Dersim’in Pulur (Ovacık) ilçesi yakınlarında bulunan Munzur gözeleri Raya(Rêya) Heqî inanç sahiplerinin kutsal mekanlarındandır. Birbirine bitişik, yan yana 40 gözeden çıkan süt beyazı su, Munzur Vadisinden geçerek önce Pülümür ve Peri nehirleri ile daha sonra Murat nehri ile buluşarak Fırat’a kavuşur. Altın Hilal ya da Bereketli Hilal denilen tarihi yapım ve yaratım faaliyetlerine mekanlık eden Mezopotamya-Kürdistan coğrafyasının önemli su kaynağı olan Munzur Gözelerine, ırkçı faşist zihniyet kelepçe vurmak istiyor. Kürdistan suları ve ırmakları üzerinde kurulan onlarca baraj ve yüzlerce HES’lerle yetinmeyen bu faşist zihniyet şimdide su kaynaklarımıza el uzatmakta, kutsallarımız ve tarihi değerlerimizle oynamaktadır.
Munzur’un kırk gözelerinden çıkan süt beyazı su, kurda kuşa, bitkiye, insana ve doğaya hayat verdiğinden kutsal kabul etmişlerdir inanç sahipleri. Eteklerinde süt beyazı suyun çıktığı Munzur Bawa efsaneleri ve inanç değerleri ile inanç sahiplerince hem kutsal sayılmış, hem de kendisine Wayîr(Sahip) denilerek murat istenmiş, dertlerine çare, sorunlarına çözüm için kendisine dualar edilmiş, kurbanlar sunulup, lokmalar pay edilmiştir. Munzur Bawa, Munzur Gözeleri, Düzgî Bawa başta olmak üzere inanç sahiplerinin kutsal ve değerleri ile egemenler nasıl ki tarih boyunca oynanmışlarsa, bugünde AKP-MHP faşist iktidarı da kutsallarımız ve inanç değerlerimizle sistematik şekilde oynamakta, yok etmeye çalışmaktadır. Raya Heqî- Alevi inanç sahiplerinin her zaman ve yer yerde sosyal ve kültürel yaşamalarında yer verdikleri, on binlerce insanın ziyaret ettiği, rızalık aldıkları, murat istedikleri bu kutsal mekanlar bizlerin gözü önünde yok ediliyor.
Faşist zihniyetin yok etmek istediği tarihimiz, kültürümüz, dilimiz, kimliğimiz ve Raya Heq inanç değerlerinin kendisidir. Yok etmek istedikleri Dersim’dir, Kürdistan’dır. Doğamız ve ekolojik yaşam alanımız, varlık gerekçemizdir. Raya Heqî inanç sahiplerini belleksiz, kimliksiz, inançsız bırakmak, kendi mutlak iktidarlarına razı olmamızı bizden istiyorlar. Seyit Rıza ve Dersim önderlerinin üzerine yemin ettikleri Düzgi Bawa ve Munzur Bawa’nın yok edilmek istenmesi sıradan basit bir olay olarak görülmemelidir. Toplumun çoklu kimliğine, çoklu kültürüne pranga vurulmak isteniyor. Kürt, Kürdistan ve Dersim adına ne varsa ortadan kaldırma amacını güden bu zihniyet bilinçli, planlı 2014 Ekim ‘Çöktürme planı’nın uygulamalarıdır.
Dersim’in her yanını barajlarla çevrelemek, florası, faunası ve tarihi kültürel değerleri yok edilmek isteniyor. Bu amaç için her yere baraj yapanlar kapanlar, kameralar, ajanlar ve istihbarat ağlarıyla Dersim’in direnişçi çizgisini kırmak istiyorlar. Türk devleti sermaye ve iktidar biriktirme amacıyla sulara, derelere, ormanlara, meralara ve yer altı değerlerine olduğu kadar insan toplumsallığına da el koymak istiyor. Pazarcık Terolar’a, Koçgiri ve Dersim başta olmak üzere Raya Heqî inanç sahiplerinin yaşadığı alanlara DAİŞ’i ve selefist militanları yerleştirende, kutsallarımıza el uzatanda bu faşist iktidardır. Eko-sistemin doğal döngüsüne yapılan müdahaleler ve el koyma sonucu doğal felaketler, biyolojik salgınlar, önlenemeyen yangınlar, küresel ısınma, kuraklık ve siklonların yaşanıyor olması umurlarında bile değildir. Bize yaşatılan ekolojik kırım ve eko-sistem krizi nedeni ile gıdaya, içilebilir suya doğrudan erişmemiz engellenmek, kentsel alanlarda salgınlar ve ölümler yaşatmak, eko-sistemde geri dönülmez ağır yıkıma yol açarak Dersim’i ve Kürdistan’i insansızlaştırmak istiyorlar. Faşist iktidar doğanın adaletini, toprak ananın haklarını yok sayarak, doğaya alınıp satılan bir meta zihniyeti ile yaklaşmaktadır.
Nükleer Santraller, HES’ler, fosil yakıtlar, sera gazları, teknolojik, nükleer ve biyolojik silahlar nedeni ile büyük risk altında olan doğamız biz sahip çıkmaz ve direnmezsek geri dönülmez yıkımla karşı karşıyadır. Bu nedenle iktidarların, devletlerin ve sermayenin değil, toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya dönük doğal yol ve yöntemleri devreye koymak önemli olmaktadır. Ekolojik toplum mücadelesi tüm canlı, cansız varlıklar için verilen mücadele olduğundan demokrasi ile direkt ilişkisi olan bir mücadeledir. Hiyerarşi dışı insan toplumsallığı, çokluğun ve çeşitliliğin fonksiyonu ile eko-sistem içinde kendisini var edip sürdür- düğünde mümkün olabilir. O nedenle inancımıza, inanç değerlerimize, kutsallarımıza, doğamıza, kimliğimize ve dilimize sahip çıkmak demek eko-sistem zincirinin parçası olmak demek olacağından demokratik, ekolojik ve özgürlükçü mücadelenin de kendisi olmaktadır.
Şimdi tüm demokrasi güçlerinin, Dersimlilerin, Alevilerin, Kürtlerin, sivil toplum örgütlerinin, ekolojistlerin, sanatçı, aydın ve inanç önderi Pirlerimizin, Rayberlerimizin, bu zulme dur demelerinin birlikte mücadele etmelerinin zamanıdır.
Bırakınız Munzur Özgür Aksın!
Munzur Bawa’da Lokmalar Pay Edilsin!
Demir ÇELİK / Politika