Umursamaz halde sürü halinde tribünde oturan Kürtler, Türk devletinin Kürt soykırımını seyrediyor. Kürt hareketini en yaman biçimde eleştirenler, Erdoğan‘ın İslamofaşist ırkçı ordusuyla Kürdistan‘da soykırım merkezleri açmasına ses çıkarmıyor. Camiler, fetih duaları yaparak, Allah ordumuzu düşmana (Kürtler) karşı galip kılsın derken, size rahatlıkla diyebilirim ki, o katlimcı cemaat içindeki dinci Kürtler de „Amin“ diyordur. Biz Kürtler böyle bir halkız. Kim bizi yoketmişse onun altın heykelini gönlümüze dikmişiz.
Halife Ömer‘in ordusu Amed‘i alırken, Fis kayalıklarından insanların canlı canlı Dicle‘ye atıldıklarını söyleyen Seyda Abdurrahman Düre‘yi hatırlıyorum. Kürt halkı Müslüman olmamak için tam yüz yıl Arap zulmüne karşı dururken, şimdi camilerinde Hz. Ömer‘in adaletini göklere çıkarıyorlar. Size şunu da diyebilirim. Ömer‘in yerinde Ali olsaydı, yazıktır, günahtır mı diyecekti? Hayır. O da çok kafa kesen bir halifedir. Tarih okuyan bilir. Bir zamanlar sabahın dala taşa düşen güneşini öpen, ona dua eden Kürt Aleviler, neden bunca kafa kesene Ali Ali deyip yanıyorlar?
Çok geriye gittik, izninizle yakın tarihe gelelim. Melek Ahmed Paşa, Van valisi iken Bitlis‘te kan akıtıyor. Ramazan ayında Kürt kafası kesene ödül veriyor. Ne gariptir ki bu savaşta Kürtler onun öncü gücü oluyor. Bugün bu katilin adı AMED de bir cadde ve camide yaşatılıyor. Hadi diyelim bu da eskiydi. Kemal Atatürk, ulusal mücadeleye başlarken İslam şemsiyesi altında Türk-Kürt kardeşliğini savunurken Kürtler yardımcı oldu. Ama Türkiye tapusu eline verilince, on binlerle Koçgiri, Piran, Zilan ve Dersim‘den Kürt katlettirdiğini bilmeyen yoktur sanırm. Kürt katliamcısı Kemalist generallerin; Fevzi Çakmak, Abdullah Alpdoğan, Mustafa Muğlalı vd. adlarının bugün hala Kürdistanda olmalarının günahını, sadece sömürgeci, ırkçı rejime yüklemek yanlış olur. Biz neredeyiz?
Bazı Dersimlilerin (büyük ihtimalle Kemal Kılıçdaroğlu‘nun babası ve adı Kemal ve İsmet olanların babaları da dahil) bir zamanlar Kemal Atatürk büstünü gönüllerinde taşıyorlardı. Ne yaptığını yaşadık ya da öğrendik. Erdoğan‘ı iktidara taşıyanlar Kürtlerdi. Hani derler ya, buyurun buradan yakın, ne yaptığını kendi sesi ve sözüyle her gün yaşıyoruz.
Bakın 25 yıl önce katledilen Serebnitsa Boşnakları için şöyle konuşuyor.: “Aklımız ve gönlümüz her daim Bosna’dadır. 25 sene önce alçakça katledilen aziz şehitlerimizi kederle anıyorum. Ailelerine baş sağlığı diliyorum. Geçen sene naaşlarına ancak yeni ulaşabildiğimiz yeni şehitlerimizi Saraybosna’dan Srebrenitsa’ya birlikte uğurlamıştık. Yüreklerindeki acıya rağmen ailelerimizin vakur duruşlarına hep birlikte şahitlik etmiştik. Soykırımın üzerinden çeyrek asır geçse de acılarımız halen tazedir….“
Peki Kürtler için böyle acı duyuyor mu? Mümkün mü? Ordusuna Kürtleri sıfırla emri vermiş. Buna rağmen AKP, hala Kürdistan‘da ikinci büyük partidir. Demek ki büyük bir Kürt kitlesi onun soykırımcı yüzünü, katliamcı yüzünü kalbinde taşıyor. Atatürk büstleri yerine Erdoğan büstleri gelmiş. Kürdistan‘da değişen bir şey yok. Soykırımcının alternatifi yine bir soykırımcı oluyor. Kürtler nerede?
Türk ırkçı faşist sistemi Kürdistan‘da soykırım yaparken, 30-40 milyon olduğu söylenen Kürtler ne yapıyor? Faşist ırkçı rejime ne bir beddua yapıyor, ne de yüzüne tükürüyor? Birlik olup halkını, ve toprağını savunuyor mu? Kürdün dağlardaki mücadelesi önünde ayağa kalkıp, bu onur yüklü kadın erkek soydaşlarına, hatta Türk olduğu halde katılan kadın erkeğe karşı saygısını sunuyor mu? Onları bu mücadelede yalnız bırakmamak için elinden gelen maddi ve manevi desteği veriyor mu? İşte bizim başlıca sorunumuz bu bilinçten uzak olmamızdır. Şimdi bazılarınız “Kürtler daha ne yapsın, kızını-oğlunu verdi, maddi yardım yaptı.“ diyebilir. Evet Kürtlerin yurtsever bir kesimi bu özgürlük bayrağını hiç düşürmedi. Kırk senedir yiğitçe Türk ırkçı egemen sistemine karşı savaştılar. Ne var ki, gemi limana gelememişse, tüm eksikliklere rağmen demek yapılan dayanışma daha yeterli değildir.
Türk devleti Kürtlere Başur, Rojava ve Bakur‘da soykırım hamleleri yaparken, sessiz kalmak ise büyük onursuzluktur. Bu koşullarda ses vermeyen, el atmayan, halkını savunmayan, eğer ben Kürdüm diyorsa, batsın onun Kürtlüğü, anlamı yoktur. Yapılması gereken dağlarda mücadele bayrağını elinde tutan soydaşına sahip çıkmaktır. Ben diyeceği her şeyini elinden alan vahşi devlete, onun zulmüne karşı durmalı, diline, kültürüne, kimliğine sahip çıkmalıdır.
Sonuç olarak, bizi katledenleri kutsamak, bizi biz yapan değerleri atıp sömürgeci katliamcının attığı kemiğe kuyruk sallamak, insanlık suçudur. Onlarca yıldır elimden geldiğince yazdım durdum. Özgür bir Kürdistan ancak özgür kafalı dünyayı doğru algılayan nesillerin enerjisiyle yaratılır. Kırk yıldır Avrupa‘dan bakıyorum. Avrupa okullarından yetişen bir çok dile egemen aydın Kürtlerin varlığı bir realitedir. Kürt hareketi bu kesimleri kazanmalıdır. Sadece başüstüne diyen kadrolarla iş götürülemez. Bir yenilenme olmalı, Avrupa‘da yetişen yeni nesilleri mücadeleye katma çabası üst düzeye çıkarılmalıdır. Herkesi bir partide toplamak zordur, ama herkesi medeni cesaretle özgür Kürdistan için uğraş verecek aydınlığa getirmek, daha kolaydır. Avrupa‘daki öncüler şapkayı önlerine koyup sorunu irdelemeliler. Hem de gecikmeden.
Haydar Işık, 11. Temmuz 2020