15 Kasım, Pir Seyit Rıza ve arkadaşlarının idam yıldönümüdür ve anıldılar. Her yıldönümünde de anmalar sürecektir. Gereği de budur. Yine anmalarda onların duruşlarından, tavır ve tutumlarından bahsedilir. Konuşma ve tartışmalarda dersler çıkarılmaya ve öğrenilmeye çalışıldı, çalışılıyor. Nedeni açıktır. Anmak anıya saygının gereği olsa da, asıl olan direnişin neden başarısız olduğu, geriye acı ve trajedi bıraktığıdır. O acılardan öğrenilecek çok şey oldu ve olmaya da devam edecektir.
Her halk en başta geçmiş, orta ve yakın döneminden öğreniyor. Doğru öğrenmenin temelinde bu ilke bulunmaktadır. Her tarihin esasta iki aksı bulunur: Biri egemenlerin diğeri de ezilenlerin, yani en alta itilenlerin tarihidir. Ezenler kendi tarihsel hafızalarını kurar ve oradan öğrenerek hile ve entrika bilgisi biriktirir, onun ışığında yeni oyunlar kurarlar, saptırma, yanıltma yoluyla ezilenlerde bilinç muğlaklaştırması yaparak yol almaya çalışırlar.
Ezilenler veya halklar da kendi tarihlerinden öğrendikçe demokrasi ve özgürlük yoluna girerler. Aksi halde yollarını şaşırma ve ezenlerin oyunlarına gelme, hilelerini önceden görememe durumuna düşer ve kaybederler. Tarih bunun sayısız örneğiyle doludur. Hele söz konusu Kürtler olunca bu durumun çok daha dramatik olduğu, defalarca yanıltıldıkları ve büyük acıların yaşandığı tarihsel yaşanmışlıklarla doludur. Yakın dönem yaşanmışlıklar bile yığınla kandırılmış hikayelerle doludur Kürtlerin durumu. Koçgiri, Şeyh Sait, Dersim ve diğerleri.
Pir Rıza’nın idam sehpasına yürümeden hemen önce sarf ettiği sözler tarihi manifesto niteliğindedir. İdamın her yıldönümünde de o sözler çokça alıntılanıyor. Kendi değimiyle fakir Dersimli Rızo, “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun” diyor.
Bu sözler çokça alıntılanıp geniş bir dolaşıma girmiş olsa da anlamına uygun yeterince deşifre edildiğini belirtmek güçtür. Kabaca anlaşılan fazla hilelere maruz kaldığı, onları anlayamadığı için bu durumun kendisine dert olduğudur. Yine diz çökmediği için de onlara dert olsun biçiminde anlaşılıyor ve bu anlam da doğrudur. Ancak yetersizdir.
Seyit Rıza’nın sözlerinden anlaşılması gereken içerik iki cümleden oluşuyor. Birinci cümlede Seyit Rıza özeleştiri yapıyor. Yani devletin yalan ve hilelerini önceden göremediğini, gerekli önlemleri alamadığı için bunun kendisine dert olduğunu, zorlandığını, yalanlara kandığı için öfkelendiğini belirtiyor. Onları görebilseydim en azından görüşme vaadiyle Erzincan’a gitmez ve tutuklanmazdım.
Farklı tedbirler geliştirebilir, değişik çözümler bulabilirdi. Seyit Rıza Erzincan’a müzakere etmek için dönemin valisi tarafından davet edilir. Bu davet üzerine Seyit Rıza Erzincan’a gitmek için yola çıkar. Valilik Seyit Rıza’nın yola çıkacağını biliyor ve yolda önü çevirilerek tutuklanıyor. Ve yakalandığı kamuoyuna duyuruluyor. Yani görüşme adına çağrılır. Ama tutuklama yapılır. Yalan ve hileye kurban gidilmiştir. Bunun özeleştirisini veriyor ve tarihe, geleceğe de not düşüyor Pir Rıza. Gelecek kuşaklara ders çıkarın, öğrenin; yalan ve hilelere kanmayın diyor. Aksi halde size de dert olur. Bana dert oldu ama, size dert olmasın, uyanık olun ve hilelerin, tuzakların olacağını önceden görmeye çalışın. Çünkü son pişmanlık fayda etmez.
Seyit Rıza yaşadığı zamanda, Dersim’de söz onurdur, ona mutlak uyma vardır. Kendisini kandıran özünde bu saf insan halinin devlet nazarında bir anlamının olmamasıdır. Anlam dünyası söz verildiğinde ondan caymaz, vazgeçme olmaz. Nereden bilsin iktidar ve devletin yalan ve hileler üzerine kurulmuş olduğunu. Seyit Rıza’nın anlam dünyası yalan ve hileyi pek bilmez ve yaşanmazdı. Oyuna getirilmesi ve esir alınması, o temiz insani duruşuna yapılan bir saldırıdır da aynı zamandan. Bir de buna hayıflanmaktadır Pir Rıza. Geride bıraktığı birinci ders bu oluyor. Devletin sözüne güvenilmez olduğunu Kürtler büyük oranda öğrenebildiklerinden demokrasi ve özgürlük yürüyüşlerinde önemli gelişmeler sağladılar.
Seyit Rıza’nın ikinci cümlesi ise duruşunu ortaya koyuyor. Her koşul altında diz çökmeme, başını dik tutma ve tavizsiz duruşun gerekliliğin öneminin altını çiziyor. Bu durumu kendi duruşuyla da gerçekleştiriyor. İlerleyen yaşına rağmen idam sehpasına yürüyor ve sandalyeye tekmeyi vurarak kendi idamını gerçekleştiriyor. Celladına o zevki tattırmıyor. Seyit Rıza’ya o gücü veren kimliğinin meşruluğu ve inancıdır. Yine halkının tarihi ve geleceğine karşı duyduğu büyük sorumluluktur. Ve tarihe bıraktığı derstir. Nitekim 83 yıldır unutulmaması ve yeni kuşakların düşünce ve yüreğinde sürekli büyümesi Seyit Rıza’nın duruşu ve tarihi kişiliği ile bağlantılıdır. Seyit Rıza’nın kızları ve oğulları onun sesini duyuyor, her geçen gün de ondan ve tarihi kişiliklerden öğrenmeye devam ediyor.
Haydar Ergül / Yeni Yaşam Gazetesi