Esasında 18 yıldan da fazla, ilçe başkanlığı var kazanıp da anında kaybedilen milletvekilliği var, Istanbul belediye başkanlığı ve onun elinden alınması var, bilmediğimiz öncesi de var dersek, 30 yıla yakın bir mücadele var. Bu yazıda isimleri değiştirip harfine dokunmadan çok siyasetçiye uygulayabilirsiniz, aynısını Doğu Perinçek için de geçerli sayabilirsiniz. Neden ikisini de aynı kefeye koyuyorum, çünkü bu tip kişilikleri ya seversiniz yada nefret edersiniz, yani ne Erdoğan’ı ne de Perinçek’i arasıra görüştüğünüz tanıdık yada arkadaş kategorisine sokamazsınız, ya bağlanırsınız yada şiddetli nefret edersiniz.
Zaten benim yapmak istediğim de sizin Erdoğan’ı ne kadar sevdiğiniz yada nefret ettiğiniz üzerinden yazı yazıp, yorum yapmak değil, onun bu sevgi ve nefrete nasıl katlandığı, sadece bu da değil, bu çalıma sistemine nasıl dayandığı.
İnsan sevgiden dolayı psikologa gider mi, gider, hem de bal gibi gider, hele ki Erdoğan gibi zeki biriyse ve o sevginin %90’ının esasında anında yok olabileceğini biliyorsa iyice ruhsal bunalıma girer ve kapağı psikologda alır. Siyasetçi sevgisi oyuncu, futbolcu yada sanatçı sevgisi gibi değil ki, o kişi Oscar ödülünü aldıktan bisüre sonra kötü bişey yapmışsa yada oynamışsa oscarlık oyununu bir kenara atamazsınız, o hâlâ orada duruyordur ve siz o güne saygıya devam edersiniz, en fazla kırgın olabilirsiniz. Siyasetçi için aynı şey geçerli değil, Erdoğan çok güzel yollar, havaalanları yapabilir, bununla sevgi kazanabilir ama bunlar sonucunda ülke batağa giderse ona olan sevgi oscarlı film gibi kendisini kurtarmaz, çünkü bunun sonucu onu sevenin de evdeki ekonomisini ciddi bir şekilde etkilemiştir.
Gelelim esas konuya, sevgiden daha da tehlikeli olana, yani nefrete, bu kadar nefret edilen bir kişi olmaya ve bununla birlikte bir insanın psikolojisinin bozulmasına. İşte bu noktada Erdoğan’ın psikologa gidip gitmediğini gerçekten merak ediyorum, gidiyorsa neler konuşuyor, doktoru ona ne tür ilaçlar vermiştir yada nasıl normale dönüşmesini sağlar.
Normale dönüşmesini sağlar diyorum, çünkü ben Erdoğan’ın normal olduğuna inanmıyorum, bu noktaya gelen bir insan normal kalamaz çünkü. Normal kalmadığını da biliyoruz zaten, bunca korumayla gezdiğine göre kendisinden ne kadar nefret edildiğinin farkında ve bu da insanın psikolojisini bozar. Psikoloji bozuldukça paranoya artar, paranoya arttıkça koruma artar, koruma arttıkça paranoya korumalar içindeki kişilere doğru yönelebilir, iş o noktaya gelirse o paranoya aile içi paranoyaya kadar gider ki bu ciddi bir tehlikedir.
Erdoğan’ın psikolojisi sadece böyle mi bozulur, hayır bu sadece bir tanesi. Diğerini ele alalım, size devamlı kızılıyor ve küfrediliyor ve bu gittikçe artıyor. Bunları önce duymuyorsunuz, sonra yavaş yavaş kulağınıza çalınmaya başlıyor, sonunda da uğultu halinde onu kimsenin olmadığı yerde bile duymaya başlıyorsunuz, aynı gaipten gelen bir ses gibi, kimileyin Kürtçe, kimileyin Arapça, anlamasanız da bunların hepsini ses tonlarından anlıyorsunuz, alayı size bağırıyor, çünkü yanlışlıklar sınır ötesine taşınmaya başlamış artık.
Bu iki psikolojik olaya üçüncü olarak bir de kaybetme korkusunun yarattığı psikolojyi ekleyin, ciddi bir koşucu olarak başladığınız yarışın sonlarına doğru yarışı tek başınıza bitiremeyeceğinizi ve bir deyneğe gereksinim duyduğunuzu hissedin. O değneği size uzatan kişinin de daha önce size diğerlerinden beter küfreden MHP genel başkanı Devlet Bahçeli olarak bir kenara oturtun ve nelere muhtaç olduğunuzun psikolojisiyle “Yaşasın Devlet, Tek Devlet” diye bağırın, sonuçta nasıl olursunuz?
Bu yazdıklarıma ekleyebileceğim daha çok olay var, insanın psikolojisini hoplatır yada iyice deli noktasına kadar getirir. Öyle bir noktaya gelirsiniz ki, askerliğin “A”sından anlamazken savaş düşleriyle yatıp kalkmaya başlamışsınızdır ve sonucunu hep galip geleceğiniz üzerine kurarsınız ama gerçek hiç de öyle değildir. Bu gerçekler size söylenmeye başlandığında önce gücünüz ölçüsünde onu söyleyen komutanları kovmaya başlarsınız, olmadı biraz daha kovarsınız, onlar vatan hainidir ama sonunda bir de bakarsınız ki etraftaki tek asker aynadaki görüntünüz olan siz ve devamlı tik halinde selam çakıyorsunuz. Size bikez başkomutan denmiş ya, onu gerçek anlamda ciddiye aldığında dağılmış esasında sizin psikolojiniz ama ne diyeyim ki, iş işten geçmiş bikez, olan olmuş, şimdi uzanın koltuğa ve psikologunuza çocukluğunuzu anlatın. Bence bikez de olsa gidin ama sizden korkmayan, yüzünüze gerçekleri söyleyecek olan bir psikologa. Kolay değil, siyasetin 30 yılı, AKP’nin 18 yılı ve hep birilerini harcamak içgüdüsüyle.
artıgerçek