dönüşüme
karşı direnmek
Kentsel dönüşümün işgalci sömürgeci güvenlik boyutu vardır, toplumu daha fazla zapturapt altına alma boyutu vardır. Ancak esas boyut kültürel soykırımdır. Bu açıdan kentsel dönüşüm denilen kültürel soykırımcı sömürgeci saldırıya karşı da direnmek gerekir. Bundan sonra gösterilecek direnişin bir boyutu da kentsel dönüşüme karşı direnmek olmalıdır. Şu anda şehirleri tankla, topla yıkmanın bir amacı da kentsel dönüşüm denilen soykırıma zemin hazırlamaktır. Bu kesinlikle kabul edilmemelidir. Belediyesinden muhtarına, siyasi partilerinden sivil toplum örgütlerine, aydın ve sanatçısından mahalle sakini Kürt’e kadar Kürt toplumunun tümü kültürel soykırım amaçlı kentsel dönüşüme karşı direnmelidir. Kültürel soykırımcı sömürgeciliğin şehirlerinden ruhunu alıp betonlara gömmesine izin vermemeliyiz. Bu konuda toplum örgütlenerek kültürel soykırımcı Master Planının kentsel dönüşüm planına geçit vermemelidir. Nasıl ki faşizme geçit yok diyorsak, kentsel dönüşüme de geçit yok diyebilmeliyiz. Her şehrin ruhu, dili ve kültürü vardır.
Master Planı dedikleri kültürel soykırımcı sömürgeci planın bir boyutu da belediye ve yerel yönetimleri tırpanlayarak merkeziyetçi devlet zihniyeti ve uygulamasının daha fazla hakim kılınması sağlanmak isteniyor. Yani yerel halkın çok sınırlı iradesi olan belediyeleri de etkisizleştirmek istiyorlar. Halkın özgürlük ve demokrasi özlemini bastırma ve kültürel soykırımı tamamlamada belediyelerin yetkilerini kısıtlama da bir politika olarak gündeme sokulmak istenmektedir. Bu da halkın iradesine bir saldırıdır. Hiçbir il ve ilçe bu politika ve uygulamaları kabul etmemelidir. Şehrine yönelik her saldırıya olduğu gibi bu saldırıya karşı da direnilmelidir. Bir halkın kendi iradesine sahip çıkıp çıkamayacağı, kendi seçtikleri yerel yönetimlerine sahip çıkmasıyla belli olur. Yerel yönetimlerine sahip çıkmamak, kendine ve kendi iradesine sahip çıkmamak anlamına gelir. Bu açıdan her il ve ilçe kendini örgütlü kılarak yerel yöneticilerimize dokunamazsanız demelidir. Yerel yönetimine sahip çıkma kültürü gelişmelidir. Sadece oy verdim, seçtim demek yetmez; yerel yönetimleri kendi şehrinin iradesi olarak görmelidir.
Şırnak ve Hakkari’nin Cizre ve Gever’e taşınması ise buraları yeni Şark Islahat Planının karargahı haline getirmeyi ifade etmektedir. Kürdistan'da her şeyi yeniden soykırım hedefine göre yapılandırmayı hedeflemektedirler. Kürt halkına karşı kapsamlı ve uzun vadeli bir savaş açılmıştır. AKP hükümetinin bu karakteri anlaşılmadan ona karşı doğru tutum da alınamaz, doğru mücadele de gösterilemez. Her şey Kürt’ün iradesini kırma ve bitirme üzerine planlanmaktadır. 2014 Eylül’ündeki Çöktürme Planı bugünkü Master Planın temelini oluşturmaktadır. Master Planı böyle Çöktürme Planı üzerinden şekillendirilmek istenmektedir. Bu gerçeği herkesin görmesi gerekmektedir. Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı bu durumu görmüş, tutum almış ve mücadele içine girmiştir. Aslında bu tutum AKP'nin planını bozmuştur. Bu mücadelenin hazırlık ve planlanmasında yetersizlikler olsa da saldırının şiddeti ve kapsamı düşünüldüğünde tedbirlerde yetersizlik bulunsa da mücadele çizgisinin doğruluğu açığa çıkmıştır.
Master Planı'nın beşinci kolu
Belediye eşbaşkanları ve meclis üyelerinin tutuklanmasına yönelik tepkiler şimdiye kadar yetersiz olmuştur. Halbuki her eşbaşkan ve meclis üyesinin tutuklanması bir serhildan gerekçesi olabilmelidir. Nasıl olur da bir şehrin iradesi kolayca tutuklanır? Nasıl olur da bir şehrin seçtiği meclis üyeleri kolayca tutuklanır? Toplum tepki göstermezse tabii ki kolay tutuklanır. Şehrin tepki göstereceğini bilirlerse bu tutuklamaları yapamazlar. Bu konuda partilerin de sivil toplum örgütlerinin de, halkın da, toplum örgütlenmelerinin de tepkisi zayıftır. Sanki kültürel soykırımcı sömürgecilerin tutuklaması normal görülmektedir. Sanki bu tür tutuklamalara alışılmıştır. En kötü durum da bu tür şeylere alışmaktır. Normal görme ve alışmak bir ideolojik hakimiyeti ifade eder. Kültürel soykırımcı sömürgeciliği meşru görmek anlamına gelir. Sömürgecilik kendini meşrulaştırmıştır. En kötü sömürgeci egemenlik ve kültürel soykırım budur. Bu duruma düşmek, kültürel soykırım sistemine boynumuzu uzatmaktır. Dolayısıyla belediyelere kayyum atamalar ya da belediye araçlarına el koymalar, belediyelerin yetkilerini kısıtlamalar kesinlikle serhildanla karşılanmalıdır. Bu tür politikalara ve uygulamalara geçit verilmemelidir. Bu tür uygulamalara karşı her yerde ayağa kalkarak barikat olunmalıdır.
Master Planı dedikleri şey, Kürtlerin ulusal varlığına yönelik yeni bir saldırı kampanyasını ifade etmektedir. Kürtler için çok tehlikeli bir saldırı kampanyasıdır. Bir kısım işbirlikçi Kürt de bu soykırım planının beşinci kolu gibi kullanılacaktır. Bu saldırı planı içinde aktif yer alanlar yanında kültürel soykırım sistemini normalleştiren ve kabul edilebilir gören kesimler de bu saldırının zemini olarak kullanılacaklardır. Kültürel soykırımcı sistem bazı kesimlere biraz maddi imkan sunarak bunları kullanmak istiyor. Özellikle tüketim toplumu çağında bazı tüketim malzemelerine erişmeyi yaşamının amacı haline getirenler kültürel soykırımcı sistemi görmeme, ya da onunla yaşamayı normal görme anlayışı içindedirler. Bu açıdan Master Planın saldırıları karşısında yurtseverlik ölçülerini yükselten bir ulusal demokratik mücadele vermek gerekmektedir. Teslimiyetçi, toplumu mücadeleden uzaklaştıran eğilimlere karşı mutlaka bir zihniyet ve ideolojik mücadele vermek gerekmektedir. Master Planın bir amacı da irade kırmak üzerinden böyle teslimiyetçi ruh hali ve zihniyet ortamı yaratmak ve bu ortamda planını engelsiz uygulamaktır. Bu açıdan yurtseverlik ölçülerini sürekli yüksek tutan bir tutum olmalıdır. Önder Apo ve PKK'nin en ayırt edici özelliği ve şimdiye kadar kazandığı başarıların temelinde yurtseverlik ölçülerinin yüksek tutulması vardır. Zaten PKK bu nedenle gelişmiş, büyümüş ve her türlü saldırıya karşı ayakta kalmıştır.
Tüketim bir bağımlılıktır
Şimdi zaman zaman orta sınıfın kültürel soykırımcı sömürgeciliğe karşı sessiz kaldığından, toplumun direnişçi karakterini geriye çektiğinden söz edilmektedir. Bunu aslında farklı tanımlamak ve ifadelendirmek gerekir. Kapitalist modernitenin tüketim toplum çağında tüketici olmanın her türlü manevi değerin, ahlaki ve vicdani değerin, kültürel değerin üzerine çıkmasıdır. Tüketim toplumu kültürü aslında toplumun kültürünü, ulusal demokratik kültürünü ve her türlü manevi değerleri yıkmakta, tüm bu değerlerin yerine daha fazla tüketimi ikame etmektedir. Aslında bu sadece orta sınıfa değil, tüm topluma yedirilen bir anlayıştır. Emekçileri bile tüketim toplumu girdabı içine sokma durumu vardır. Nihilizm denen, değerlerden yoksun olma denen şey, aslında tüketim toplumunun tüm manevi ve moral değerlerin yerine geçmesidir. Kuşkusuz orta sınıf tüketim toplumunun temelidir. Bu açıdan zihniyet ve ideolojik mücadele verilmezse, toplumsal eğitim olmazsa kapitalist modernite koşullarında insanların tüketim maddelerinin esiri olması kaçınılmazdır. Kültürel soykırımcı sömürgecilik günümüzde insanların bu eğilimini bildiğinden, bu kültürü yaratarak ve yaygınlaştırarak kültürel soykırımcı sistemi engelsiz yürütmek istemektedir.
Tüketim toplumu çağında tüketmek de eroin gibi, sigara gibi bir bağımlılıktır. Eroine bağımlı olan biri için hiçbir manevi değerin ulusal, kültürel değerin anlamı yoktur. Bu açıdan ulusal ve toplumsal değerlerden kopmuş olanlardan başka bir tutum beklenemez. Ancak eğitim, propaganda, ilgilenme tüketim toplumunun yarattığı insan gerçeğinin ne olduğu konusunda bilinçlendirme olursa orta sınıf denen toplumsal kesim de kültürel soykırımcı sisteme karşı mücadele içinde olur. Özgürlük mücadelesi tarihi bunun kanıtıdır. Çünkü orta sınıf 1990’lı yıllarda malını ve canını ortaya koyarak ulusal değerler için mücadele içinde olmuştur. Kuşkusuz tüketim toplumu ve konformist yaşam nedeniyle bu yönlü rahatının bozulmasını istemez. Aslında orta sınıf böyle bir kaygı yaşar. Ancak ulusal değerlere sahip çıkılacaksa, özgür ve demokratik yaşam isteniyorsa Kürdistan'da rahatın bozulması da göze alınmak zorundadır. Mevcut yaşamlarımız bozulmasın, yaşamımız eskisi gibi sürsün demek, kültürel soykırımcı sömürgeci sistem kabul edilsin ve eskisi gibi sürsün demektir. Bu açıdan mevcut yerleşik rahatlıklar bozulmadan Kürdistan'da özgürlük kazanılamaz. Türk devletinin inkarcı, sömürgeci, soykırımcı karakteri düşünüldüğünde rahatın bozulması göze alınmadan özgür ve demokratik yaşam hak edilemez.
Ölçü Master Planı'na karşı çıkmaktan geçiyor
Kürt toplumu yoksulu ve emekçisi, küçük burjuvası, orta sınıfı, hatta işvereni, ağası ve aşiret reisi tümüyle yeni Şark Islahat Planına ne diyor? Bu yeni Şark Islahat Planına tutumu ne olacak? Şimdi yurtsever olmanın ve Kürt olmanın ölçütü, Master Planı denilen soykırım planına tutum takınmaktır. Güncellenmiş Şark Islahat Planına karşı çıkmadan hiç kimse kendisine Kürt bile diyemez. Yurtsever ve demokratik olmak ise bu plana karşı örgütlü mücadele edilmesini gerektirir.
Kuşkusuz Kürt Özgürlük Hareketi demokratik siyasal yollardan çözümü tercih etmiştir. Bu konuda bir çaba göstermiştir. Önder Apo'nun bu konuda en makul yaklaşımları gösterdiği açıktır. Çözüm zihniyeti ve politikası olanlar için Önder Apo'nun duruşu ve pozisyonu bir şanstır. Ancak AKP Hükümetinin çözüm zihniyeti ve politikası yoktur. Kendini Kürtlere karşı bir özel savaş hükümeti olarak konumlandırmıştır.
Hala bazıları AKP hükümeti bahar olunca yumuşayacak, yeniden çözüm sürecini kabul etmek zorunda kalacak yaklaşımı içindedirler. Böyle düşünenler bu hükümeti tanımayanlar ve gaflet içinde olanlardır. Hükümetin mücadeleyi gevşetip kendi planını yürütme biçimindeki psikolojik savaşının etkisinde kalanlardır. Ya da mücadelede gözü olmayanların kendi mücadelesizliklerini normalleştirme çabalarıdır. Hiç kimse kendini kandırmamalıdır; toplumu böyle beklentiler içine sokmamalıdır. Amacı bu olmasaydı halkın özyönetim ilanlarına bu düzeyde saldırmaz, gençlerin direnişine bu düzeyde saldırmazdı. Baharda yumuşayacağı söylenen AKP böyle bir saldırganlık içine girmeden özyönetim ilan eden halkla ve direnen gençlerle ilişki ve diyalog içinde Kürt sorununu çözme zeminini hazırlardı. AKP böyle yapma yerine özyönetimleri tanımayız, ezeriz demiştir. Zaten Tayyip Erdoğan ve AKP yetkilileri özyönetim diyenler bölücüdür, bunları pişman ettireceğiz demiyor mu? Özyönetim düşmanlığı yapmıyor mu? Bu düzeyde saldırganlık ve düşmanlık bir zihniyet ve politikanın sonucudur. Bu zihniyet ve politikanın başarısız olacağı gösterilmeden, Kürt sorununda çözüm zihniyeti ve politikası ortaya çıkarılmadan mevcut iktidardan bir yumuşama beklenmemelidir. Her türlü gevşeme bu faşist saldırıların amacına ulaşmasına zemin sunmak olur.
Şunu vurgulamalıyız ki, AKP hükümeti şimdiye kadar hiçbir biçimde çözüm sürecine girmedi. Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketi AKP'yi çözüm sürecine sokma çabası içinde oldu. Dolmabahçe Mutabakatıyla çözüm sürecine sokulmak istendi; ama Tayyip Erdoğan derhal karşı çıktı. "Bizim için çözüm süreci yoktur, biz oyalama ve zaman kazanma içindeyiz, siz bunu yanlış anlamışsınız” diyerek kendi hükümetini ve Dolmabahçe Mutabakatı sürecinde yer alanları azarlamıştır. Dolayısıyla bu zihniyetten çözüm için adım atacağını beklemek büyük bir yanılgıdır. Ancak mücadele ile çözüm süreci oluşturulabilir. Kürt halkı kendi çözümünü geliştirip dayatarak bir çözüm zeminini ortaya çıkaracaktır.