Hak savunucuları, 10-17 Aralık İnsan Hakları haftası sebebiyle Dersim’de özgürlük anıtında basın açıklaması yaptı. “İnsan hakları nefes aldırır” sloganının atıldığı eylemde konuşan İHD Dersim Şube Başkanı Gürbüz Solmaz, 10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul ve ilanının 72. Yıldönümü olduğunu hatırlattı.
“HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE DAYALI ULUSLARARASI BİR DÜZEN HALA KURULAMAMIŞTIR”
Solmaz “Birleşmiş Milletler (BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul ve ilanının 72. Yıldönümüdür. 2. Dünya Savaşı’nın neden olduğu ağır yıkım ve tahribatından ardından benzeri acıların bir daha asla yaşanmadığı ve barışın egemen olduğu bir uluslararası düzen kurmak amacıyla daha savaş sürerken başlayan tartışmalar savaşın hemen akabinde sonuç vermiş ve 26 Haziran 1945 tarihinde Birleşmiş Milletler Kuruluş Antlaşması imzalanmıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 10 Aralık 1948 günü Paris’te toplanan BM Genel Kurulu’nda kabul edilmiş, daha sonra 4 Aralık 1950 tarihinde ise BM Genel Kurulu, “10 Aralık’ı insan hakları günü olarak ilan etmiştir. Bugün Dünyada Evrensel Beyannamede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulamamıştır” dedi.
“TÜRKİYE’NİN İNSAN HAKLARI SORUNU BÜYÜYOR”
Solmaz, Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununun büyüdüğünü söyleyerek şöyle devam etti:
“Küresel salgının daha da derinleştirdiği bu kriz hali, maalesef Türkiye’de de tüm yoğunluğu ve ağırlığı ile yaşanmaktadır. 19 Temmuz 2018 tarihinden itibaren de resmen kaldırıldığı söylense de yapılan pek çok düzenleme ile kalıcılık/süreklilik kazandırılan bir OHAL rejimi ile yönetilmektedir. Özellikle bir yönetim tekniği olarak başvurduğu belirsizlik yaratma gücü, siyasal iktidara salgın koşullarını bir fırsata çevirme imkânı vermektedir. Salgının olağanüstü niteliği ile OHAL’i birbiriyle ilişkilendirerek erkini daha da merkezileştirip toplum üzerindeki baskı ve kontrolünü arttırmaktadır. Salgınla mücadeleyi bir önleme ve koruma eylemi olarak değil de bir güvenlik sorunu olarak ele alan siyasal iktidar, böylesi durumlarda hep yaptığı üzere öncelikle insan haklarını iptal etmeye yönelmiştir. Sonuç ise başta bilgi edinme hakkı, yaşam hakkı, sağlığa erişim hakkı, çalışma hakkı, ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere tüm temel hak ve özgürlüklerin sistematik olarak ihlal edilmesi olmaktadır. Hak temelli bir rejim fikri terk edilmiş; hukuk kurumu, minnet ve rıza göstermeyen toplumsal kesimleri susturma ve sindirme aracı haline getirilmiştir. Bir yandan ülke içinde ve dışında sürdürülen militarist ve savaş yanlısı politikaların etkisiyle diğer yandan uzun yıllardır uygulana gelen ne liberal ekonomi politikalarının bir sonucu olarak ülke siyasal, kültürel ve ekonomik ağır bir kriz içine girmiştir.”
“YAŞAM HAKKI VE İŞKENCE YASAĞI İHLALİ CİDDİ BOYUTLARA ULAŞMIŞTIR”
İnsan Hakları Derneği Genel Merkezinin ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın 09 Aralık 2020 günü kamuoyu ile paylaştığı son 1 yıla ilişkin hak ihlalleri ile ilgili veri raporu Türkiye’deki hak ihlallerinin geldiği korkunç boyutlarını göstermektedir. Özellikle yaşam hakkı ve işkence kötü muamele yasağı ihlali ciddi boyutlara ulaşmıştır. Siyasal iktidarın ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren, toplumu kutuplaştıran, ülke içinde ve dışında şiddeti esas alan, bilhassa da Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikaları sonucunda 2020 yılında ülkede yüksek sayılarda yaşam hakkı ihlalleri yaşanmıştır. Çok faklı toplumsal kesimlerden insanlar ya doğrudan kolluk güçlerinin şiddeti ya da devletin, “önleme ve koruma” yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu yapısal şiddetin veya üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen şiddetin sonucu yaşamlarını yitirmişlerdir.”
“YENİ BİR NORMAL YARATILMAK İSTENİYOR”
“Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolaysız göstergesi olan hapishaneler, yaşam hakkı ihlalinden işkenceye, sağlık hakkına erişime kadar ağır ve ciddi ihlallerinin yaşandığı yerlerdir. Covid-19 salgını açısından en riskli yerlerin başında hapishaneler gelmektedir. Salgın gerekçe gösterilerek mahpusların zaten kısıtlanmış olan hakları daha da kısıtlanarak yeni bir “normal” yaratılmak istenmektedir. Siyasi iktidarın insan hakları ve yargı alanında reform söylemleri ise bu tablo altında gerçekleşebilecek bir vaat olarak görülmemelidir. Gerçekten bir reform yapılmak isteniyorsa kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı yeni ve demokratik bir anayasanın yapılması ve geçmişle yüzleşmeyi sağlayacak gerçek bir çatışma çözüm sürecine girilmesi bir zorunluluktur. Bu adımlar atılmadan yapılacak şey reform değil, ancak uluslararası taleplere cevaben yapılan bir vitrin düzenlemesi olur. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde belirtildiği gibi barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve insan onurunun korunmasını ve bunları güvence altına alacak demokrasi mücadelesinin verilmesini savunmaya devam ediyoruz. Çünkü insanlığın varoluşunu tehdit eden bu küresel krizden çıkışın tek yolu söz konusu değerlere sahip çıkmaktır.”
Basın açıklaması özgürlük anıtına karanfil bırakıldıktan sonra bitirildi.
PİRHA/DERSİM