Dersim’de ilkbaharda yaylalara giden sürü sahipleri, sonbaharın gelmesiyle birlikte dönüş hazırlıklarına başladı.
Başta tulum peyniri olmak üzere yaylada ürettikleri hayvansal ürünler ile geçimlerini sağlayan yaylacılar, dönüş öncesi son ürünleri de ev ihtiyaçlarını karşılamak için yaptı. Başta çocuklar olmak üzere yaylacılar, yaşadıkları tüm zorluklara rağmen yaylada vakit geçirmenin ve doğayla baş başa olmanın kendilerini mutlu ettiğini ifade etti. Köylüler, yayla yaşamının zahmetli olduğu kadar birçok güzelliği de içinde barındırdığını dile getirdi.
Biz de her yıl Dersim’in Hozat ilçesinden havaların ısınması ile birlikte Köybaşı yaylasına çıkan köylülerle görüştük.
Aleviler için kutsal kabul edilen Sarı Saltuk Türbesi’nin alt tarafında kalan bu yaylada 4 aile yaşıyor. Yayla yasaklarının, çatışmaların kendilerini baskı altına alsa da yaylada olmaktan oldukça memnun olan köylüler, bir yandan da Alevi geleneklerini her koşulda yaşatıyor.
15 yıldır her yıl bu yaylaya gelen Gülten Balık, her gün sabah erken saatlerde uyanıp işe koyuluyor. Her gün düzenli olarak sütü süzüp yoğurt, peynir, çökelek yaptıklarını anlatan Balık, yaptıkları işlerin yoğunluğundan günlerin nasıl geçtiğini anlayamadığını ifade ediyor.
Balık, “İş çoktur, işler bitmez yeter ki yap. Köylerin işleri bitmez yaylaların işleri bitmez.” diyor.
Kendi yaylaları yasaklandıktan sonra bu yaylaya geldiklerini aktaran Balık şu bilgiyi veriyor:
“Köyümüz 94 yılında yandığından beri iki üç yıl Hozat’ta kaldık oradan sonra sürekli yaylalardaydık ta ki şimdiye kadar kaç yıldır. Bu sene de burası. Bura da Hemet Qedi’nin yeridir. Sarısaltıkların yeridir. Bizim yerimiz bizim tarafımız kapatıldı bizi bırakmadılar, bu sene buraya gelip yayla kurduk. Yasak oldu biz de gelip burada yayla aldık. Hak razı olsun insanlardan, bizi bıraktılar biz de geldik buraya.”
Bu yayla da Alevilerin sürekli ziyaret ettiği Sarı Saltık Türbesinin eteklerinde kalıyor. Ziyarete gelenlerin uğrak noktalarından biri de bu yayla. Gülten Balık, “Kurban getirenler, misafirler çok gelip gidiyorlar. Buradan da tavsiye ediyoruz herkes gelip gitsin burası çok güzeldir.” diyor.
KRİZ YAYLACILARI DA VURDU
Gülten Balık zorluklarını da şöyle anlatıyor:
“Zorluğu çoktur. Arpa gelmiyor, arpa pahalı, saman pahalı, işler çoktur, bir çoban tutsak bir çoban maaşı beş bin liraya çıkmış, yapamıyoruz. Biz kendimiz çabalıyoruz keçilere gidiyoruz, hayvana gidiyoruz. Çocuklar gidiyor. İşte tümüyle idare ediyoruz. Samanı, arpayı satın alıyoruz. Rahatlığı bulunmuyor satın alıyoruz.
Eskiden çok iyiydi. Önceden köydeydik. Köyde masrafımız olmazdı bizim. Şimdi köylerden çıktık. Hayvanlarımız yabana gider tomurcuk yerlerdi. Hızır’ın gününde keçiler bırakılırdı yazıktır bir şey olmasınlar. Şimdi burada bir koyun gibi içeri sokuyoruz bahara kadar. Sadece para gidiyor. Ancak kendimizi idare ediyoruz. Hayvanların ilaçları pahalıdır. Zorluğu çoktur.
Hozat’a bir yol gidiyoruz bir sürü para. Mazot almış başını gidiyor. Yani para dayanmıyor. Para su gibi gidiyor. Çalışıyoruz, biz ve hayvanlarımız birlikte yiyoruz. Yani zengin olalım, para biriktirelim o yok.
Hayvanlar oldukça sen yaylalara gitmeye doyamazsın. Ama hayvanlar biterse Hozat’a gidersin o memlekette oturursun.”
ALEVİLİK İNANÇLARINI DA SÜRDÜRÜYORLAR
Alevilik inançlarını da yaylada imkanlar doğrultusunda yaşamaya çalıştıklarını söyleyen Balık, “12 imam günleri geldiğinde 12 imam oruçlarını da tutuyoruz, bayramlarımızı yapıyoruz, aşurelerimizi pişiriyoruz, kurbanlarımızı kesiyoruz. Oruçlarda ne yenir ne yenmez onlara dikkat ediyoruz, banyolarımızı yapmayız. Burada cem yapamıyoruz ama Hızır Günü’nde Hozat’ta yapılıyor, oraya gidiyoruz. Cemimize gidiyoruz ama şimdi hayvanların başındayız gitmemiz mümkün değil.” diyor.
HERONLARIN, ASKERİ ARAÇLARIN GÖLGESİNDE
Gençlerin ise yeterince itikatlarının olmadığını düşünen Balık, “Sen gençlerle konuşuyorsun budur budur diyorsun gençler diyorlar siz eski kafalısınız” ifadelerini kullanıyor.
Yaylada olmanın en zor yanı ise her gün askeri helikopterlerin, heronların gölgesinde olmak. Bundan dolayı yaşadıkları sıkıntıları şöyle dile getiriyor:
“Korkuyoruz ödümüz patlıyor. Biz geçen sene kendi tarafımızda yayladaydık, Kureyşanlıların köyünün tarafındaydık. Her gün askeri timler, askerler çevremizdeydi, biz korkuyorduk. Heronları geliyordu helikopterleri geliyordu. Helikopter gelip gittiği vakit acaba neden gelip gitti diye merak ediyorsun.”
“İKİ YIL KORKTUK, YAYLAYA GELEMEDİK”
Küçükbaş ve büyükbaş hayvanları olan Keten Bozkurt da, 15 yıldır bu yaylaya geliyor. O da Gülten Balık gibi bir yandan ev işleriyle bir yandan da hayvanlarla uğraşıyor.
Bozkurt şöyle konuşuyor:
“Beş altı inek, at var, katır var, arabamız var. Komşulardan biri Derviş Cemal köyünden, geldi yanımıza. Yanımızdakiler kureyşanlılardır. Ziyaret yerlerine gideriz her zaman. Sarı Saltığa ziyaretçiler gelip gider mum çıla yakar giderler. Ayrıca bu ziyarete de bakarız eksikleri varsa tamamlarız. 15 yıldır buraya geliyoruz. İki yıl korktuk gelmedik. Şimdi iki yıldır geliyoruz buralara. Ondan öncede geliyorduk. Asker yok arama yok o yüzden rahatız. Önceden vardı. Arama olurdu, olay olduğunda halkı gözaltına alır götürürlerdi, arama yaparlardı, sıkıştırırlardı.”
(Pirhaber)