MEDNUÇE TV’de yayınlanan Politik Alan programına konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Türkiye siyasetinin bu dönemde ciddi bir kaos ve krizin içinden geçtiği tespitinde bulundu. AKP’nin ise artık çöküş sürecine girdiğini ifade eden Hozat, AKP içinde yaşanan çözülmenin, Kürdistan’da geliştirilen direniş ve demokrasi güçlerinin vermiş olduğu mücadeleyle doğrudan bağlantılı olduğunu vurguladı.
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) İmralı ziyaretini gerçekleştirdi. Her ne kadar kapsamlı bir açıklama yapılmamış olsa da, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması konusunda bu ziyaret bundan sonraki süreçte ne türden gelişmelere yol açabilir?
CPT, 28-29 Nisan tarihlerinde İmralı’ya bir ziyarette bulundu. Bunu kamuoyuna da açıkladı. İçişleri ve Adalet Bakanlığı ile bazı görüşmeler yaptı. Sonuçları değerlendirdi. Fakat kamuoyuna bilgilendirme yapmadı. İmralı’nın koşulları, Önderliğimizin özellikle sağlık durumu, tecrit koşulları konusunda herhangi bir açıklamada bulunmadı. Kamuoyu da bunu merak ediyor. Bu ziyaretin sonuçları ne oldu? CPT bunu nasıl değerlendiriyor, İmralı’daki tecridi nasıl değerlendiriyor? Çünkü İmralı’da Önderlik mutlak tecrit koşullarında yaşıyor. Çok ağır bir tecrit durumu söz konusudur. Yaklaşık bir yıldır hiçbir görüşme yapılamıyor. Ne ailesi, ne de avukatlarıyla herhangi bir görüşme, irtibat yok. İmralı’dan dışarıya hiçbir biçimde bir şey yansımıyor. Tamamen Önderliğimizin sesi kesilmiş durumdadır. Yoğun bir baskı ve şiddet uygulanıyor. Tecridin kendisi büyük bir şiddettir. En büyük savaştır. Böyle bir süreçte CPT’nin gitmesi önemlidir. Halkımızın verdiği mücadele sonucu bu gelişti. Bu anlamda Avrupa, Kürdistan ve dünyada halkımızın, dostlarının tecride karşı Önderliğimizin özgürlüğü için verdiği mücadelesinin sonucunda CPT İmralı’ya gitti. Bu anlamda ben halkımızın verdiği mücadeleyi ve direnişi çok değerli ve anlamlı buluyorum. Bunun sonuçlarını da almış oldular. Bu direnişi selamlıyorum ve süreklileşmesi gerekiyor.
Tecritle mücadele her zaman gündemimizde olmalıdır. Önderliğimizin özgürlüğü, her zaman ama her zaman, Önderliğimiz özgürleşene kadar halkımızın, dostlarının ve tüm demokrasi güçlerinin gündeminde olmalıdır. Bu mücadele aralıksız bir biçimde kapsamlaşarak ve yaygınlaşarak mutlaka sürmelidir. Bu tecrit bir kişiye uygulanan bir tecrit değildir. Bu tecrit tüm Kürt halkına uygulanan bir tecrittir. Halklara uygulanan bir tecrittir. Demokrasi güçlerine uygulanan bir tecrittir. Türkiye demokrasisine uygulanan bir tecrittir. Tecrit aynı zamanda bir savaştır. Bir soykırım savaşıdır.
Süreç, Kürtlere soykırım savaşı, tecritle başladı. İmralı’da tecridin uygulanmasıyla AKP’nin topyekûn savaş konsepti devreye girdi. Soykırım savaşı tecritle birlikte devreye girdi, başladı ve yürütülüyor. Bu anlamda tecridin ortadan kaldırılması, Önder Apo’nun özgürleştirilmesi fiziki olarak da özgürlüğüne kavuşması, Kürtler ve halklar üzerinde soykırım siyasetinin de son bulması tasfiye olması anlamına gelecektir. Tecride karşı mücadelenin, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne karşı dönük yürütülen mücadelenin gerçekten yükselerek kapsamlaşarak her yerde Kürdistan’da, Kürdistan dışında bölgede, dünyada yükselerek sürmelidir. Topyekün bir direnişe dönüşürse kesinlikle başarıya ulaşacaktır. Kürt halkı ve dostları da bu mücadelenin sonuçlarını alacaklardır. Önder Apo’nun özgürleştirilmesi Kürtlerin özgürlüğünü beraberinde getirecektir. Türkiye ve bölgenin demokratikleşmesinin önünü açacaktır. Bu anlamda bütün çalışmaların merkezinde Önder Apo’nun özgürlüğü olmalıdır. Her yerde Kürtler tecridi temel mücadele gerekçesi yapmalı ve her yerde mücadelesini radikalleştirerek sürdürmelidir. CPT en kısa zamanda İmralı ziyaretinin sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmalıdır. Bu ziyaretinin sonuçlarını zamana yayan, geciktiren bir yaklaşım var. Bu da anlaşılır değildir.
CPT tarafından bize herhangi bir bilgi ulaşmadı. Kamuoyuna yansıyan neyse bize de yansıyan o kadardır. CPT mutlaka bu ziyaretin sonuçlarını en kısa zamanda kamuoyuna paylaşmalıdır. Önderliğimizin içinde bulunduğu koşullar, sağlık durumu mutlak bir biçimde halkımızla ve kamuoyuyla paylaşılmak durumundadır. Bu ziyaretin amacı, toplumu ve Kürt halkını bilgilendirmekti. Çünkü çok yoğun bir kaygı ve endişe söz konusudur. Hareketimizde, halkımızda ve tüm demokratik kamuoyunda bu beklenti söz konusudur. Çünkü endişe ve yürütülen soykırım siyaseti var. İmralı’da yürütülen tecrit söz konusudur. Bu anlamda Önderliğimizin durumuna ilişkin çok ciddi bir endişe var. CPT bunun sonuçlarını zamana yaymadan kamuoyuna paylaşmalıdır.
AKP’de Davutoğlu’nun tasfiyesi ne anlama geliyor? Süreç bu aşamaya nasıl geldi sizce?
AKP, Erdoğan Türkiye’de faşist diktatörlük rejimi kurmaya çalışıyor. İktidara geldiğinden beri bunun mücadelesini veriyor. Cemaatle kurduğu ittifak da bu amaçla kuruldu. O ittifak dağıldıktan sonra da derin devletle bir ittifak geliştirdi. Amaç faşist anayasal bir diktatörlüğü Türkiye’de kurmaktı. Kemalist rejimi bu anlamda tamamen değiştirmek, yeni bir rejim getirmekti. Erdoğan da bu anlamda ikinci Atatürk olmak istiyor. Başkanlık sistemiyle getirmek istediği sistem de böyle bir sistem. Faşist rejimi hukuksal anayasal bir güvenceye kavuşturmak istiyor. AKP’de kriz olarak yaşanan ya da yansıyan şeyler de bununla bağlantılıdır. Davutoğlu sanki Erdoğan karşıtıydı, Erdoğan’ın politikalarına karşıydı, bu yüzden tasfiye edildi vb. mesele o değildir. Kürt sorunu ve demokrasi konusunda da Davutoğlu’nun zihniyeti, politikaları Erdoğan’ınkinden farklı değildir. Milliyetçi, son derece ırkçı, mezhepçi bir zihniyete sahip Davutoğlu. Tıpkı Erdoğan gibi aynı tayfadandır. Aralarında hiçbir fark yok. Bu kadar katliamlar, Davutoğlu başbakanken yapıldı. Hükümetin başındaydı, başbakandı kendisi. Kürdistan’da soykırım savaşı uygulandı. Birçok katliam gerçekleşti. Davutoğlu’nun tasfiye edilmesinin temel bir nedeni başkanlık sistemi meselesidir. Davutoğlu öyle anlaşılıyor ki, başkanlık sistemine çok sıcak bakmadı. Erdoğan, Davutoğlu’nu başkan yaptığında ona bir şans verdi. Davutoğlu’ndan aktif etkin bir biçimde başkanlık sisteminin propagandasını yapmasını bekledi. Fakat Davutoğlu bunun performansını çok fazla geliştiremedi. Başkanlık sisteminin propagandasını çok fazla yapamadı. Diğer adaylar da vardı. Neden Davutoğlu tercih edildi? Davutoğlu’nun şöyle bir farkı var. Gerçekten bir demagogdur, müthiş demagoji yapıyor. Bu anlamda son derece yeteneklidir, konuşkandır. Ağzı çok laf yapıyor. Gerçekleri ve hakikati son derece usta bir biçimde yanlış gösterebiliyor. Gerçekleri çarpıtabiliyor. Algı oluşturma ve yaratmada, algı operasyonu yönetmede Erdoğan gibidir. Erdoğan, Davutoğlu’nun bu yeteneğinden yararlanmak istedi. Başkanlık sisteminin propagandasında da yararlanmak istedi. Bu anlamda Davutoğlu’nu başbakanlığa getirdi. Ancak Davutoğlu başkanlık sistemine çok sıcak yaklaşmıyordu. Bu anlamda bu durum Erdoğan’ı rahatsız etti. Dış siyasette de bazı sorunlar ve problemler yaşandı. Erdoğan’ın inisiyatifi dışında bazı yaklaşımları gelişti. Bazı çalışmalar yürütmeye çalıştı, görüşmeler yapmaya çalıştı. Bu bazı rahatsızlıklar yarattı. Yoksa Kürt sorunu konusunda, dokunulmazlıklar konusunda bir görüş ayrılığı yoktu. Sorun Kürtler değil, bunu bilelim. Kürt politikası değil.
Dokunulmazlıkların kaldırılması ve HDP’nin hedef haline getirilmesi konusunda neler söyleyeceksiniz?
AKP, Erdoğan, HDP’nin tasfiyesini istiyor. HDP’nin ve demokratik siyasetin tasfiyesini amaçlayan bir saldırıdır. Sorun birkaç kişinin dokunulmazlığının kaldırılması meselesi değildir. HDP’nin buna karşı tutumu olumludur. Bu faşist saldırılara, AKP’nin faşist iktidarına karşı sonuna kadar mücadele etmek gerekiyor. HDP’nin tutumu yerindedir. Bunu sadece mecliste değil, sokakta, meydanlarda çok etkili mücadele etmek gerekiyor. Bunu toplumsal bir mücadele ve direnişe dönüştürmek gerekiyor. Halka dayanmadan, sokağa dayanmadan, sadece parlamento ve mecliste verilecek bir mücadelenin çok fazla bir etkisi olmaz. HDP’nin bu anlamda gücünü halktan alması lazım, halka dayanması lazım. Halkın direnişini ve mücadelesini esas alarak mücadelenin sonuna kadar yürütülmesi gerekiyor.
Biz bu süreçte de bazı toplantılar yaptık. Uzun bir süredir bir tartışma süreci yaşıyoruz. Kadın hareketi, Halk Savunma Merkezi, PKK bir tartışma süreci yaşadı. Bu yakın süreçte de KCK Yürütme Konseyi toplantısı yaptık. Çok önemli bir toplantıydı. Burada da tarihi önemde kararlar aldık. Özellikle Kürdistan’da demokratik özerklik direnişini geliştirme, direnişi yaygınlaştırma, daha zengin, yaratıcı tarz ve taktiklerle bu direnişi mutlak bir biçimde başarıya ulaştırma, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi konusunda çok önemli bir tartışma ve kararlaşma süreci yaşadık. Bu anlamda demokratik özerkliği, hem Kürdistan’da, hem Türkiye’de demokratik özerklik direnişini geliştirme ve başarma konusunda önemli kararlar aldık. Genel olarak Türkiye’nin demokratikleştirilmesinde, demokratik cumhuriyet inşasının sağlanmasında çok önemli bir tartışma süreci geliştirdik ve önemli tarihi kararlara ulaştık. Yine demokratik Ortadoğu devrimini gerçekleştirmede, KCK Yürütme Konseyi toplantısında önemli kararlar aldık. Bu toplantıda alınana kararlar, bu anlamda bundan sonraki sürece de büyük bir etkide bulunacaktır.
Demokratik özerklik direnişi, AKP faşizmine karşı, Türk ulus devlet faşist rejimi karşısında Kürdistan’da, Türkiye’de ve bölgede yükselerek sürecek. Günümüz dünyasında yaşanan sorunlar artık yereli çoktan aşmıştır. Bölgesel sorunlar, evrensel sorunlar haline gelmiştir. Kürt sorunu da böyle bir nitelik taşıyor. Kürt sorunu sadece Kürtleri ilgilendiren, Türkiye’yi ilgilendiren bir sorun da değildir. Bölgesel ve evrensel bir sorundur. Bu anlamda da demokratik Ortadoğu devrimi de çok önemlidir. Kürtlerin bölgede vereceği demokrasi mücadelesi, özgünde de, özelde de Kürt sorununun demokratik çözümü anlamına gelecek. Her dört parça Kürdistan’da Kürtlerin özgürleşmesi, bölgede bölge halkının özgürleşmesi anlamına gelecek. Bu anlamda toplantıda ulaşılan sonuçlar önemlidir. Yakın süreçte toplantıda alınan kararları kamuoyuyla da paylaşacağız. Önderliğimizin özgürlüğü ve tecridin kaldırılmasına dönük mücadeleyi yükseltme, yaygınlaştırma temelinde önemli bir kararlaşmaya gidildi. Bu anlamda kapsamlı, güçlü bir mücadele sürecine gireceğiz.
Bu sadece Kürtlerle gelişebilecek bir süreç değil. Tüm demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi bu anlamda çok önemlidir. Türkiye’de de, bölgede de ortak mücadele cephesini güçlendirmek gerekiyor.
Türkiye çok ciddi bir kaos sürecinden geçiyor. Kriz sürecinden geçiyor. AKP’nin içinde genel yaşanan durum, yine MHP’nin yaşadığı ciddi bir kriz durumu var. MHP’nin içindeki muhalefet, Devlet Bahçeli’nin kendi ekibiyle ayrı yürüttüğü politikalar çelişiyor. CHP içerisinde de ciddi sorunlar var, AKP içinde de ciddi bir kriz var. Bu bütünen Türk ulus devlet sisteminin krizi anlamına da geliyor. Özünde aslında bir devlet krizidir. Çünkü Türkiye’de AKP demokrasiyi tasfiye etti. Demokrasi mücadelesi veren bütün güçleri hedef haline getirdi, tasfiye etmeye çalıştı. HDP’ye yönelimler, Kürtlere karşı uygulana soykırım da bu politikaların bir sonucudur. Buna karşı en etkili mücadele, faşizme karşı olan tüm demokrasi güçlerinin ortak mücadelesiyle gelişir.
Türkiye’de erken seçim de gündeme gelebilir. Gidişat biraz bunu gösteriyor. Davutoğlu’nun istifasıdır, dokunulmazlık meselesidir, bunlar erken seçim planından çok bağımsız değildir. Böyle adım adım Erdoğan, Türkiye’yi bir erken seçime doğru götürecek. O açıktır. Bu anlamda da tabii hazırlıklı olmak gereklidir. Eskisi gibi olmaz. Olası bir erken seçimde de kesinlikle tüm demokrasi güçlerinin bir blok olarak hareket etmesi lazım. Ortak bir ittifakla bu seçime girilmelidir. CHP, ÖDP, HDP vb. tüm demokrasi güçleri, demokrasiyi savunan tüm güçler, siyasi partiler ve tüm yapılar; ortak ittifak kurup AKP, MHP ittifakı ve faşist bloğuna karşı bir demokrasi bloğunu Türkiye’de hızla örgütleyip ciddi bir hazırlık sürecine girmelidirler.
CHP’nin bu bloğa katılacağını düşünüyor musunuz?
CHP’nin durumu biraz farklı. CHP eski gücünü kaybetti. Kürdistan’da kendisini tam bitirdi. Özellikle CHP içindeki ulusalcı damar, inkarcı, imhacı politikalardan çok fazla vazgeçmedi. Bu anlamda Kürt sorununu demokratik çözümü konusunda her zaman engelleyici bir rol oynadı. Bunda ulusalcı kanadın çok önemli bir rolü oldu. Ancak CHP içinde çok önemli sosyal demokrat bir kanat da var. Belli bir sol damar da var. Bunlar arasında ciddi bir çelişki ve çatışma söz konusudur. Bu anlamda CHP’de de ciddi bir kriz var aslında. CHP kendisini yeniden yapılandırmazsa, demokratik anlayış temelinde yeniden bir inşaya yönelmezse CHP bitecek. Eski CHP tamamen miadını doldurdu gerçekten. Artık CHP eski zihniyetle, eski siyasetle Türkiye’de hiçbir varlık gösteremez. Gittikçe de devlet içindeki etkisi bitiyor, kalmıyor. AKP, tüm Kemalistleri neredeyse devlet içinden tasfiye etti. Kemalist yapıyı bürokratından memuruna, ordu içerisinde, yargı içerisinde, MİT içerisinde tüm devlet yapılarında gittikçe tasfiye ediyor.
CHP’nin Kürt politikasında, Alevi politikasında, genel olarak Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda o klasik inkarcı, imhacılığı çok fazla aşamadı ve bu CHP’yi bitme noktasına getirdi. Bu anlamda CHP demokrasiyi esas alarak yeniden kendisini yapılandırırsa kendi içerisindeki ulusalcı, milliyetçi, şoven eğilimi tasfiye ederse, kendisini bundan arındırırsa Türkiye’de gerçek anlamda muhalefet eden güç haline gelir. Ve demokrasi bloku içinde de önemli bir rolü olur. Bu anlamda da gittikçe de kendi tabanından kopuyor. CHP içerisinde demokrasi, özgürlük yanlısı, eşitlik yanlısı kesimler daha etkili bir durum haline gelirse ve demokrasi bloku içinde yer alırsa, gittikçe kendisini de demokratik temelde yeniden yapılandırırsa etkili bir güç durumuna gelebilir. Bu blok içerisinde de yer alabilir.
Davutoğlu tasfiyesinden sonra AKP içerisinde bir çözülme bekliyor musunuz? Sadece Davutoğlu isminin gitmesiyle süreç böyle devam edecek mi? Ve bu çözülmenin Kürdistan’da yürütülen savaşla bağını nasıl kurmak gerekiyor?
AKP bir çöküş sürecine girmiştir. AKP tüm demokratik dinamiklere saldırarak, onları tasfiye ederek kendisini ayakta tutmaya çalıştı. Faşist diktatöryal bir sistemi Türkiye’de tesis etmeye çalıştı. 2023 yılını hedef olarak belirledi. 2023 yılında yani cumhuriyetin 100. yıl dönümünde Kemalist sistemi, rejimi tamamen tasfiye edecekti. Yeni bir rejim, faşist anayasal diktatörlük rejimi Türkiye’de inşa edecekti. AKP şimdi böyle bir süreci öngörerek mücadele ediyor. Bu anlamda muhalif tüm kesimleri tasfiye etti, muhalif basını susturdu. Siyasi partileri tasfiye etti. HDP’ye saldırının temel sebebi budur. AKP karşısında direnen, demokrasi, özgürlük mücadelesi veren en temel güç Kürtlerdi. Kürtlere soykırım uyguluyor. Bu anlamda derin devletle de anlaştı. AKP diktatöryal bir sistemi, başkanlık sistemi adı altında kurumlaştırmaya çalıştı. Bunun liderliğini ve öncülüğünü Erdoğan yapıyor. Bu savaşı şimdiye kadar sürdürdü.
Gelinen aşamada AKP’nin durumu nedir? Gerçekten bunu öngördüğü, düşündüğü biçimde sonuca götürebilir mi? Amacına ulaşabilir mi? Bu pek mümkün görünmüyor, zordur. Soykırım savaşına, topyekün savaş konseptine karşı, Kürtler Kürdistan’da aylardır bir direniş gerçekleştiriyor. Demokrasi güçlerinin önemli bir direniş ve mücadelesi söz konusudur. Bu direniş tüm yetersizliklerine rağmen, AKP’yi dağılma ve çözülme noktasına getirmiştir. Bir çöküş sürecine sokmuştur. Kesinlikle AKP’nin konuşmalarına, AKP yetkililerinin, yöneticilerinin konuşmalarına, palavralarına, demagojilerine aldanmamak lazım. En güçlü iktidar, en güçlü parti algısı yaratmaya çalışıyorlar. Bu konuda yoğun bir algı operasyonu, Türkiye toplumu, halkları üzerinde özel psikolojik savaş geliştirmeye çalışıyorlar. Bunların hepsi özel savaştır, psikolojik savaştır. İşin gerçeği AKP’nin ciddi bir çözülme ve çöküş sürecine girdiğidir. AKP baş aşağı bir süreç yaşıyor.
AKP’yi ayakta tutan temel güç MHP’dir. AKP’nin öyle fazla bir gücü yoktur. AKP’yi ayakta tutan güç MHP’dir. CHP içerisindeki ulusalcı kanattır, Ergenekondur. Yani derin devletin kendisidir. Tek başına parti olarak AKP’nin kendi başına bir gücü yoktur. Buna aldanmamak lazım. Şu anda Türkiye’yi yöneten özel Harp dairesidir. Erdoğan’da bu dairenin başkanıdır. Derin devlet olarak adlandırılan devletin kendisi şu anda iş başındadır. Yöneten güç budur. Ve başında da Erdoğan yer alıyor. Bu güçler AKP’yi kullanıyor. Çünkü AKP dini istismar ederek, İslamiyet’i istismar ederek, toplum üzerinde yoğun bir psikolojik özel savaş yürütüyor. Derin güçler de bunu kullanıyor, değerlendiriyor. Bu açıdan etkili bir mücadele ve direniş, Kürtlerle birlikte demokrasi güçlerinin ortak direnişi AKP içindeki çözülme ve dağılmayı daha fazla hızlandıracak ve AKP’yi tasfiye edecektir. Bu anlamda Türkiye’de mücadele ve direnişi yükseltmek çok önemlidir.
Dokunulmazlıklar kaldırılırsa nasıl bir süreç yaşanır?
Tabi dokunulmazlıklar kaldırılırsa Türkiye’deki mevcut kaos daha fazla derinleşecektir. Savaş ve çatışmalar daha fazla derinleşecektir. Çatışma daha farklı bir boyuta ulaşacak. HDP’nin de demokratik siyasetinde seçenekleri vardır. HDP halka dayanan bir partidir. Gücünü toplumdan alıyor. Toplumun gücünden, demokrasi değerlerinden alıyor. Bu anlamda HDP her yerde mücadelesini verecektir. Sokakta, meydanlarda yaşamın her alanında mücadele bitmez, mücadelesini verecektir. Kopuş konusunda bazı tartışmalar da var. Eğer Kürt halkı açısından bu ifade ediliyorsa, Kürt halkı zaten düşünsel, duygusal, ruhsal olarak devletten bir kopuşu yaşıyor. Bu anlamda kopmuştur da aslında. Kürt halkının devletle bir ilişkisi kalmamıştır. Kürt halkının Türk halkıyla, Türkiye halklarıyla bir sorunu yoktur. Kardeşçe özgürce, eşitçe her yerde de yaşar, yaşıyor da. Ama devletle ciddi bir sorunu vardır. Kürdistan’da uygulanan topyekün soykırım savaşı, Kürtleri tamamen devletten koparmıştır.
Artık Kürtler devlete rağmen kendi demokratik sistemini kuruyor. Demokratik özerklik direnişi bunu ifade ediyor. Demokratik özerklik direnişi, devlete rağmen kendi demokratik özerk sistemini ve yerel demokrasiyi kurmaktır, kendi demokratik sistemlerini inşa etme mücadelesidir. Bu anlamda kendi varlığını, özgürlüğünü koruma ve sağlama mücadelesidir, savaşıdır. Bu mücadele bundan sonra da daha fazla derinleşerek, kapsamlaşarak sürecek. Şu çok açıktır; bu faşist zihniyet soykırım savaşını derinleştirerek sürdürecektir. Bu anlamda Türkiye’de Kürtlere karşı yürütülen soykırım savaşı derinleşerek sürecektir. Bu yılları da alacak. Buna karşı Kürt halkı da demokratik özerklik devrim hamlesini yükselterek sürdürmek durumundadır. Bu mücadele sadece Kürdistan’da değil, Türkiye’de de, bölgede de sürecek, gelişecektir. Mevcut faşist hükümet Kürtlere ve Türkiye halklarına başka bir seçenek bırakmamıştır.
Maraş’ta kadınlar öncülüğünde başlatılan, Alevilerin Terolar direnişine karşı yapılan saldırı AKP’nin Alevi politikasının bir yansıması olarak mı değerlendirmek gerekiyor sizce?
AKP baştan itibaren Alevileri asimile etmeye çalışıyor. Alevilerin sorunlarını çözmeye, haklarını tanımaya dönük hiçbir zaman bir politikası olmadı. Alevi çalıştayları da bir aldatmaydı, Aleviler kandırmaydı. Hepsi birer oyun ve senaryoydu. Alevileri sisteme entegre etmenin, asimile etmenin, sistem içine çekmenin ve bitirmenin, inanç kırımına soykırımına tabi tutmanın politikalarıydı. Her biri bir soykırım politikasıydı. Terolar’daki olay Terolar’la sınırlı bir durum değildir. AKP’nin Alevi politikasının sonucudur. Onu sadece Maraş’la, Pazarcık’la, Terolar’la sınırlı tutup öyle ele almamak lazım. Bu tamamen AKP’nin Alevi politikasını ortaya koyuyor. Bu da Alevileri bitirme politikasıdır. DAİŞ’i Alevilerin yaşadığı yerlere yerleştiriyor. Bugün Pazarcık, Terolar olur, yarın Malatya, Erzincan, Sivas, Dersim olur, Antep, Adıyaman olur, Alevilerin yaşadığı her yer olur. Sadece Kürt Alevilerin de değil, Türk Alevilerin, Arap Alevilerin yaşadığı her yer olur. AKP’nin genel olarak tüm Alevilere yönelik bir soykırım siyaseti var. Çünkü AKP mezhepçi bir siyaset yürütüyor. Alevileri sisteme entegre ve asimile etmeye çalışıyor. Katliam, göç, bin bir türlü siyaset yürütüyor. Buna karşı duyarlı olmak lazım.
Bir mücadele var. Fakat bu Terolar’la ve Pazarcık’la sınırlı kalan bir mücadele oluyor. Alevilerin tepkisi çok zayıftır. Avrupa’da belli bir eylemlik gelişti. Türkiye’de bu son süreçte gelişiyor. En son bir miting gerçekleştirilmek istendi. Bu anlamda bir canlanma ve mücadele var, fakat bu yeterli değildir. Çünkü büyük bir saldırı var. Bu saldırı tüm Alevileri hedefleyen ciddi bir saldırıdır. Tüm Alevilerin çok duyarlı ve uyanık olması gerekiyor. Alevilerin yaşadığı her yere mültecileri yerleştirip, Alevileri buralardan göçertmeye, çıkarmaya çalışıyorlar. Yerleştirilen mültecilerin ağırlıklı bir kesimi DAİŞ’tir. DAİŞ’le Alevileri çatıştırmaya, fiziki bir saldırı ve soykırıma tabi tutmaya çalışıyorlar. Bu anlamda çok karanlık ve kirli bir plan adım adım uygulanıyor. Buna karşı mücadele de gerçekten zayıftır. Bu sadece bir Pazarcık meselesi değil, tüm Alevileri ve Kürtleri, tüm Türkiye halklarını ilgilendiren bir meseledir. Büyük bir tehlikedir. Kaos ve savaşı daha çok derinleştirerek ciddi bir Sünni Alevi çatışmasına, Alevi soykırımına yol açacak. Bu tehlikeli konsepte karşı etkili bir mücadele gerekiyor. Tüm Alevilerin bu kirli politikalara karşı mücadelelerine yükseltmeleri gerekiyor. Hem yurt içinde hem yurt dışında milyonların ayağa kalkması gerekiyor.
ANF