Alman Parlamentosu’ndan beklenen onay geldi. Koalisyon hükümetini oluşturan Hıristiyan Birlik ve Sosyal Demokrat Parti ile muhalefetteki Yeşiller Partisi tarafından hazırlanan Ermeni Soykırımı yasa tasarısı önceki gün büyük bir çoğunluk tarafından benimsendi.
Tasarının kabul edilmesinin önemi basında çeşitli başlıklar altında toplanıyor. İlki Almanya’nın Avrupa Birliği (AB) içinde belirleyici önemde bir ülke olması. Bu anlamda Türkiye’ye dönük AB merkezli eleştirel ve zorlayıcı yaklaşımların artacağı varsayılıyor.
İkinci önemli başlıksa en azından Almanya’nın doğrudan ortaklığı kabul etmese dahi soykırıma seyirci kaldığı gerçeğinin altının çizilmesi. Bu kararın en azından Alman toplumu içinde dahi olsa Soykırım gerçeğiyle yüzleşmenin kapılarını aralaması, zamanla Türkiye’yi de böyle bir pozisyona zorlayabilme olasılığı.
Bir diğer önemli yansa Türkiye ile AB arasında sürmekte olan mülteci krizi anlaşmasının bozulma riskine rağmen bu kararın alınmış olması.
Olası sonuçlar
Erdoğan rejiminin hafta başı AB dönük tehditlere eşlik eden diplomatik girişimleri sonuç vermedi.
İlk elden yine bu doğrultuda diplomatik düzeyde bir takım adımları (elçi geri çağırmak gibi) gündeme getirmeye başladılar. Fakat AB açısından asıl tehdit göçmen anlaşmasının bozularak, sığınmacıların Avrupa’ya tekrar yöneltilmesi olasılığı. Bu durum giderek “güvenlik devleti” konsepti çerçevesinde AB ideallerini terketmeye gerekçe arayan milliyetçi-muhafazakar kesimlere yeni bir koz verecek ve Schengen uygulamasını askıya almayı zorlayabilirler. Nitekim Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Donald Tusk, birliğin artık "ütopik hayallerden" vazgeçmesi gerektiğini söyleyerek bunun açıktan işaretini verdi. Tusk’un ütopya dediği şey Avrupa’nın bir bütün olması.
İkinci ve belki de asıl tehlike Erdoğan rejimi tarafından maniple edilen Türkiyeli göçmenlerin saldırgan tutum içine girmeleri. Bu bir süredir Kürt ve Ermenilere dönük hali hazırda gündemde olan bir durum. Bu faaliyetlerin bizzat MİT vb. kurumlar tarafından; NATO şemsiyesi de kullanılarak organize edildiği daha önce çeşitli kereler basında yeraldı.
Ayrıca Eurocup kapsamında şimdiden uyarısı yapılan ırkçı taraftar gruplarının saldırgan tutumları da eklenirse, Avrupa’da önümüzdeki günler çeşitli şiddet olaylarının yaşanması(Pediga vb. hareketlerin varlığını da hesaba katarsak) güçlü bir ihtimal olarak beliriyor. Bunun tabii ki bir diğer boyutu ise DAİŞ saldırganlığı olarak gündeme gelebilir.
Gelişen durumun AB/Almanya -Türkiye ilişkilerini ise kökten sarsacağını düşünmek şimdilik zor. Sonuçta her iki tarafın egemenlerinin köklü çıkar ortaklıkları söz konusu. Bu durum ister istemez bu kesimler açısından Ermeni Soykırımı’nın tanınmasını “politik”, gerçekte anlamı olamayan bir gelişme olarak algılayıp kabullenmelerini kolaylaştıracaktır.
Ermeniler
Ermeni halkı dünya genelinde bu gelişmeyi elbette memnuniyetle karşıladı. Fakat bazı bilim insanlarından ve Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’dan "Almanya’nın Ermeni Soykırımı’nda büyük suç ortaklığı var. Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefiki olarak Almanya Ermeni Soykırımı’nı engelleyebilirdi fakat bunu yapmadı" değerlendirmeleri de geldi. Ermeni tarafı soykırımın tanınması için bundan sonraki adım olarak pekala Lahey Uluslararası Mahkemesi’ne başvuruları gündeme alabilir.
Gerçekten yüzleşme
Bu karar Türkiyelileri Ermeni Soykırımı ile yüzleşmeye zorlar mı? Bu şimdilik ve bu iktidar varolduğu sürece hayal. Gelecekte ise elbette mümkün. Ama bunun şu ya da bu ülkenin politikacılarının verdiği oylarla değil de bizzat toplumumuzun kendini köklü bir eleştiriye tabi tutmasıyla olacağı ise en görünür olan şey.
Bu çerçevede sorunun doğru tanımlanması gerçek anlamda bir yüzleşme için elzem. Bu konuda ilk altı çizilecek durumlardan biri Ermenilere dönük katliamların ne zaman başladığı meselesi. 2. Abdülhamid döneminde 1860’lı yıllar sürecin başlangıcına işaret ediyor. Burada Türk milliyetçiliğinden çok İslamcı ideolojinin kullanışlı unsur olduğunu görüyoruz.
Bir diğeri 1915 Ermeni Soykırımı’nın Türk milliyetçiliği zemininde esas olarak bir sermaye transferi sürecinin parçası oluşudur. Cumhuriyet’in üzerine oturduğu zeminlerden biri de budur. Bugün "Kürt Soykırımı" üzerine nasıl yeni bir rejim kurulmaya çalışılıyorsa benzeri bir durum Ermeniler için de geçerliydi. Bugün de dünün kaymağını yiyen egemen sınıflar fiilen yürüyen soykırımı desteklemektedir.
Gerek Ermeni Soykırımı gerekse bugün yaşananlara karşı toplumsal hesaplaşmaya dönüşmeyen bir yüzleşme yaşanmadığı taktirde, daha çok katliamlar görürüz.
Bugün yaşanan katliamlara gözünü kapayıp yüzyıl sonra birilerinin göz yaşı dökmesinin ölenler için pek bir anlamı yok.
AYKAN SEVER/ERİVAN
(Politika)