ARTI GERÇEK - Dün (Pazartesi 16 Eylül) Ankara, Moskova ve Tahran, üçlü zirvede Suriye’deki son durumu değerlendirdi. Ortak basın toplantısında söylenenler, ortak bildiride yer alan ibareler ile üç ülkenin medyasında yayınlanan haberlere baktığımızda Erdoğan, Putin ve Ruhani bir çok konuda anlaşmış görünüyor. Her üç lider de yaptıkları açıklamalarda, kaçınılmaz olarak meselelere kendi açılarından bakıp zirveyi "olumlu", "yararlı", "sonuç getirici" gibi ibarelerle yorumladı.
Üzerinde en çok durulan dört konu, Suriye’nin toprak bütünlüğü, İdlib’in terör gruplarından temizlenmesi, Anayasa Komitesi ile olası yeni göç dalgası oldu. Ne var ki, açıklamalara baktığımızda, bu dört konudan üçü (Toprak bütünlüğü, İdlip ve Anayasa Komitesi) esas olarak Moskova ve Tahran tarafından gündeme getirilirken, Ankara olası göç dalgası konusuna ağırlık verip, ilk üç konuda yarım ağızla Putin ve Rohani’nin yanındaymış gibi davrandı.
- Öncelikle belirtilmesi gereken nokta, zirve toplantısı yapan, hatta Astana ve Soçi’de de garantör ülke konumunda olan 3 başkentin yapı, konum ve amaçlarının son derece farklı olması. Putin ve Rohani, Şam rejiminin daveti üzerine Suriye’de askeri güç bulunduruyor ve Esat hükümetini ayakta tutmaya, güçlendirmeye yönelik siyasetler güdüyor. Erdoğan ise, Şam rejimi tarafından ‘’işgalci’’ olarak niteleniyor ve aslında hala Esat’ı devirmeye çalışıyor.
- Üçlünün ikisi, yani Moskova ve Tahran, esas olarak Suriye’de zayıflamış olsa da radikal dinci terör gruplarını tasfiye etmeye çalışırken, Ankara İdlib’e sıkışmış olan Sünni terör gruplarını savunmaya gayret gösteriyor.
- Erdoğan’ın, Suriye’nin toprak bütünlüğünü biraz da mecburen savunurmuş gibi görünmesi Şam, Moskova ve Tahran açısından rahatsız edici. Çünkü Afrin’in yanısıra Tel Abyad ve çevresini askeri olarak işgal etmiş olan Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünden inanılır ve güvenilir yani gerçekçi bir şekilde söz edebilmesi için bu bölgelerden geri çekilmesi şart. Putin ve Ruhani’nin ısrarlı bir şekilde "Suriye’den bütün yabancı askeri güçler çekilmelidir" demesi, kuşkusuz sadece ABD’yi hedef almıyor.
- Erdoğan’ın Suriye’deki esas tehlikenin kendi deyişiyle "PKK ve onun uzantısı olan SDG" terörizmi ibaresine ne Putin ne de Ruhani rağbet etti. Keza, yine Erdoğan’ın IŞİD’in Suriye’de bittiği, yani artık tehlike arz etmediği yolundaki tespitine de Moskova ve Tahran katılmıyor.
- Basın toplantısında ve Ortak Bildiride açıkça SDG, Kuzey Suriye ya da Kürtlerden söz edilmemiş olması ilginç. Şam rejimi Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yayınladığı son bildiride ise SDG’yi açıkça "ABD emperyalizminin işbirlikçisi" ve "bölücü" olarak nitelemesi vahim. SDG de cevabi açıklamasında, Şam’daki rejimin artık değişmesi gerektiğini belirtti. Böylece hiç olmazsa kısa vadede SDG-Şam diyalogundan umut kesildi sayılır.
- Moskova’nın Afrin’den bu yana Suriye Kürtleri ile ilişkileri sorunlu. Lavrov ise zaman zaman Kürtlerin de Suriye’nin geleceğinde bir rolü, konumu olması gerektiğini belirtmekle yetiniyor. Tahran, zaten kendi Kürtleri ile de sorunlu olduğu için Suriye Kürtlerini çok kolay bir şekilde harcayabilir ya da Şam ve Ankara’nın harcamasına göz yumabilir. Bu durum Ankara’nın Kürt karşıtı politikalarına cevaz verebilir.
- 3 lider, Ankara’dan sonra Ekim ayında bu kez Rusya’da yeniden bir araya gelecek. Bu arada gerek ABD, gerekse BM ve şimdiye kadar çok pasif kalmış olan AB’nin tutumu önemli. Putin ve Ruhani, Erdoğan’ı ABD’den her geçen gün daha da uzaklaştırmaya yönelik politikalar izliyor. Bu nedenle Ankara ile Washington’un sınır bölgesinde sürdürdüğü ortak faaliyetlerin yanısıra S400 ile uyanık tüccar becerisi ile ortaya yeni çıkan ‘’bir miktar Patriot alabiliriz’’ ibaresi önem kazanabilir.
- Sonuç olarak, 3 lider, açıkça ya da gizli bir şekilde Kürtleri dışlayan bir yaklaşımla Suriye’de sonuç almaya çalışıyor. Bu yaklaşım, uygulamada büyük sıkıntılar yaratır. Bu tutum yeniden güçlenmekte olan IŞİD’e hizmet ediyor.
- Bugün açığa çıkmasa da Putin ile Esat ve Putin ile Ruhani arasındaki yaklaşım farklılıklarının yarın daha da derinleşmesi muhtemel.
- Salonlarda fiyakalı bir şekilde bir araya gelip ortak basın toplantısında konuşmak ve ortak bildiri yayınlamak nispeten kolay bir işlem. Ne var ki bu açıklamalar sahadaki gerçeklerle uyuşmadığı sürece kağıt üzerinde kalmaya mahkum.