Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Dersim’de tragedya tükenmez

Dersim’de tragedya tükenmez

27 Şubat 2020, 10:11

Çocukların biri şu hareketi seçer diğeri bu hareketi. Tipik ergenlik çağı özellikleri… Ama bu çağ 1980 öncesi çok acı biçimde yaşandı ve ağır bedelleri, travmaları oldu.

Orhan Bakır/Armenak belgeselinin Stockholm belgeseli üzerine yazdığım yazının, acı çekmiş bir başka ailenin acısını canlandırmış olmasına üzüldüm.

Sonuç olarak, söz konusu olan bir belgesel film ve o bağlamda iki romana değinilmesi idi.

Ama her üçü de yaşanmış gerçekliklere dayanıyordu. 2 roman ise, Çemişgezek özelinde, sol içi saydığım bir şiddeti yansıtıyordu. 1993 yılında Kahraman ailesinden 3 kişinin Zeynep, Meral ve Veli Kahraman’ın yaşamını yitirmesine yol açan bir saldırı yaşanır. Ki bu aslında aileye değil oğullarına, Murat Kahraman’a yönelik bir saldırı olarak başlamıştı. Anladığım kadarıyla, “vergi”nin hangi siyasete ödeneceğinden çıkar çatışma.

Ve ondan 11 yıl sonra, 2004 yılında, 1993 yılındaki saldırıdan dolayı sorumlu tutulan Zeynel Bender’e kişiye yönelik, ama yine sadece kendisinin değil, ailenin de bedel ödediği karşı saldırı. Birinci roman bir anlamda kendisi sağ kurtulduğu için yaşadığı vicdan azabını yansıtırken, ikinci roman da Dostoyevski tarzında, intikam duygusunun gelgitlerini yansıtıyor, aslında 'niyet sadece sorgulamak ve ondan sonra karar vermekti' mesajı verilmek isteniyor.

Harita kaynağı: Seyfi Cengiz, Aşiret Aşiret Dersim


1993'ün misillemesi neden 11 sonra yapılıyor? Acaba o dönem ailenin bir anlamda “korumasız” olması mı neden? Bunun da pek “şövalyece” olmadığı söylenebilir.

Murat kaçmayı başarıyor, Zeynel ise kaçmayı deniyor, ama başaramıyor. Keşke Meral, Zeynep ve babaları Veli de de Semra gibi ağır yaralansa bile sağ kalsalardı. Semra Benler saldırıdan kıl payı sağ kurtuldu ama hala giderilememiş sağlık sorunları yaşıyor. İyi ki kızı Roza Arya var, son derece duyarlı yurtsever bir eşi var, onun için büyük moral kaynağı. Zeynep ve Meral’in bu şansları olmadı.

Murat, sağ kalır ama, gerilla olan Erdal Bender (Koşer) 1996 yılında Botan’da ölür.

Acı olan Kahraman ve Bender ailelerinin akraba olması. Zaten iki kuzen Murat ve Erdal arkadaştır okul yıllarında, Erdal’ın annesi Kahramanlar'dandır. Aşiretleri ise Avasanlılar. Zazaki (Kırmançki) değil, Kırmanci konuşurlar. Siverek Zazalarının Alevi olmaması gibi bir şey. Coğrafya bir inançlar ve diller curcunasıdır. Bunun bazen siyasi seçimlere yansıması doğal, bu örneğe bütünüyle denk düşmese bile. İki aile de 1938 tertelesinde sağ kalıp sürgün edilenlerdendir. Onun öyküleri ile büyürler. Dersim’in bitmeyen trajedileri. Çocukların biri şu hareketi seçer diğeri bu hareketi. Tipik ergenlik çağı özellikleri… Ama bu çağ 1980 öncesi çok acı biçimde yaşandı ve ağır bedelleri, travmaları oldu.

Dersim hep kıyıma uğrayanlara kucak açmış bir coğrafya 1915’den bu yana. Yaşayan bilir derler ya. Soykırıma uğrayanlara da kucak açmış bir coğrafya, 1971 darbesi sonra... Ve bunun da bedelini hep ödemiş, hala da yangınlarla barajlarla ödemeye devam eden bir coğrafya.

Onur cinayetleri gibi tür cinayetler de artık yaşanmamalı.

Keşke devlet de, siyasal yapılar da biraz Dersim’i Dersimlilere bıraksalar. Biraz Huzur bulsa Dersim.

Bender ailesi adına, kuzenlerden Dersim Berçalan imzalı bir mektup aldım. Aşağıda bu mektuba kısaltarak yer veriyorum. Kahraman ve Bender ailelerinin acılarını paylaşarak.

“7 Şubat 2020 tarihinde Yeni Yaşam Gazetesi'nin internet sitesinde “Orhan Bakır Stockholm'de” başlığıyla Ragıp Zarakolu imzalı bir yazı yayımlandı. Yazının ana teması Ermeni devrimci Orhan Bakır'ın hayatını konu alan “Alnımdaki Kılıç Yarası-Armanak” belgeseli iken, onun yaşamından kesitler sunuyordu. Bu temayı aynı saygı ve hissiyatla karşıladığımızı vurgulayıp niyetimizin Zarakolu ile polemiğe girmek değil, yazı içerisinde referans gösterilen bazı şahıs ve kitaplar üzerine birkaç kelam söylemek olduğunu belirtmektir. (*)

Zarakolu sosyalist aydın kişiliği ile bu topraklarda halkların tarihsel ve güncel olarak yaşadıkları acılara dair fazlasıyla söz söylemeye hakkı olan insanlardan olduğunun bilincinde olarak, aktarım eksikliğiden ya da “taraf” olarak mı gerçekleştiğini tam olarak kestiremediğimiz bir şekilde “sol içi şiddet” konusunda muzdarip bir yaklaşım takınıyor ama yaşanan “şiddetselliklerin” fazlasıyla istekli ve gönüllü bir enstrümanı olan kitaplara referans veriyor.

Sol içi şiddet dönemleri halkların özlemlerine ket vuran, umutsuzluğa neden olan ve ciddi tahribatlar yaratan süreçlerdir. Arkasında bir yığın gözyaşı bırakan bu dönemler hakkaniyetle değerlendirmeye ihtiyaç duymaktadır. Sayın Zarakolu ile hemfikir olacağımızı umduğumuz şekilde, bu dönemler, yaşadığı olaylardan sonra bizzat katliama soyunan, sonra da sanki İsa-vari bir şiddet karşıtlığıyla bu olayları karşılamışcasına, romanlaştırılıp anlatılabilecek ve atlatılabilecek süreçler değildir.

Yazar, 1993 yılında Dersim Çemişezek Doğan Köyü'nde aile bireylerinin öldürülmesi olayından sonra bu olayı gerçekleştiren adres belli iken (KÖH), kendi kirli ilişki ağları ile intikam duygularını sivil yurtsever Zeynel Benler şahsında ailesine yöneltmiş ve Kahraman ailesinden başka bir takım şahıslarla birlikte planlayıcısı ve uygulayıcısı olduğu nedensellikler sıralaması ile 2004'te Dersim Hel Yaylası'nda Zeynel Benler'i sol bir örgütün kalabalık ve ağır silahlarla kuşanmış mensuplarınca katletmiştir. Bu katliam çeşitli dayanaksız gerekçelerle meşrulaştırılmaya çalışılsa da özellikle Dersim yerelinde herkesin bildiği üzere Zeynel Benler 93 olayından dolayı katledilmiştir...

Böyle bir trajik arka plana sahip tarihsel süreci; söz konusu kitaplar ile açıklamak ve yorumlamak, olayların çoklu taraflarını dinlemeden acılara yanılgılı yaklaşmak olur.. Tabii 40-50 kişilik ağır silahlı bir grupla beraber çocuklarının elleri bağlanmak üzere, sivil yaylacı bir insanın taranarak katledilmesini ve kızının ise yaralanmasını, eğer boyut olarak değilde anlayış olarak Ermeni soykırımından farksız olmadığını görmek böylesi travmatik bir kişiden 'aydın' / yazar çıkamayacağı tartışmalı…

'Sol içi şiddet' dönemlerinin saf ve mağdur bir kurbanı olmak, bizzat infazcı olmanın bahanesi olamaz. Olan bir kişidir. Dolayısıyla Zarakolu'nun 'ağa, bey' kesilmek olarak alıntıladığı çözümlemeyi bir projektör niyetine öteki tarafa da tutmak gerekir. Bu yaklaşım günahları ve sevapları ortaya çıkaracak iken, iki tarafın da yaptıklarını yalın bir şekilde ortaya çıkaracaktır. Aksi halde Zarakolu'nun şikayetini ettiği sansürleme durumu, gerçekliğin öte yanındaki insanların yaşadığı acıları örtmek olur ve karanlık galebe çalar...(**)  Benler Ailesi

(*) Murat Kahraman, Çığlık, Sancı Yayınları 2019; Muran Kahraman, Bitmeyen Veda, Sancı Yayınları 2019.

(*) Her iki olayı da (93 ve 2004) detaylı ve üçüncü bir göz olarak değerlendiren, DEHAP, IHD ve İKVD’nin değerlendirmelerini de içeren kapsamlı bir dosya için bak: Bolşevik Partizan dergisi, sayı:148, “Halk savaşı mı, halk adına halka rağmen savaş mı?

Ragıp Zarakolu / Artıgerçek

Bu haber 366 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Etnik, dini, sosyo-politik kimliği ve doğasıyla tarihsel özgünlüğü olan Der..