12 Eylül 1980 faşist askeri darbeye karşı yürütülen tarihi 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu direnişçilerinden olan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü vesilesiyle Ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
12 Eylül’e karşı direnen ve şehit düşenleri minnet ve saygı ile anan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, “Eğer 12 Eylül darbesi ideolojik olarak yenilgiye uğradıysa ve istediği sonuçlara tümden ulaşamadıysa bunda bu şehitlerimizin, bu direnenlerimizin payı belirleyicidir. 12 Eylül faşist askeri darbesinin neden gerçekleştiğini anlamak için o zaman Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’daki durumu anlamak gerekmektedir. Bu darbenin hem iç hem de dış nedenleri vardır. İkisi birleşince 12 Eylül faşist askeri darbesi gerçekleştirilmiştir. 12 Eylül askeri darbesi öncesi Türkiye ve Kürdistan’da devrimci mücadele büyük bir yükseliş içerisindeydi ve Kürdistan’da PKK’nin öncülüğünde gelişen özgürlük hareketi Türk devletinin Cumhuriyet’ten bu yana uyguladığı soykırım politikasını önemli oranda boşa çıkarıyordu, soykırım politikasına darbe vuruyordu” diye konuştu.
12 EYLÜL FAŞİZMİNİ GERÇEKLEŞTİRMEYE GÖTÜREN ÖZGÜRLÜK MÜCADELEDİR
Türk devletinin Ağrı isyanından sonra bir karikatürde çizdiği ‘Hayali Kürdistan meftundur’ biçiminde bir yaklaşımlarının olduğunu dile getiren Karasu, şöyle konuştu:
“Kürdistan’ı ölü gösteriyorlardı. Artık Kürtlerin kalkamaz olduğunu düşünüyorlardı. İşte 1970’lerde bu gerçeklik değişti. Kürtlerin ayağa kalkabileceği, direnebileceği, özgürlük ve demokrasi mücadelesi verebileceği ortaya çıktı. 1970’lerde Kürdistan boydan boya özgürlük düşünceleriyle mayalanmaya, özgürlük düşünceleri her yerde ekilmeye başlandı. Gerçekten önemli gelişmeler yarattı. Her yerde Kürt gençleri Özgürlük Mücadelesi’ne akın ettiler. Köylüler akın etti, işçiler akın etti. PKK Kürdistan’ın birçok yerinde büyük gelişmeler sağladı. Milyonlarca kitleyi etkiledi. Bu, tabi ki Türk devletini büyük bir ürküntüye düşürdü. Türk devletinin temel stratejisi Kürtleri soykırıma uğratıp Kürdistan’ı Türk uluslaşmanın yayılma alanı haline getirmekti. Ama bu gelişmeler Türk devletinin bu temel stratejisini yerle bir ediyordu. Bu nedenle buna karşı tedbir almak istediler, buna karşı tedbir geliştirmek istediler. Çünkü önleyemiyorlardı ve Kürt Özgürlük Hareketi gelişme sağlıyordu. Kuşkusuz o dönemde PKK’nin dışında da bazı örgütler vardı. Ama asıl Kürdistan’daki gelişmelere yön veren, yönlendiren, 12 Eylül faşizmini gerçekleştirmeye götüren PKK’nin öncülük ettiği Özgürlük Mücadelesidir.”
HERKES ÖRGÜTLÜYDÜ
Kenan Evren’in darbeye nasıl karar verdiğini Mustafa Karasu, şu sözlerle dile getirdi:
“Kenan Evren Mardin’den Ankara’ya helikopter ile giderlerken, Siverek ve Hilvan’ın üzerinden geçerken darbeye karar verdiklerini söylüyor. Oradan geçerken kendilerine bilgi veriliyor ve bu bilgiler onları böyle bir darbeye sevk ediyor. Mehmet Ali Birand’ın 12 Eylül’e ilişkin yaptığı röportajlarda, hazırladığı kitapta böyle değerlendirilir. Kuşkusuz 12 Eylül faşizmine götüren diğer bir önemli neden ise Türkiye’deki devrimci ve demokratik hareketin gelişmesidir. Emekçi hareketinin gelişmesidir. 12 Eylül’den önce Türkiye’de sol büyük bir gelişme gösteriyordu. Emek hareketi büyük bir gelişme gösteriyordu. Gençlik örgütlüydü. Sadece gençlik değil, kadınlar, memurlar, mühendisler, aydınlar kısacası herkes örgütlüydü. Öyle ki polis bile örgütlenmişti. Polisler ikiye bölünmüştü. Devrimci polisler vardı POL-DER diye, diğer yandan faşistlerin örgütlediği POL-BİR vardı. Sadece polisler içinde de değil askerler içinde bile örgütlenme oluyordu. Harp okulları öğrencileri içinde, yine genç subaylar içinde devrimci hareketlerin önemli bir etkisi vardı. Türkiye büyük bir devrimci gelişme gösteriyordu.”
NATO, AB VE ABD FAŞİSTLERİ DESTEKLEYEREK DEVRİMCİLERİN ÖNÜNÜ ALMAK İSTEDİ
Tüm bu gelişmelerin NATO üyesi Türk devletini rahatsız ettiğini belirten Karasu, “Tabi buna karşı da Türkiye’nin NATO’dan çıkmaması, NATO’dan kopmaması için, NATO’ya bağlı kontr-gerilla ve onun Türkiye’deki en temel örgütü MHP devrimci, sosyalist, emekçilere karşı saldırılar yürütüyordu. Türkiye’de sol ve sosyalizmin gelişiminin önü böylelikle alınmak isteniyordu ve gerçekten de devrimcilere yönelik saldırılarda binlerce genç şehit düştü. Tabi devrimciler de faşizme karşı direndiler. O dönemde sağ-sol çatışması denen olgu budur. Halk hareketi, devrimci hareket gelişince, Kürt hareketi gelişince Türkiye NATO üyesi olduğundan, bunu NATO için tehlikeli gördüklerinden, NATO içindeki Gladyo, kontgerilla bir bütün olarak NATO, Avrupa, ABD Türk devletindeki bu faşist örgütleri destekleyerek devrimcilerin önü alınmak istendi. Gerçeklik budur. Yani öyle bazılarının çarpıttığı gibi sağcılara silah veriyorlardı, solculara silah veriyorlardı, aynı silahlardı, birbirlerine düşürüyorlardı gibi söylemler yanlıştır. Böyle bir gerçeklik yok. Bu tamamen o dönemdeki devrimci mücadeleyi saptırmak, öte yandan NATO, Gladyo, derin devlet tarafından örgütlenen faşistlerin devrimcilere karşı saldırısını normalleştirmek ya da kendi üzerlerinden atmak için böyle değerlendirmeler yapıyorlar. Bunlar doğru değerlendirmeler değildir” dedi.
O dönemin devrimcilerinin etkisiyle büyük gelişmeler yaşandığını söyleyen KCK Yürütme Konseyi Üyesi Karasu, “Kesinlikle o dönemde devrimci mücadele Türkiye’de 1968 Kuşağı’nın etkisiyle ilk önce Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin etkisiyle büyük bir gelişme göstermişti. Bunun önünü almak için 12 Mart askeri darbesi gerçekleşmişti. Bu darbe sırasında ve sonrasında Mahirler katledildi, Denizler idam edildi. 1973’te İbrahim Kaypakkaya Amed cezaevinde işkenceyle katledildi. Ama bu katletmeler, bu idamlar gelişmeyi durduramadı. Aksine 1974’ten sonra devrimci mücadele daha da gelişti, büyük boyutlara ulaştı. Buna karşı da faşistleri öne sürdüler. Polislerin saldırısı vardı. Gerçekten bunlar artık devrimci mücadeleyi durdurmaya yetmiyordu. Bu nedenle darbe kararı aldılar. Türkiye NATO üyesi, NATO üyesi ülkede solun gelişmesi oluyor, tabi ki bunun durdurulması gerekiyordu. Bu açıdan da bu darbeye ABD ve NATO destek vermiştir. Zaten darbeden sonra ABD Genelkurmayı içinde, Pentagon’dan birileri ‘bizim çocuklar darbe yaptılar’ diyerek bu darbeyi sahiplenmişlerdir” diye konuştu.
DARBENİN DIŞ NEDENLERİ
Mustafa Karasu, darbenin dış nedenlerine ilişkin de şunları söyledi:
“Kuşkusuz bu darbenin gerçekleşmesinin iç nedenleri olduğu gibi dış nedenleri de vardı. Afganistan’da sol, Sovyetlere yakın bir iktidar vardı. Orada da askeri darbeyle Sovyetlere bağlı sol bir iktidar ortaya çıkmıştı. Diğer taraftan Türkiye ile birlikte Ortadoğu’da Batı’nın karakolu, jandarması olan İran vardı. İran’da İslam Devrimi gerçekleşmişti. O da Batı’dan kopmuştu. Afganistan Batı’dan kopmuştu. Türkiye’de böyle gelişmeler oluyor, Batı’dan kopma tehlikesi vardı. Bu nedenle de bu gelişmeler de NATO’nun karakolu olan, Türkiye’nin korunmasını gerektiriyordu ve darbe böyle gerçekleşti. Darbenin gerçekleşmesinin nedenleri bu iç ve dış siyasal koşullardır ama belirleyici olan PKK’nin öncülük ettiği Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Zaten Türkiye’yi bu kadar istikrara sokmada da Özgürlük Hareketimizin çok önemli payı vardır. Bilindiği gibi İran devrimi 1979’da gerçekleşti. 1979’da İran devrimi gerçekleşince Tahran’daki ABD Konsolosluğu’nun belgeleri İran devrimcilerinin eline geçti. İran devrimcileri bunu peyder pey yayınladılar.”
ABD, APOCU HAREKETİ O ZAMANDAN KARŞISINA ALIYOR
ABD’nin PKK’yi tasfiye amaçlarını yeni olmadığını belirten Karasu, “Yayınlanan belgelerin içindeki en çarpıcı belgelerden biri de PKK ile ilgili belgelerdir. O dönemde Kürdistan ile ilgilenen Adana Başkonsolosluğu CIA’nın merkezi olan, Gladyo’nun Ortadoğu merkezi olan Tahran’a raporlar gönderiyor. Bu raporların içinde “ortaya çıkan bir Apocu hareket var ve bu Apocu hareketin çok tehlikeli olduğu, önemli gelişmeler yarattığı, bunun önünün alınmazsa ilerde Türkiye’de ve Ortadoğu’da büyük tehlikeler yaratacağı” biçiminde rapor veriyor. ABD daha o zaman Apocu hareketi, PKK’yi karşısına alıyor. Bu büyük gelişmeler de olunca 12 Eylül askeri faşist darbesi gerçekleşti. 12 Eylül askeri faşist darbesi gerçekleşir gerçekleşmez amacı Türkiye’deki devrimci demokratik hareketi ezmek, Kürdistan’daki Özgürlük Hareketini ezmek, Türkiye ve Kürdistan’da bir daha bu soykırımcı sömürgeci devlete kafa tutmayacak, dış güçlere bağlı yeni bir Türkiye yaratılmak isteniyordu. Böyle bir amacı vardı.”
SİYASAL İSLAM’IN DEVLETE YEDİRİLMESİ 12 EYLÜL’LE BAŞLADI
Karasu 12 Eylül’ün bir diğer amacını da şöyle ifade etti:
“Diğer yandan bir amaç da tabi bu da ABD ve NATO ile bağlantılıdır. Türkiye, NATO’ya bağlı Müslüman bir ülkedir. Bunun üzerinden Ortadoğu’ya hakim olmak istiyorlar. Bunun için Türkiye’de NATO’ya bağlı siyasal İslam’ı geliştirerek Türkiye’yi kontrol etme ve bu temelde de bütün Ortadoğu’ya hakim olma politikası da 12 Eylül askeri darbesiyle gerçekleştirildi. Türkiye’de siyasal İslam’ın devlet içine yedirilmesi 12 Eylül ile başlamıştır. Ondan önce yine özel savaş, dini kullanmıştır, MİT dini kullanmıştır, siyasal partiler dini kullanmıştır. Ama dinin devlet içine alınması, tamamen devlet sisteminin işbirlikçi-ılımlı İslam’a dayalı bir devlet, bir siyasal yapı haline getirilme hedefi ise 12 Eylül ile başlamıştır. Nitekim ilk defa o dönemde genelkurmay başkanı, darbeci devlet başkanı Kenan Evren meydanlarda Kuran okumuştur, ayetler okumuştur, dinden ve imandan söz etmiştir. Önceden güya dini siyasete alet edenleri suçlarlarken, onlara cezalar verirken, şimdi 12 Eylül’den sonra bizzat dini kullanan, dini siyasete alet eden 12 Eylül faşizmi olmuştur ve bu aynı zamanda siyasal İslam’ın devlet içine konulmasıdır.”
GELECEKTEKİ TÜRKİYE SİSTEMİ PLANLANDI
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Fethullah Gülen hareketi aslında çok öncelere dayanıyor. 1960’lara dayanan bir harekettir. Ama esas devlet içine girmesi ise 12 Eylül’ledir. Ondan önce devlet dışındadır. Devlet dışında kalan bir tarikat olarak, bir yapılanma olarak devletin siyasetini etkilemeye çalışmıştır. Ama 12 Eylül ile birlikte adım adım Fethullahçılar devlet içine alınmıştır. Bugün AKP iktidarını ortaya çıkaran süreç başlamıştır. AKP iktidarı da 12 Eylül tarafından devlet içine alınan bu Fethullahçıları da değerlendirerek giderek devlet içine yerleşmiştir. Bu bakımdan tabi ki 12 Eylül faşizmi bir taraftan Kürdistan’daki devrimci hareketi ezmek isterken, Türkiye’de devrimci hareketi ezmek isterken, böyle bir saldırı yürütürken bütün bir halk üzerinde devlet terörü estirirken diğer taraftan da gelecekteki Türkiye sistemi nasıl olacak bunun planlaması içine girmiştir. Bu planlamalarından biri de siyasal ve işbirlikçi İslam’ı sistem içine alınmasıdır.”
PKK EZİLECEK, SOYKIRIM DAHA DA DERİNLEŞTİRİLECEK
Kürdistan’da yapılmak istenenlerin daha farklı olduğunu dile getiren Karasu, “Kürt özgürlük hareketi ezilecektir, PKK ezilecektir. Bunun üzerinden soykırım daha da derinleştirilecektir. Nasıl ki Dersim’de, Dersim’deki direniş kırıldıktan sonra orada beyaz soykırım arttırılmışsa, yoğunlaştırılmışsa bu defa da PKK, yani Kürt Özgürlük Mücadelesi ezilseydi 12 Eylül faşizmi bütün Kürdistan’da Kürt soykırımını derinleştirecekti, Kürt soykırımı önündeki bütün engelleri ortadan kaldıracak, işte 10-15 yıl içinde Türkiye’de artık kendine Kürt diyecek kimse bırakılmayacaktı. 12 Eylül’ün böyle bir amacı vardı. Diğer taraftan da Türkiye’de sol hareketini ezerek, emekçileri ezerek, burjuvazinin önündeki bütün engelleri kaldıracaktı. Demirel her zaman 1961 Anayasası’nın Türkiye’ye bol olduğunu, bununla Türkiye’de istikrarın sağlanamayacağını söylemiştir” dedi.
DARBENİN BİR AMACI DA TOPLUMSALLIĞI DAĞITMAK
Karasu, 12 Eylül askeri faşist darbesinin bir amacının da Türkiye’yi yeni bir siyasal, toplumsal yapı geliştirerek, bütün örgütlenmeleri dağıtmak, artık Türkiye’de devrimci hareketin olmayacağı bir ülke yaratmak olduğunu kaydetti. Karasu, “Bu nedenle en büyük hedeflerden biri olarak örgütleri dağıtmıştır, örgütlü toplumu dağıtmıştır. Örgütlü toplumu dağıtarak, işte Özal’ın köşeyi dön felsefesi denen bireycilik yaygınlaştırılmıştır. Önceden toplumculuk Türkiye ve Kürdistan’da önemli bir değerken bunu kendisi için tehlikeli gören egemen ve soykırımcı güçler Türkiye ve Kürdistan’da toplumculuğu dağıtmak için bireyciliği daha doğrusu kapitalist moderniteyi geliştirmek için Özal’ı görevlendirmişlerdir. Özal’a verilen görev, ‘al toplumsallığı dağıt, Türkiye ve Kürdistan’ı soykırımın, sömürgeciliğin hizmetine sok.’ Aslında Özal bu amaçla getirilmiştir. Tabi görevini yerine de getirmiştir. Bu yönüyle gerçekten Türkiye’de çok ağır baskılar altında örgütler dağıtılmıştır, sosyalist güçler çok çok zayıflatılmıştır. Bazı güçler kendilerini korumuşlardır. Dışarıya çıkmışlardır. Ama genelde devrimci hareket, özgürlük hareketi, emekçi ve sosyalistlerin hareketi Türkiye’de ezilmiştir” diye konuştu.
BUGÜNÜN ZEMİNİ 12 EYLÜL DARBESİ İLE YARATILDI
Karasu o dönemin bugüne yansımalarını da şöyle dile getirdi;
“Bugün hala Türkiye’de demokraside bir zayıflık varsa, hala devlet zihniyeti çok fazla ise, devletin kurduğu barikatlar aşılamıyorsa, neredeyse herkes devletin politikalarına hizmet edilmeli deniliyorsa, CHP’nin bile üzerinde böyle bir baskı uygulanıyorsa, onu bile sınırlı bir muhalefet olarak görmek istemiyorlarsa bunun zemini 12 Eylül darbesi ile yaratılmıştır. 12 Eylül darbesi aslında 50 yıllık bir düzen kurmak istiyordu, bir sistem oluşturmak istiyordu. Bu sistem değişmeyecekti. Ne Kürdistan’da ne de Türkiye’de hareketlilik olacaktı. Ve bu temelde de Türkiye’de egemen güçler Kürtleri soykırıma uğratacaklardı Türkiye’de burjuvaziyi geliştirerek Türkiye güçlü bir kapitalist devlet haline getirilecekti. Amaç buydu.”
12 EYLÜL ZİNDANLARDA İDEOLOJİK YENİLGİYE UĞRADI
KCK Yürütme Konseyi Üyesi, 12 Eylül faşizmine karşı geliştirilen direnişe de şu sözlerle dikkat çekti:
“Ama buna karşı direniş tabi ki Kürdistan’da gelişti. Özellikle zindanlarda yürütülen direniş çok önemliydi. Zindanlarda PKK şahsında Kürt Özgürlük Hareketi ezilmek isteniyordu. Orada PKK’liler itirafçılaştırılarak, PKK’liler teslim alınarak, dışarda PKK ezilmek ve Kürdün bütün umudu kırılmak isteniyordu. İşte buna karşı zindanlarda büyük bir direniş oldu. PKK şahsında Kürt özgürlük mücadelesinin ezilmesine karşı zindanlardaki tutsaklar da kendi şahıslarında PKK’nin varlığını, Kürdün umudunu koruma mücadelesi verdiler, yaşamlarını ortaya koydular ve bunun sonucu onlarcası şehit düştü, onlarcası sakat kaldı, yüzlercesi hastalandı. Ağır bedelleri olan bu direnişle 12 Eylül faşizmi zindanlarda ideolojik yenilgiye uğratıldı. Onlar PKK’yi zindanın betonlarına gömmek isterken direnişçiler 12 Eylül faşizmini ideolojik olarak yenilgiye uğrattılar ve böylelikle 12 Eylül faşizminin yenilgisinin önünü açtılar. Çünkü bir siyasal hareket, bir parti, bir darbe ideolojik olarak yenilgiye uğradıktan sonra artık onun yenilgisini durdurmak, onun yenilgisini engellemek mümkün değildir. Eğer 12 Eylül faşizmi yenilgiye uğradıysa, daha sonra 12 Eylül faşizmini kimse sahiplenmediyse, herkes lanetlediyse, sağ ve soluyla herkes 12 Eylül’e kötü dediyse, lanetlediyse bunu yaratan zindan direnişçileridir. Direnişleriyle 12 Eylül faşizmini ideolojik yenilgiye uğratmalarıdır. Böylelikle 12 Eylül faşizmi gerçekten de Kürdistan’da yenilgiye uğratıldı. Belki Türkiye’de istenilen sonuç alınamadı, Türkiye’de de direnildi, Metris’te de direnişçiler ölüm oruçlarında şehit düştüler, onlar da belli bir direniş gösterdiler ama tabi onların direnişi toplumsal bir hareket yaratamadığı için ya da PKK gibi doğru bir öncülük olmadığı için onların mücadelesi kapsamlı bir mücadeleye dönüşmedi. Ama zindan direnişi, 12 Eylül faşizmine karşı verilen direniş Kürdistan gerçeğinde PKK öncülüğü sürdüğü için, Önder Apo öncülüğü sürdüğü için bu zindan direnişlerinin sonuçları da 12 Eylül faşizmini yenilgiye uğratan zindan direnişinin sonuçları da büyük olmuştur.”
ŞEHİTLERİMİZ YAŞAMLARINI ORTAYA KOYARAK 12 EYLÜL’Ü YENİLGİYE UĞRATTILAR
Zindan direnişini, Kemal, Hayri, Akif, Ali ve Mazlum yoldaşı ve bütün diğer şehitleri de saygı ve minnetle anan Karasu, “12 Eylül faşizmi işte bugünlerde yenilgiye uğratıldı. İşte bu günler 12 Eylül’e yaklaştığımız günlerdir. Kemal Pir 7 Eylül’de şehit düşmüştü. Daha sonra 12 Eylül’ü 13’e bağlayan gece Hayri arkadaş şehit düştü. İki üç gün sonra Akif arkadaş şehit düştü. Akif’ten iki gün sonra da Ali arkadaş şehit düştü. 12 Eylül’ün yıl dönümünde de şehitlerimiz meydan okuyarak, yaşamlarını ortaya koyarak 12 Eylül’ü yenilgiye uğratmışlardır. 12 Eylül derken bir taraftan onun işkenceleri, zulmü akla gelir ama diğer taraftan da ona karşı başta Diyarbakır 5 No’lu Amed zindanı olmak üzere direniş akla gelir. 12 Eylül’ü böyle anmak gerekir.
Ama 12 Eylül’ün tabi ki Türkiye’de çok olumsuz sonuçları oldu. Hala 12 Eylül’ün yarattığı olumsuz sonuçların etkisini yaşıyoruz. Demokrasi güçlerinin bir araya gelememesi, demokrasi güçlerinin devlete karşı açık tutum koyamaması, yine demokraside Kürt düşmanı belli bir kesimin varlığı hep 12 Eylül faşizmine bağlıdır. Bu açıdan aslında 12 Eylül’e karşı mücadelenin aynı zamanda bugünkü faşist güçlerin, soykırımcı güçlerin direnişine karşı da mücadeleydi. Eğer bu direnişler olmasaydı zaten 12 Eylül faşizmi hem Kürdistan’da amacına ulaşmış olacak, soykırımı gerçekleştirecekti, hem de Türkiye’de önünde hiçbir devrimci-demokratik muhalefet kalmayacaktı” diye belirtti.
BU DİRENİŞLER 15 AĞUSTOS’UN YOLUNU DÖŞEDİ
Darbenin kendini kalıcılaştırmak için 12 Eylül Anayasası yaptığını belirten Mustafa Karasu, “Ama bu direnişler bu anayasayı da paramparça etti. Herkes bir süre sonra bu anayasayı değiştirmeye başladı. Bu anayasa kadar dünyada eleştirilen başka bir anayasa yoktur. Bu nedenle 40-50 kere değişmiştir ama özü değişmemiştir. Bu anayasa ile sürdürülmek istenmiştir. Ama gerçekten de özellikle bizim yürüttüğümüz mücadele 12 Eylül faşizmini boşa çıkardığı için fazla sahiplenen olmamıştır. Eğer bize karşı başarılı olsaydı Kenan Evren ikinci Atatürk olacaktı. Şimdi nasıl ki Erdoğan bize karşı başarılı olup kendisini bilmem ulusal kahraman yapmak istiyorsa aslında Kenan Evren de bunu yaratmak istedi ama bize karşı başarılı olamayınca, hatta onun politikaları sonrası mücadelemiz gelişince herkes 12 Eylül’e karşı çıktı. 12 Eylül savunulamadı.
12 Eylül savunulamadıysa, 12 Eylül başarısız kılındıysa bunda kesinlikle Özgürlük Hareketimizin payı belirleyicidir. Kemal’in, Hayri’nin, Mazlum’un, Ali ve Akif’in direnişleri belirleyicidir. Bunu kesinlikle görmek gerekiyor. Zaten Kemal Pir direniş ortasında aynen şunu söyledi; “Bu devlete bir kazık çaktık, çıkarabiliyorlarsa çıkarsınlar. İşte bugün 6 kişiyiz, 16 olduk, yarın milyonlar olacağız.” Bu yönüyle daha o günlerde 1982 direnişinin Türkiye’de önemli gelişmeler yaratacağını tespit etti. Kürdistan’da bugün ortaya çıkan gelişmeleri o günden Kemal Pir ortaya koydu. Bu yönüyle de 12 Eylül faşizmi derken tabi ki bu direnişçileri her zaman anmak gerekiyor. Öte yandan bu direnişçiler 15 Ağustos’un yolunu döşedi. 15 Ağustos hamlesiyle de 12 Eylül faşizmine büyük bir kılıç darbesi oldu.”
ASKERİ DARBEYE KARŞI 15 AĞUSTOS HAMLESİYLE KARŞILIK VERDİK
KCK Yürütme Konseyi Mustafa Karasu değerlendirmesini şöyle tamamladı:
“Belki 15 Ağustos hamlesi olmasaydı hala kendisini güçlü gösterecekti, etkili gösterecekti, başarılı gösterecekti. Ama bu anayasanın kabul edilmesinden iki yıl sonra, daha hala Kenan Evren cumhurbaşkanı iken 15 Ağustos hamlesi başlamış ve böylelikle 12 Eylül’ün amacı yerle bir edilmiştir. Bu yönüyle de bu 15 Ağustos’u başlatan, onun için büyük emeği olan Önder Apo’yu ve tabi ki başkomutanımız Mahsum Korkmaz’ı da bu vesileyle saygı ve minnetle anıyorum. Kenan Evren askeri darbe yaptı, buna karşı da biz 15 Ağustos hamlesiyle karşılık verdik. İdeolojik yenilgiyi de 15 Ağustos hamlesiyle hem siyasi hem de askeri yenilgi haline getirdik. Bu vesileyle bir daha 15 Ağustos’u gerçekleştiren, yine 14 Temmuz hamlesini gerçekleştirerek 12 Eylül faşizmini yenilgiye uğratan tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum.”
AF