TAMER ÇİLİNGİR
Ulusal bayramlara yüklenen anlam genel olarak karanlık bir devrenin sona erdirilip aydınlık bir sürecin başladığı önemli tarihlerin hatırlanmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti açısından aynı anlamı taşıyan birden fazla gün vardır. Bugüne kadar kutlanmaya devam eden 23 Nisan (1920’de Ankara Meclisinin açılışı), 30 Ağustos (1922’de Yunan ordusunun yenilgiye uğratılması) ve 29 Ekim (1923’de cumhuriyetin ilan edilmesi) bunların en önemlileridir.
Bugünlerde yeniden ve yeniden anlatılan hikaye ise gerçeklerden değil tamamen kurgulardan ve yalandan ibaret hamasettir.
Osmanlı’nın son yüz yılı ve cumhuriyet tarihi değişik etnik ve inançtan uluslara yönelik soykırımlar ve katliamlar tarihi olarak özetlenebileceği gibi aynı zamanda bir darbeler tarihidir de.
Padişahların darbelerle tahttan indirilip tahta çıkarıldığı Osmanlı’nın son yüzyılı, 1. ve 2. Meşrutiyetlerin ilanı, 1920 yılında Ankara Meclisi’nin açılışı ile devam ederken cumhuriyetten sonra da ilk meclisteki muhalif milletvekillerine yönelik uygulamalar, 1960, 1971, 1980, 28 Şubat ile ve neredeyse yapılan her seçim, milletvekilliklerinin ve belediye başkanlıkların iptali ve şimdilerde sık sık gündeme gelen kayyım atamaları ile birbirini takip edecek darbeler zincirinin en önemli halkalarından biri de 29 Ekim 1923 yılında ilan edilen cumhuriyettir.
Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz
27 Ekim 1923’te İcra Vekilleri Heyeti’nin istifası ve Meclis’in güvenini kazanacak bir kabine listesinin oluşturulamaması üzerine 28 Ekim 1923 günü yeni bir hükümet kurulması için girişilen çabalar da sonuç vermez. Yani aslında büyük bir krizle karşı karşıyadır Meclis.
Mustafa Kemal kendisine yakın birkaç milletvekilini Çankaya’da akşam yemeğine davet eder ve yemek esnasında ‘Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz’ der. O ana kadar kimsenin bu durumdan haberi yoktur.
Mustafa Kemal cumhuriyetin ilanı ilgili gelişmeleri Nutuk’ta anlatırken, ‘’Cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onların da aslında ve tabii olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe etmiyordum. Halbuki o sırada Ankara’da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve rızaları alınmadan Cumhuriyet’in ilan edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi saydılar.” diyecektir.
Egemenlik hakkının belli bir kişi veya aileye ait olduğu monarşi ve oligarşi kavramlarının karşıtı olarak Cumhuriyet, hükümet başkanının, halk tarafından belli bir süre için ve belirli yetkilerle seçildiği yönetim biçimi olarak tanımlanır. Cumhuriyet kavramı genel olarak temsili demokrasinin uygulanmasını ifade eder.
Anlaşıldığı üzere cumhuriyetin kurulması bile bu tanımların hiç birine uymuyor. Mustafa Kemal kimsenin haberi olmaksızın üstelik de büyük bir krizin orta yerinde (belli ki aynı zamanda bu krizi atlatmak için) tek başına karar vererek cumhuriyeti ilan ediyor. Çünkü yasa da, yargı da, yürütme de kendisi. Ona ya da kararlarına ilişkin itiraz edilebilecek herhangi bir kurum yok. En çok gücenebilmiş ve partilerinden ayrılabilmişler hepsi bu.
Yalanlarla, masallarla büyüdük
29 Ekim 1923’ten 29 Ekim 2019’a ilkokuldan başlayarak bize öğretilen resmi tarihte ‘emperyalizme karşı olduğu söylenen bir savaşı, iç ve dış düşmanların yok edilişi masalını anlattılar.
- Talat Paşa’dan Enver Paşa’dan devraldığı soykırım bayrağını ölene kadar dalgalandıran, Hitler’e ‘örnek’ olabilecek derecede suçlu olan Mustafa Kemal’in gerçek yüzünü bizden gizlediler.
- ‘Yedi düvele karşı savaştık’, ‘antiemperyalist mücadele verdik’ masalını anlattılar.
- “Kurtuluş savaşı” olarak adlandırılan bu sürecin aslında 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın diplomatik düzeyde devam ettirilmesi, yani Osmanlı’nın da içinde bulunduğu iki emperyalist cephenin bu topraklarda karşılaşması olduğunu bizden gizlediler.
- ‘Yunan işgaline karşı vatanı savunduk’ masalını anlattılar.
- İzmir’e asker çıkaran Yunanistan’ın elini kolunu sallayarak Eskişehir’e kadar geldiğini emperyalistler arası çıkarlar değişince sadece bu orduyla iki cephe savaşı dışında başka bir savaş yaşanmadığını yaşanan çatışmaların da bir ordu ile değil, çeteler tarafından sürdürüldüğünü; müdafaa-i hukuk cemiyetlerinin kemalistlere destek vermesini sağlayanın vatan sevgisi değil de 1915 Ermeni, Süryani ve 1919 Rum soykırımlarının ardından gasp edilen mal ve mülkü koruma derdi olduğunu ve başta İzmir olmak üzere Ankara ve Pontos’un birçok şehir, kasaba ve köylerini yaktıklarını bizden gizlediler.
- ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ masalını anlattılar.
- İttihat ve Terakki’den başlayarak Cumhuriyet’in kuruluş sürecine kadar ve devamında ülkenin kendi içinde Ermeni, Rum, Kürt, Süryani, Asuri uluslarından milyonlarca kişinin kanına girdiklerini bizden gizlediler.
- Halifeliği kaldırdık masalını anlattılar.
- Diğer bütün din ve mezheplerin Alevilerin, Hristiyanların ve Yahudilerin inanç özgürlüğünü nasıl engellediklerini; yerine Sünni inancının dayatıldığı bir ülke inşa ettiklerini bizden gizlediler.
- Padişahlık sistemine son verdik masalını anlattılar.
Devletin kuruluşunda önemli rolleri olan birçok ismin suçlular ordusu haline dönüştüğünü, suikastler, İstiklal Mahkemeleri gibi ortamlarda tasfiye edildiklerini, Mustafa Kemal’in ‘tek adam’lıkla yeni Padişah olduğunu bizden gizlediler.
- Arap alfabesini kaldırıp Latin alfabesini getirdikleri masalını anlattılar.
- Çok dillilikten tek dilliliğe geçiş yapıldığını, bu ülkede binlerce yıldır yaşayan Rumca, Lazca, Ermenice, Kürtçe, Süryanice’nin yok edilme maksadını, hatta o dönem Arap alfabesini kullanan Irak ve Suriye toplumlarında okur yazar oranının neden daha fazla olduğunu bizden gizlediler.
- Kadına seçme ve seçilme seçilme hakkının verilmesinin ilk defa bu ülkede olduğu masalını anlattılar.
- Kadınların kurduğu ilk parti Kadınlar Halk Fırkasının bizzat Mustafa Kemal tarafından kapatıldığını, kadınların seçme ve seçilme hakkını elde edebilmek için 9 yıl mücadele verdiğini bizden gizlediler.
- Cumhuriyet’in ezilen ulusların, emekçilerin düşmanlığını Osmanlı’dan İttihat ve Terakki’ye bir mirası devralarak yapan Mustafa Kemal ve onun varisi Kemalistler himayesinde yükseldiğini bizden gizlediler.
- 1914-1923 yılları arasında 353 Bin Pontoslu Rum’un, 300 Binin üzerinde Süryani’nin, 1,5 milyon Ermeni’nin soykırıma uğratıldığı, 800 bin Küçük Asyalı Rum’un kaybolduğunu bizden gizlediler.
- Geride kalanlara Türklüğü ve Sünni Müslümanlığı dayatıp kültürlerini, inançlarını, kimliklerini, geçmişlerini, yaşadıklarını bizden gizlediler.
Haksız olanın Rum, Laz, Süryani, Ermeni, Arap, Kürt, Çerkes, Gürcü, Türk ulusundan, Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Alevi inancından insanlar değil; Talat Paşa’dan Mustafa Kemal’e, İnönü’den Menderes’e, Evren’den Çiller’e, Ağar’dan Erdoğan’a bir grup kan emici ve onlara hizmet eden asalak güruhtan ibaret olduğunu bizden gizlediler.
Ve gerçekler…
- 1923’te Lozan’da 1 milyon 250 bin Rumun mübadeleye tabii tutulup doğdukları topraklardan sürgün edildiğini,
- Mustafa Kemal’in emri ile 1924’te Hakkari’de 20 bin Süryani’nin zorla göç ettirildiğini,
- 1930’da Ağrı Zilan’da 15 bin Kürdün vahşice öldürüldüğünü,
- 1934’te Trakya bölgesinde 15 bin Yahudi’nin baskı, şiddet ve tecavüzle zorla göç ettirilip mallarına el konulduğunu,
- 1938’de Dersim’de 30 bin Alevi-Zaza-Kürtlerin zulümle, bombalarla yok edildiğini,
- 1942-1944 yılları arasında çıkarılan Varlık Vergisi ile yüzyıllardır bu ülkede yaşayan halkların mallarına el konulduğunda, sürgünde yokluktan, çaresizlikten ölmelerine göz yumulduğunu,
- 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül progromunda Rum ve Ermenilerin işyerleri, evleri basılıp talan edildiğini, kadınların hayatlarının tecavüzlerle karartıldığını,
- 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya başta olmak üzere, devrimci gençlerinin katledildiğini,
- 20 Temmuz 1974’te Kıbrısı işgal ederek, barış götürüyoruz yalanı ile binlerce Rum’un katledildiğini,
- 1 Mayıs 1977’de İstanbul Taksim’de, Ankara Bahçelievler’de, Maraş’ta, Çorum’da kontrgerillanın karanlık eliyle pırıl pırıl gençlerin, kadınların, erkeklerin öldürüldüklerini,
- 1980’de yapılan faşist darbeyle ülke bir hapishaneye dönüştürüldüğünde, başta Diyarbakır, Metris, Mamak ve Sağmalcılar olmak üzere birçok cezaevinin işkencehane gibi işletildiğini,
- 1990’larda sokaklarda, evlere yapılan baskınlarda devrimcilerin katledildiğini, gözaltında kaybedildiğini,
- Sivas’ta aydınların diri diri yakıldığını, Gazi’de halkın sokak ortasında tarandığını, 19 Aralık 2000’de devrimcilerin hapishanelerde diri diri yakılıp, kurşunlanıp, bombalanıp vahşice öldürüldüğünü,
- Roboski’de 34 Kürt köylü gencin devletin eliyle bombalarla paramparça edildiğini,
Bugün hala dört devletin işgali altında olan Kürt şehirlerinde, kasabalarında ve köylerinde yaşayan Kürtlerin özgürlük, hak, adalet arayışı mücadelelerini terörizmle eş sayıp, Kürt kimliğini inkar ederek hala işkence, sürgün ve katliamlarla yok etmeye çalıştıklarını bizden gizlediler.
96 yıllık cumhuriyetin bugün Suriye ve Rojava topraklarını işgal ederken, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunduklarını, DAİŞ adlı cihatçı terör örgütüne destek vermediklerini, Kürtlerle sorunları olmadığı masalını anlatmaya devam ediyorlar.
(Ö.Politika)