Suriye’de iç savaş başladığında başta Erdoğan ve ekibi olmak üzere birçok insan bu iş; Mısır, Libya ve Tunus’da olduğu gibi çok kısa bir sürede Esad ailesinin tasfiyesi ile sonuçlanacak diye bekliyorlardı. Bu telaşla Erdoğan “daha 2012 yılında Emevi Camii’nde namaz kılmaktan bahs ederken, aradan yedi yıl geçmesine rağmen, gelinen noktada bırakın Emevi Camii’nde namaz kılmayı Esad’ı ağzına bile alamaz oldu.
Suriye’de iç savaş başladığında kimse Kürtlerden de bahsetmiyordu; evet Suriye’de bir Kürt nüfus vardı ama kimse onlardan bütün bu coğrafyanın tarihini değiştirecek bir direniş ve sonrasında ülkenin demokratik geleceğine bu kadar güçlü bir katkı beklemiyordu…
Fakat süreç hiç kimsenin tahmin etmediği bir eksende gelişti; aradan onca yıl geçmesine rağmen Esad ailesi Suriye’nin hala bir bölümünü kontrol ediyor; Kürtler ve diğer Arap olmayan halklar Suriye’de güçlü kurumlar ortaya çıkardılar.
Ancak Suriye sürecinde dünya siyasetini en derinden etkileyen olaylardan bir tanesi Rusya Federasyonu’nun Sovyetlerin yıkılmasından sonra ilk defa ortaya askeri bir cüret koyması oldu. Bütün politik gözlemciler Rusya’nın Afganistan bozgunu sonrasında bir daha asla kendi coğrafyası dışında askeri bir operasyonu göze alamayacağını iddia ediyorlardı…
Halbuki işler tam tersi bir seyir izledi; Rusya her geçen gün daha agresif bir tavırla Suriye siyasetinde inisiyatif almaya başladı ve bu herkesten çok Türkiye’yi rahatsız etti. Türkiye’nin öngörüsü; Suudi ve Katarlıların finanse edip silahlandırdığı Cihatçıların çok kısa bir sürede hem rejimin hem de Kürtlerin işini bitireceği ve Suriye’de iktidar olacakları yönünde gelişmişti.
Dolayısıyla Türkiye Suriye’de iktidara gelen cihatçılar üzerinden Suriye ve bölge siyasetinde etkili olacak ve bölgenin yeniden sömürgeleştirilmesi süreci doğrudan Suriye’de başlatılmış olacaktı. Her ne kadar DAİŞ emiri Ebubekir Bağdadi kendisini Halife ilan etse de; bir süre sonra Erdoğan liderliğinde İslam Halifeliği yeniden ihya edilecekti. Fakat Rusya’nın bölgeye askeri müdahalesi bütün dengeleri alt üstü etti…
Bir anda bütün hesapları boşa düşen Türkiye son bir provokasyonla bir Rus uçağı düşürerek Rusya’yı NATO ile korkutup bölgeden uzaklaştırmak istedi; fakat bu da olmadı, tam tersine Rusya’nın Suriye siyaseti daha da agresifleşti, ayrıca Rusya, NATO üyeliğine rağmen Türkiye üzerindeki askeri, ekonomik ve siyasi baskıyı artırdı.
Türkiye Rusya’yı NATO ile test etmişti ve NATO Türkiye için Rusya ile savaşı girmeyi istemiyordu. Bir süre sonra Putin’in bizzat Erdoğan ve ailesini hedef alan aşağılayıcı sözlerine rağmen Erdoğan iktidarı Putin’in kapısını çalmak zorunda kaldılar.
Erdoğan Rejimi bizzat kendi güvenliği için; (ki 15 Temmuz sürecinde Erdoğan Rejimi en önemli istihbarat desteğini Rusya’dan aldığını itiraf etti,) Türk derin devleti ise tarihsel Kürt karşıtlığını Rusya üzerinden sürdürmek için Putin’in ayağına kadar gidip Rusya’nın bölgesel siyasetinin sıradan bir enstrümanı haline geldiler.
Erdoğan ve devletin geri kalanı da biliyor ki; Rusya’nın rızası olmadan başta Efrîn olmak üzere Suriye’de bir gün bile kalamazlar; işte İdlib’de olanlar ortada. Türkiye’nin onca silah vermesine ve bölgede gözlem noktası kurma bahanesi ile 12 askeri üs kurmasına rağmen Türkiye destekli cihatçılar Esad Rejimi karşısında hiç bir varlık gösteremiyorlar.
Türk diplomasisinin oyalama çabaları olmasa İdlib çoktan cihatçıların elinden alınmış olacaktı; fakat artık bu oyalama taktikleri de sonuç vermiyor. Türkiye’nin kendisinin bizzat benzin döktüğü savaşta muhattap olduğu mülteci sorunu artık kimseyi ilgilendirmiyor. Türkiye ve desteklediği cihatçı çevreler İdlib’de yolun sonuna gelmek üzereler.Rusya ve Esad Rejimi askeri çatışma aşamasını kendileri açısından zaferle sonuçlandırmak istiyorlar. Bu amaçlarına ulaşabilmek için tıpkı Halep’te olduğu gibi bütün şehri yakıp yıkmayı göze almış durumdalar. Yoğun bombardımanlarla muhalifleri Türkiye sınırına doğru sürüyorlar. Bu saatten sonra ne Rejim ne de Rusya Türkiye destekli cihatçılarla siyasi bir çözüme inanmıyor.
Dolayısıyla Türkiye açısından sorun sadece İdlib olmaktan da çıkmış durumdadır; çünkü Erdoğan ve çevresi biliyor ki İdlib’den sonra sıra Efrîn’e gelecek; İdlib’de bozguna uğrayan Türkiye hemen arkasından Efrîn’i de terk etmek zorunda kalacaktır.
Unutmamak gerekir ki; Suriye’den çıkmak zorunda kalmış bir Erdoğan Türkiye’de de iktidarını sürdüremez!