Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Alevi ibadet yerleri işgal altında

Alevi ibadet yerleri işgal altında

22 Temmuz 2019, 10:48

"Alevi-Bektaşi öğretisini yok etmek ve ağır asimilasyona tabi tutarak, içini boşaltarak orta çağ gericiliğinin karanlığına çekerek kendilerine benzetmek olmuştur."

Osmanlı’dan bugüne devlet Alevileri hep yok saymış. Alevilerin kendisi olmayı, kendi ibadethanelerinde- Cemevlerinde- ibadetlerini yapmayı hep engellemekle meşguldur devlet. Osmanlı’dan cumhuriyete Alevilere yaklaşımda tek bir amaç vardı: Alevi-Bektaşi öğretisini yok etmek ve ağır asimilasyona tabi tutarak, içini boşaltarak orta çağ gericiliğinin karanlığına çekerek kendilerine benzetmek olmuştur.

Yıllardır Hacı Bektaş Veli Dergâhı bu nedenle baskı ve zulüm kuşatması altındadır. Hacı Bektaş Veli Dergâhı (HBV), Aleviler için sosyal ve kültürel faaliyetlerin geliştirilmesi yanında Alevi öğretisi içinde bir eğitim merkezi niteliği taşımaktadır. Asırlardır çağdaş gelişmelere ayak uydurmak için adeta bir eğitim görevi taşımaktadır HBV Dergâhı. Dogmatik yaklaşımdan uzak ve hurafelerin peşinde koşmayan insanın günlük yaşamında bilim ve aklın ön plana çıkarıldığı bir mekandır HBV Dergâhı.

13 yüzyılda itibaren akıl ve bilimi ilke edinmiş HBV Dergahı Alevilerin Semah yürüdüğü, Cem oldukları ve muhabbet ettikleri eğitim, dayanışma sosyal ve toplumcu paylaşımın eşitlikçi bir öğretinin kültürlere taşındığı bir mekan olmuştu. Osmanlı’nın medreselerde din ağırlıklı eğitim politikalarına karşı HBV Dergâhı aydınlanmayı bilimi ve sosyalleşmeyi ön plana çıkaran ve Aleviler için kutsallık atfedilin bir mekandır. Orayla ilgili tek söz sahibi olması gerekenler yalnızca ve yalnızca Aleviler olduğunu herkesin bilmesi gerektiğinin zamanıdır. Nasıl ki devletin resmi ve hakim inancı Sünniliğin-İslamın- ibadet yerlerine kimse müdahale etme hakını kendinde görmüyorsa Alevilerinde ibadet yerlerine de aynı yaklaşımı bekleriz.

II. Mahmut 1826’da HBV Dergâhını işgal edip yüzlerce Bektaşi öldürüp ve geriye kalanları sürgün ederek Alevi-Bektaşi inancına bir kez daha darbe indirmiştir. Ve HBV Dergâhını işgal edip Nakşibendi medresesine dönüştürmüştür. Bugün HBV Dergâhını bir Nakşibendi dergahı gibi gösterme uğraşı içinde olanları da biliyoruz.

Cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu ile asıl amaçlanan Alevi dergâhları ve Alevilerin ibadet yerlerini kapatmaktı.

Diyanet; Cumhuriyetçi kadrolarının en köklü ve en dokunulmaz kurumudur. Bugün cumhuriyet savunucuları ve sistemin koruyucu kadroları, partiler vs Diyanet’in varlığının başka inançlar üzerinde bir baskı ve tahakküm aracı olduğunu söyleye biliyorlar mı acaba? Eğer söyleyemiyorlarsa demektir ki; bu devlet tüm varlığıyla, kurucu kadrolarıyla Sünni olmayanlara karşı birlikte hareket etmeyi ve farklı inançları yok etmeyi kendilerine bir görev saymaktalar. İşte bundan dolayıdır ki Alevilerin devlete karşı ciddi bir örgütlülük içerisinde olması gerekir. Bu yetmez kendi müttefiklerini ve dayanışmacı güçlerini çok iyi bir biçimde tespit ederek onlarla ortak hareket etmenin yollarını aramak zorundalar. Aksi takdirde yarın kendilerine yönelindiği zaman iş işten çoktan geçmiş olacaktır. Ne tutulacak bir el, ne de sığınılacak bir yer bulunamıyabilirler. Alevi tarihi bu tür olaylarla (kırım ve katliamlarla) doludur. Eğer bir daha böyle kırım ve katliamlarla karşılaşmak istemiyorsak, Alevilerin geleceğini sağlam temeller üzerine oturtmak için elimizden gelen her şeyi yapmak zorundayız.

Bugün bir takım yetersizlikleride olsa, Alevi örgütlülüğü önemli bir aşama kaydetmiştir. Bunu dahada ileri taşımak hem gerekli hem de zorunludur. Alevileri kendi içinde bölmek, parçalamak ve birbiriyle uğraştırmak için devlet ve onun resmi inancı sünnilik elinden geleni ardına koymuyor. Diyanet üzerinde örgütlediği yeşil pasaportlu dedelerle Alevileri kendi içinde parçalamaya ve kaleyi içeriden fethetmek gibi bir anlayışla hareket içindeler.

Bu tür saldırı ve yıkım faliyetleri karşısında Alevi örgütlerinin birtakım eksikleri, zaafları olduğu bir gerçek. Ama bu durum, Alevilerin geçmişte karşılaştıkları saldırılar karşısında ki gibi, bugün pasif ve edilgen bir tutum sergileyecekleri anlamına gelmez. Alevilerin birincil sorunu kendi örgütlülüğünü sağlama almak ve korumak olmalıdır. Bugün Avusturya’da olduğu gibi, Alevilerin kendi içinde bir takım sünni sorunlarla boğuşturmayı: İslamın içi dışı ve Şia ile ilişkilendirerek daha kolay sünnileştirme stratejisi güdülerek kendi gerçekliğinden uzaklaştırmaya, zayıf düşürmeye çalışanlara karşı uyanık olmak zorundalar. Gençlerini bu temelde eğitip örgütlemek yerine biri biri ile uğraşmayı marifet sanan ve Aleviliği kendi içinde bölüp parçalamak çeşitli tarikat şeyhlerinin propagandasını ön plana çıkararak tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi II. Mahmut döneminde nasıl ki Nakşibendiliğin Aleviliği üzerinde hakim kılma uğraşı içine girildiyse, bugün aynı oyunlarla Aleviliği kendi mecrasında çıkarmaya çalışan birtakım unsurlar renk vermeden çalışmalarına başlamış durumdalar. Alevilerin bu konuda uyanık olmaları kaçınılmazdır. İnancın, kendi içindeki kurtlardan kurtulması gerekir. İnanç gövdesini sarmaya çalışan bu kurt misali düşkünler, inancı zayıf düşürdüklerinde geç kalmışlığın ızdırabı içinde kıvrılmanın bir çare olmadığını anlamış olsak da bir getirisi olmayacaktır.

Alevilik kendine özgü bağımsız insan hak ve özgürlükleri esas alan mazlumdan yana, zalime karşı duran yeryüzünün en gerçekçi inanç biçimidir. Bu inancı kimsenin kirletmesine müsaade etmemeliyiz. İster sağdan, ister soldan nereden gelirse gelsin Alevilik kendi örgütünü yaratmalı ve kendi inancı doğrultusunda sisteme karşı örgütlenmesi gerekiyorsa kendi örgütlüğünü kendisi yaratmalı.

1934 yılında- HBV Dergâhı içine cami yapanlar Alevi karşıtlıklarını tescillemişlerdir. Cumhuriyet diyanet eliyle, Sünni bir Hacı Bektaşi Veli figürü ve dergâhı medreseye dönüştürme çabası içinde olmuştur. Bu zihniyet bugün hala kendisini dayatmaktadır.

Hacı Bektaşi Veli’nin insan merkeze koyan felsefi, düşüncesi, devletin ve Sünni İslam’ın içinde hapsedilerek, Türk İslam Sentezi içinde eriterek yok etmek ve dönüştürülmek isteniyor.

Alevi inancını, kendi gerici, çağdışı inancı içinde yok etmek için her tür entrika ve oyunlara geçmişte olduğu gibi bugünde devam etmekteler. Hem de devşirme, çatma bir takım dedeler üzerinde bunu yapmaktalar. Yani Alevilerin içindeki Hızır Paşalar üzerinde amaçlarına ulaşmaya çalışmak istiyorlar.

Dünyanın hiçbir yerinde insanlar kendi ibadet yerlerinde ibadet etmeleri için devletten izin aldıkları ya da izin almaları gerektiği biçiminde bir durumla karşılanmamıştır. Ama bu ülkede -Türkiye’de- Alevilerin HBV Dergâhında ibadet etmek istemeleri izne tabi tutulmuştur. Alevilik bu ülkede tüm kurum ve kuruluşlarıyla işgal altındadır.

4 Temmuz’da Alevilerin HBV Dergâhında karşılaştıkları durum tam da budur. Cem olup, deyişler eşliğinde semah dönmek Alevilere yasak. “Burası müzedir, bakanlıktan izin almadan burada cem yapamazsınız” diyebiliyorlar. II. Mahmud’un 1826’da başlattığı işgal bugün hala yürürlükte demeki!.

Alevilerin kendi ibadethanelerinde ibadet etmelerinin izine tabi tutmak bir hak ihlalidir. Anlaşılıyor ki Alevilik bu ülkede halen yasaklı ve istenmeyen bir inanç. O çatma ve diyanetten icazetili dedelere ve bu konuda onlara önderlik yapan İzzettin Doğan efendinin Alevi asimilasyonuna yaptıkları katkı bu olsa gerek. Aleviliği sünni İslam’ın içinde eritip yok etmek. Merek ediyorum, işgal altındaki HBV Dergâhı içinde yaptıkları camide, işgalcilerin namaz kılmaları için devleten izin mi gerekiyor?

Bu ülkede insani tüm değerler: vicdan, ahlaki, adalet ve hukuk yerlerde sürünüyor. Bu konuda mevcut iktidardan bir beklentim yok şahsen. Ama toplumsa bir baş kaldırıyla bu tür yozlaşmalara son verilmesi beklentim hep var olmuştur.

Resul Erenler / Politika

Bu haber 384 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD), 4. Olağan Genel Merkez Kongresi’ni Dersi..