Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / ‘Kadın, hem Yol’un sonu hem de başıdır’

‘Kadın, hem Yol’un sonu hem de başıdır’

26 Ağustos 2019, 12:32

“Ötekileştirmeye, nefret diline rağmen Aleviler kadın ve erkeğin bir arada ibadet etmesinden hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir”

Alevi kadınlarına tarihsel olarak inancımızda kadına biçilen rol nedir ve bu rol bugün yerine getirilemiyorsa nedenleri nelerdir? Nasıl aşılabilir, gibi sorular sorduk. Dizi yazımızın bu bölümünde sorularımızı Araştırmacı yazar Kelime Ata’ya sorduk. Alevilikte kadının yerinin çok önemli olduğunu belirten Ata, “Ötekileştirmeye, nefret diline rağmen Aleviler kadın ve erkeğin bir arada ibadet etmesinden hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir” dedi. 

Cemlerde, sohbetlerde “Yol kadındır, kadın mürşidi kamilullahtır” sözünü çokça duyarız. Yine “Alevilerde kadın erkek eşittir” sözü neredeyse her ortamda övünülerek dile getirilir. “Bizde kadın erkek yoktur herkes candır” sözlerini de çokça duyarız. Çoğunlukla da bu sözleri erkeklerin ağzından duyarız.

Pratik gerçekten öyle midir? Öyleyse Alevi kadınları neden Alevi örgütlenmeleri içinde belirgin bir noktada değiller? Neden söz ve yetki kademelerinde yer alamıyorlar? Neden renkleri, karakterleri sahaya yansımıyor? Gerçeğe biraz daha yakından bakmak için bu kez mikrofonu Alevi kadınlarına bıraktık.

Başlattığımız bu yazı dizisindeki muradımız; konunun esas sahipleri kendi sözünü söylerken aynı zamanda tıkanan kanalların açılmasında yol almalarına hizmet etmektir.

Bu nedenle Türkiye ve Avrupa’da Yol’a çeşitli düzeylerde hizmette bulunmuş kadınların görüşlerine başvurduk. Bu konuda elbette sözü olup da ulaşamadığımız isimler vardır ve bize ulaşmalarını dileriz.

Bu yazı dizisi uzun bir süre önce planlandığı için bir kısım değerlendirmeyi oldukça gecikerek veriyoruz. İlgililerin bizi anlayışla karşılayacağını umut ediyoruz.

Yazı dizimizin bu bölümünde sorularımızı Araştırmacı Yazar Kelime Ata yanıtladı.

“ÖNCELİKLE BİR METOT KOYMAMIZ LAZIM”

Tarihsel ve toplumsal olarak Alevilikte kadının yeri nedir, Nasıl bir seyir izledi?

Kelime Ata: Aleviler ve kadın konusu son zamanlarda çok tartışma alanı içerisine girdi. Şimdi bizim burada öncelikli olarak bir metot koymamız lazım Alevilik ve kadın konularını ayırmamız gerekir. Bir de Aleviler kadın konusunu bir tartışma başlığı olarak ele almak gerekir. Çünkü zaman zaman bu iki kavramın birbirine karıştırıldığına dair ben çok tanıklık ediyorum. Bizim bu noktada şunu tartışmamız lazım.

Alevilikte kadın nasıl bir yere sahiptir? Alevilik kadını nasıl değerlendirir, onu Tanrı karşısında hangi konumda tutar, ikincil bir değeri var mıdır? Yani pek çok soru üstünden bu tartışmayı başlatabiliriz.

Öncelikle Yaratılış Mit’ini ele alırsak belki bu noktadaki kafa karışıklıkları büyük ölçüde gider diye düşünüyorum.

Bizim bildiğimiz ve pek çok insanın da inandığı üzere Adem’le Havva hikayesi vardır. Adem ve Havva cennetten kovulan iki varlık olarak anlatılır ama daha çok bunun nedeni Havva olarak gösterilir ve Tanrı her ikisini de cezalandırır. Birini başka bir toprağa savurur, kadını, Havva’yı da başka bir toprağa savurur.

Yani kadın burada şöyle değerlendirilir: Günahkar bir varlıktır, şeytani bir varlıktır. Erkeğin kanına girerek ona günah işletmiş ve hem kendisinin, hem de Adem’in cennetten kovulmasına neden olmuştur. Bu başlangıç noktası itibariyle bir nirengi noktasıdır. Yani buradan baktığınız zaman kadın erkekten sonra gelen, ikincil bir varlık olarak sonra gelen, dolayısıyla çokta değerli olmayan, erkeğe tabii olan bir varlık olarak göze çarpar.

“FATIMA HEM YOLUN SONU, HEM YOLUN BAŞI OLARAK İFADE EDİLİR”

Havva Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Bu Yaratılış Mit’ini biz Aleviliğe uyarladığımız zaman bambaşka bir tablo ortaya çıkar. Kudret kandilinde yanan bir nurdur o nurun içerisinde kadın vardır. Fatıma vardır ve Tanrı kendi özünden var etmiştir. Yani kadın yaratılmamıştır, genel olarak Alevilikte nasıl ki insan vardan var olmuşsa yoktan yaratılmamış vardan var olmuşsa kadın da vardan var olmuştur. Dolayısıyla o Tanrısal özün bir parçasıdır.

Bu iki yaklaşım farklılığı aslında Aleviliğin kadına bakış açısını da ortaya koyan çok önemli ve referans almamız gereken bir noktadır, diye düşünüyorum.

Biz buradan hareket ettiğimizde şu türlü varsayımları çok güçlü bir şekilde savunabiliyoruz. Alevilikte cinsiyetçilik yoktur, kadın erkek diye bir ayrım yoktur. Kadın ve erkek sadece bir can olarak vardır ve dolayısıyla Tanrı karşısında eşit konumdadır. Yani buradaki eşitlik kavramı tabii ki önemli bir nedendir. Bunun üstünden yaratılan bir kadına verilen bir değer vardır. Bu noktada da bazı kalkerlerde çok ön plana çıkar. Örneğin Fatıma hem yolun sonu, hem yolun başı olarak ifade edilir. Fatıma vahdeti temsil eder, birliği temsil eder. Çünkü başındaki taç Muhammet’tir, belindeki kemer Ali’dir. Hasan ve Hüseyin’i temsil eder. Dolaysıyla Fatıma hem Ali’dir, hem Muhammet’tir, hem Hasan’dır, hem de Hüseyin’dir Fatıma bunların hepsidir.

Dolayıyla oradaki vahdet anlayıştan yola çıkarak Fatıma’nın Alevi dünyasında da temsil ettiği pek çok değerden hareket ettiğimizde böyle sembolleşmiş önemli bir karakteri de vardır.

Dolayısıyla Alevilikteki kadın olgusunu biz değerlendirdiğimizde yani cinsiyetçi bir yaklaşımın ret edildiğini daha eşitlikçi bakış açısının var olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak Aleviler ve kadın konusu gündeme geldiğinde öğretiye uygun yani referans alınan olaylar, kişiler ya da bazı  inanç içerisinde anlam taşıyan olaylardan hareket edildiğinde bu eşitliği görebiliriz. Örneğin Kırklar Ceminde bazı kaynaklarda 13, bazı kaynaklarda 17 diye geçer kadın olduğu vardır. Kadınların bazı yerlerde cemleri yürüttüğüne dair çok yaygın olmasa bile pratikler vardır. Ama Aleviler içerisinde tarihsel süreç ve sosyo-ekonomik yapıların belirleyici, olmasından dolayı geleneksel Sünni toplum olmasa bile, kadının da bir ikincil role büründüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz.

“KADIN VE ERKEĞİN BİRLİKTE İBADET ETMESİ ÇOK ÖNEMLİ GÖSTERGE”

Ama buradan söyle bir sonuç çıkmaması lazım. Aleviliğin bakış açısının olumsuz olduğunu düşünmemek gerekiyor. Yani öğretinin içerisinde kadın her zaman çok önemli bir yerdedir. Nitekim bugün bile cemlerde kadın ve erkeğin birlikte ibadet ediyor olması çok önemli bir göstergedir. O kadar önemli bir göstergedir ki; geleneksel Sünni anlayışta, İslami anlayışta kadın ve erkeğin bir araya gelmesi bir defa mümkün gözükmemektedir. Çok büyük günahlar içerisinde geçer ve Sünni dünyada Alevileri aslında ötekileştirirken hep kadın üzerinden ötekileştirmiştir.

İşte bu ‘mum söndü’ olayı, kadın ve erkek ilişkilerindeki daha liberal, daha özgürlükçü yaklaşımlarından dolayı onları biraz sapkın temel inanç öğretilerine uygun davranmayan bir topluluk olarak algılamış, öyle değerlendirmiş, öyle sunmuştur. Ve öyle bir tarih yazımı vardır. Ne yazık ki buna rağmen bu ötekileştirmeye nefret diline rağmen çok ilginçtir. Aleviler kadın ve erkeğin bir arada ibadet etmesinden hiçbir zaman vazgeçmemişler.

Bunu ben kendi adıma çok saygı değer çok takdir edilesi bir durum olarak görüyorum. Çünkü bu çok kolay bir şey değildir. Bu öyle bir baskıdır ki namus kavramı üzerinden üretilen gerçeklik vardır ve o gerçeklik bazen bir toplumu esir alabilir, onun prangasına dönüşebilir.

Fakat Aleviler bu konuda hiç taviz vermemişler, hiç uygulamadan vazgeçmemişler. Tıpkı eskide olduğu gibi bugün de kadın ve erkek yan yana bir arada  ibadet edebiliyor ki bunu bazı insanlar küçümseyebilirler. Ama bence çok çok takdir edilesi bir durumdur diye düşünüyorum.

KADININ SOKAKTAN ÇEKİLDİĞİ  SÜREÇ 16. YÜZYIL İLE BAŞLIYOR” 

Geldiğimiz noktada bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ne oldu da Alevi kadınlar sahneden çekildi. Aleviler her konuşmalarında bizde kadın erkek eşittir denir. Gerçekten eşit midir?

Kelime Ata: Alevilikte kadın ve erkek evet eşittir. Orada cinsiyet yok, ortada bir erillik, dişilik yoktur. Ancak reel durumda buna çok uygun düşmeyen paralel olmayan durumlar var. Bunu tabii şöyle değerlendirmek lazım. Kadın Alevi toplumunun bir çoğunluğu Sünni olan bir ülkede yaşıyor. Dolaysıyla bu ülkede yaşanılan her gerçeklik onlara bir şekilde değiyor. Aslında bu noktada kadınlarla ilgili genel bakış açısının ülkede nasıl bir seyir izlediğine de bakmak lazım. Bugün bizim devraldığımız miras büyük ölçüde 15 ve 16. yüzyılda Osmanlı imparatorluğu içerisinde ortaya çıkan durumlarla yakından ilgili.

Çünkü kadın aslında sosyo-ekonomik olarak yani üretimin içerisinde olmak durumunda. Kırsal bir toplum içinde kadın, erkek elbetteki bir arada çalışmak durumunda. Bu noktada söyle bir gelişme oluyor: 16. yüzyılda Yavuz Sultan Selim, daha çok Kanuni Sultan Süleyman devrinde bir haremlik selamlık uygulaması başlıyor. Kadının sokağa çıkması bir şehir hayatı itibariyle düşünmemiz gerekiyor. Köylerde durumlar elbetteki farklıdır.

İmparatorluğun yönetim merkezi içerisinde kadının hapsedilmesi haremlik selamlık uygulamasının çok net bir şekilde uygulanmaya başlamasıyla birlikte kadının sokaktan çekildiğine dair değerlendirmeler, görüşler ve kayıtlar var. 16 yüzyılda aslında Türkiye insanlarının hayatını belirlemiş bir dönem. Bugün bile o dönemden kalan sorunlarla boğuşuyoruz.

Çünkü artık devletin yönetimi halifeliğinde devir alınması ve Osmanlıya geçmesinden sonra artık Sünnilik resmi bir mezhep olarak kabul ediliyor. Dolaysıyla ulemanın, imparatorluğun idari sistem içerisinde de etkisi artıyor ve dolayısıyla yani bu ulemanın bakış açısının topluma sirayet etmesi ile birlikte orada kadın ve erkek arasındaki ilişkiler daha keskin bir şekilde ayrıma uğruyor.

Yakın zamanlara kadar bu gerçeklik böyle devam ediyor. Zaten Osmanlı imparatorluğunda ilk nüfus sayımlarında kadınlar sayımlara dahil edilmemişti, edilmiyordu. Ancak yüzyılın başında bazı haklarını devraldılar. Medeni hukukta boşanmadır, miras hakkıdır filan. Bunlar çok yakın zamanların süreci.

“SİVAS’TA ALEVİ KADINLAR ÇARŞIYA İNİNCE ÇARŞAFA BENZER BİR ŞEY GİYERLERDİ”

Dolaysıyla Alevilerin içinde yaşadığı ülke böyle bir süreci yaşarken alevi kadınlarında bunlardan bağımsız olması düşünülemez. Onlarda bu ayrım süreçlerini mutlaka yaşamış olmalıdır. Tabii burada özgün durumlar var. Alevilerle ilgili özgün durumlar var. Bir defa Alevilerin yasaklı bir inanç olması, dışlanan bir inanç olması nedeni ile Alevi kadınlar ister istemez kendini gizlemek durumunda hissetmişlerdir.

Ben çocukluğumdan hatırlıyorum. Sivas’ta Alevi kadınlar çarşıya indikleri zaman bürük diye tabir edilen çarşafa benzeyen bir kıyafet takınırlardı. Ben çok merak ederdim. Alevi kadınlar bunu niye böyle giyiniyorlar diye sonradan öğrendiğimde çok önemli bir gerçeği fark ettim. Orada Alevi kadınlar kendi giyindikleri kıyafetlerinden Alevi olduğunun anlaşılacağı, ne olduklarının anlaşılacağını düşünerek diğer kadınların giydiği siyah bürüğü takarak bir nevi görünmez hale geliyorlardı.

Dolayısıyla toplum içerisinde negatif bakışların daha ilk aşamada da kendilerine yönelmesinde belki bu yönle önlemiş oluyorlardı. Dolayısıyla Alevi kadınların geçirdiği tarihsel süreç diğer kadınların başka toplum kesimlerinde yaşayan kadınların geçirdikleri süreçle hemen hemen aynı olmakla birlikte yine de Aleviliklerinden kaynaklanan bir takım zorlukları var. Kadın bir defa Alevi olan kadın ve erkek zaten sokakta kendisini bu kimliği ile çok ifade edemezken kadının daha fazla geriye çekilmesi elbette ki şaşırtıcı bir durum değil.

Bu haber 378 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD), 4. Olağan Genel Merkez Kongresi’ni Dersi..